Günün Haberleri   |   Giriş sayfam yap   |   Favorilere ekle   |   Künye   |   İletişim   |   Sitene haber ekle


 
DOLAR
39,2212
EURO
44,8539
IMKB
9.487,000
ALTIN
4.201,910
 
Hava Durumu ANKARA
12 / 31 C°
Değiştir
 
     
 
Medya Spot Google
 
 
 Ana Sayfa  Gündem   Ekonomi   Dünya   Yaşam   Medya   Spor   Magazin   Polis Adliye 
 
"AŞKSIZ İLİŞKİ, KIRAÇ BİR TOPRAKTIR"
 AŞKSIZ İLİŞKİ, KIRAÇ BİR TOPRAKTIR
 
Haberkuşağı'ndaki yazılarını keyifle okuduğunuz ve "AŞK vardı gerisi YALANDI" isimli kitabı ile büyük yankı uyandıran şair-yazar Ali Ulurasba ile harika bir sohbet gerçekleştirdik. "Aşksız olmak eksik olmaktır" diyen yazarımızı yakından tanımak için bu röportajı kaçırmayın.
 
13.2.2008 - 17:26
Modernleştikçe aşk kavramı yozlaşıyor mu?
“Aslında bana kalırsa insan hiç bu kadar ilkel olmadı… Ayrı bir tartışma konusu tabi bu… Ama ‘modernite’ dediğimiz, yani bugünkü kalıplar içinde ‘bireyi’ değil ‘tüketici’yi esas alıyor. Dolayısıyla birey yok tüketici var. Bu manada yozlaşan sadece ‘aşk’ değil. Aşk başat tabiî ki, ama her şeyde bir yozlaşma var. Sanırım bundan en ağır payı da masum olan aşk alıyor. Belki sesi çıkmadığı için. Belki kendi kendine olduğundan… Tabi aşk tek başına para etmiyor… Bunu cinsellikle, özür dilerim ama böyle, cinsellikle sunarsanız çok para ediyor. Bu da bazılarının işine geliyor. Bunu insanlığın biran önce birbirinden ayırması lazım… Çünkü aşk saftır ve bozulmaz ama onu bozmak için uğraşılan hür türlü ‘kimya’ diyeyim bozuluyor… Biran önce bunu ayırmalıyız… Yoksa gerçekten de insanın elinde ‘en masum’ olan şey, yani aşk yok olacak. O olmadığında insanlık tarihinin nasıl katlanılmaz acılar içinde hemhal olduğuna tarih de şahit, zaman da şahit mekan da… Şöyle yok olacak, onu da söyleyeyim; insanlık daha ağır bir yenilgiyle yüzleşecek… İnsan kendi olmaktan çıkacak… Aşk da gözleri kan çanağı ve yaş dolu insanlığı seyredecek maalesef…
Evet aşk kavramı yozlaşıyor. ‘Nerde o eski günler’ derken ‘Nerde o eski aşklar’ da diyoruz aslında…
- Bir insanın ‘ben aşık oldum’ diyebilmesi için ne hissetmesi lazım, var mı böyle bir tarif?
Aşkın elbette bir tarifi var. Belki bin tarifin, milyon tarifin içinde. Ben hep şunu söylerim, aşklar birbirine benzemez, ama ayrılıklar benzer birbirine… Aşk dediğiniz şey, her şeydir. Bu kadar kavrayıcı olmasa üzerinde bu kadar durulmaz, kimse de kafa yormazdı. Kimine göre aşkın tarifi yemek tarifi gibi kolaydır. Kimine göre de bir ilmi henüz keşfedilmemiş bir kimya… Yani aşkın tarifi bu kadar kolay ve bu kadar zor… Benim kendi tarifim şudur: Aşık olduğunuzda aşkın dili size ‘Aşık oldum’ dedirtir. Yani aşık olduğunuzda öyle bir karşı gerçeğin içine düşersiniz ki, kendi gerçeğinize dudak büküp ‘ne de yalanmışsın sen ya’ dersiniz. Bir de şöyle düşünürüm ben; hani ruhun bir kokusu vardır denir ya, mesela Mecnun Leyla’nın mezarını bu kokuyla bulur, o aslında aşkın kokusudur. Bu koku ‘o ilk anda’ öylesine içinize siniverir ki, sizin de ruh kokunuz o koku olur; bu da bir milattır zaten hayatınızda. ‘Ben aşık oldum’ dediğiniz anda önceki hayatınızda değer verdiğiniz bir çok şey silinir gider. O an anlaşılır her şey…



- İnsanlar ‘ben aşık oldum’ diyerek kendilerini yiyip bitiriyorlar ancak bir zaman sonra bakıyorsunuz ‘öldüm-bittim’ dediği insan ile yollar ayrılmış ve hatta daha ötesi düşman olmuş… İnsanın kendi kendine attığı bir kazık bu, kendi kendine düştüğü bir tuzak… Neden böyle olur?

Yasinciğim, aşk doktoru gibi hissettirdin kendimi bana. Ne kötü. Bu işin hastalığı var ama doktoru yok. Yani aşktan düşeni kim anlar? Aşktan düşen bile değil. Düşün… Herkes kendi aşkından düşüyor… Neyi isteriz ve neyi bekleriz ki hayatta? Hepsi kendiliğinden gelir… Kimi bir bakışla, kimi bilmem neyle… Aşkın da bir gelişi var insanlara göre… Ben bu konuda şöyle düşünüyorum, insan yaşamayı öğreniyor binlerce yıldır… Hala da başarabilmiş değiliz. Çünkü hala ‘hırslarımızın’, ‘ihtiraslarımızın’ kurbanı oluyoruz. Baktığın zaman en büyük aşklar, en vazgeçilmez sevgililer en basit ve en küçük şeylerle yıkılıvermiş, bitmiş. Bir denge kuramıyoruz. Birbirimizi anlamaya çalışırken aşkın anlamını kaybediyoruz: aşkın anlamını ararken birbirimizin anlamını kaybediyoruz… İşte bu o senin bahsettiğin ‘kazık’ da o anlam boşluğu arasına yine biz tarafından çakılıyor. Zira aşk dediğimiz şeyi ‘müphem’ ama bir o kadar da elle tutulur güzle görülür bir şey… İnsan ilişkileri de bir o kadar müphem ve elle tutulur gözle görülür… Ben herhangi bir şeye sahip çıkarsam, sahip çıkmış olurum, onu sahiplenir, korur, yüceltilmesi gerekirse yüceltirim… Ama ben sahip çıkmazsam kimse çıkmaz… Yani aşka her zaman sahip çıkmak gerekir. Üstelik sadece benimle olacak bir iş de değil bu, sevgilim de buna inanmalı ve sahip çıkmalı. Aşkın en korkunç hali sürekli tek düze esen bir rüzgarın önüne çamaşır gibi asılmasıdır. Rüzgar belki o an için size iyi gelebilir, ama aşk yavaş yavaş eprir… Sonra bir bakmışsınız orada aşk yerine öfkenin, nefretin, kinin, hatta cinayetlerin resimleri asılıvermiş. Bu resimleri de kimse sahiplenmez. Biri diğerini göstererek ‘Onun’ eseri der. Aşk kişi kişilik gelirse ayrılık da iki kişilik gelir… Aşka sahip çıkılırsa o aşkın ‘ilk an’ dalgası iki kişinin bütün geleceğine doğru yayılan dingin bir dalga halinde yayılır gider. Ama iki kişi de sahip çıkmazsa aşk korkunç bir azaba dönüşebilir. Aşk ihmale gelmez yani… İhmal ederseniz ihmal edilirsiniz. Aşkın önsüzüdür bu… Bu arada ‘Ben senin için ölürüm’ diye sevenlere aşık gözüyle bakma; insan sevdiği için yaşar ve yaşatır. Esas delikanlılık, kadın ve erkek için de budur. Çünkü aşk, ışığına yaklaştıkça küçülenleri yüceltmiştir...



- Gerçekten evlilik aşkı öldürür mü?

‘Evlilik aşkı öldürür…’
‘Aşık olduğunuzla evlenmeyin?..’
Niye?
Bir evin yapılma sistemi bellidir… Kum, tuğla, şu bu… Bir ilişki oluşturulması da… Ama ne o evde nasıl oturacağımız ve ne yaşayacağımız ve ne de o evlilikte nelerin olacağını kimse bilmez. Evlilik gerçekten de şu scrabble oyununu gibidir; ama ne oyun, ölünceye kadar sürecek bir oyun. İki oyuncu vardır. Puan için yarışmazlar… Puan kazanmak için oynuyorlarsa kazanırlar ama aslında kaybedenlerdir… En uzun kelimeleri en anlamlı şekilde yazmaya uğraşmak bu oyun esası olsa gerek… Tamamlanan her kelime aynı zamanda geleceğe, yarına ait bir şifredir… Bu şifreler kah çözülür kah daha da derinleşir… Ama o anki paylaşım her şeyin üstündedir. Eğer bu kelimeleri koyarken, karşı tarafla ilgili ‘şu kelimeyi koysa, ben de çaksam kafasına şu kelimeyle’ diye bir düşünce oluşursa, oyun baştan bitmiştir. İşte aşkın evlilikte yavaş yavaş yok olmaya başlaması ‘Şu kelimeyi koysa’ ve ‘çaksam kafasına’ ilkel, ama insanın içinde bulunan ‘yüzeyselliğe’ teslim olmasıyla ortaya çıkar. Sabır evliliğin, umut aşkın atar damarıdır. Sabır ve umutla kelimeler dizilirse, hani zaman içinde belki sonlara doğru, bir yaşlı kadınla bir yaşlı erkeği el ele gördüğümüzde ne güzel’ dediğimiz ‘hayat ve yaşamak’ kitabı ortaya çıkabilir. Çünkü bu işin başı ve ortası biraz meşekkatlidir ama sona doğru evliliğin içinde inatla mahkum ettiğiniz aşk, eminim insanları ‘huzurlu’ ve mutlu’ bir gardiyan yapabilir… En azından ben öyle düşünüyorum…

- Aşk üretilebilir midir, yoksa kavuştuğu andan itibaren ‘sermayeden’ mi yemeye başlar insan?

Aslında son iki soruna verdiğim cevaplar içinde var bu. Ben her şeyde insanı merkeze alıyorum. Aşk aşktır. Aşkın üretimi tüketimi yok… Klasiktir ama bir çiçeğe su verdiğiniz sürece yaşar. Dolayısıyla insan neye ne kadar verirse o kadar beklemeli. Bunun içinde aşk da var. Aşk biraz daha dikkat ve özen ister, bu kadar yani… Bilmem cevap tatmin edici oldu mu?..

- ‘Aşk Vardı Gerisi Yalandı’ kitabınıza Bedirhan Gökçe’den “Aşk vardı gerisi talandı Ali” diye bir cevap geldi, içinde aşk olmayan her birliktelik ‘talan’ mıdır?

Eksiktir bana göre. Bir ayağı eksiktir. Ama şöyle bir şeye de inanırım ben. Bir ilişki normal giderken bir anda aşk kapıyı çalıverir. Onca zaman gördüğünüz insan gözünüze başka görünür. Bu güzel bir şey… Bir ilişkide ‘aşkın’ olması, ‘aşk’ olmayan bir ilişkiden alınacak hazdan daha çok olduğu anlamına gelir bana göre. Hep ‘ben’ merkezli oluyor ama öyle. En azından bir ilişkide sonradan gelecek ‘aşk’ bile hiç aşkın olmadığı bir ilişkiden daha güzeldir. Aşksız ilişkiye şöyle bakarım: Kıraç bir toprak… Belki birçok şey yetişebilir çalışılırsa ama aşk yağmur yağmur iniverdiğinde toprağa, hiç sebepsiz bütün tohumlar patlar… Aşksız olmak biraz eksik insan olmak gibi geliyor bana. Belki aykırı gelebilir ama…



- Hangisi daha zor; sevip de kavuşamamak, sevip de ayrılmak, sevip de söyleyememek, sevip de karşılık görememek…

Ah ah… Hepsi çok zor… Aşkın olduğu yerde her şey bir o kadar zor, bir o kadar kolay… tecrübeyle de sabittir… Hepsi çok zor çok… Hepsi gittikçe gittiğiniz ama bitmeyen bir yol gibi… Dizinizde derman kalmaz hadi bunu geçtik… Bedeniniz ‘Dur’ der… Hadi bunu da geçtik… Kalbiniz dayanamaz, hadi bunu da geçtik… Geçmekten geçilir mi? Gittiğin yollar içindeyse, nereye yolculuk, yine içine… Kaçacak mısın, nereye? Kavuşacak mısın, nasıl? Daha bu ne ki, daha birçok sevmek biçimi var… Evlerden, insanlardan uzak… Her şey sende bitse, kolay… Her şey dilinle bitse, sözlerle bitse, kolay… Olmaz aşkın, söylenemeyen aşkın, karşılık görmeyen aşkın, ayrılığın tek bir gerçeği var insanın içinde ortaya çıkardığı ‘acı şoku’. Her şeyi acıyla öylesine büyütüyor ki, acınızı bile unutuyorsunuz, hatta unutmayı unutuyorsunuz, öylece kalıyorsunuz. İnsan sevdiğine kavuşmaya bağımlıdır, ama aşkın böyle bir derdi yok ki… İşte bu dertsizlik, insanın başının belası…

- ‘Sevgililer Günü’ nedir? 14 Şubat’a karşı bir önyargı var. Sizin 14 Şubata bakışınız nasıl?

Umarım Sevgililer Günü ‘Sevgililer günü’dür. Böyle şeylere bağlı değilim çok. En başta söylediğim tatsız konuya girmek istemem. Aşk tüketim malzemesi olursa, insanlar kendilerini alıp, satarlar. Bu da acı… Önyargıdan öte bir gerçek maalesef… Karşı değilim böyle günlere… Ama ben böyle günlerin insanın kendi içinde ‘bir sorgulama’ günü olmasını umarım, isterim. Yani bu ilişkide, bu aşkta, bu evlilikte vesaire vesaire, nerdeyiz? Dün en kötü lafı söyleyip kırdığın, ya da daha ileri gittiğin sevgiline bugün çiçek al, bitsin… Japon yapıştırıcı bile olsa o ilişkide oluşan yarayı tamir etmeye, kırığı yapıştırmaya yeter mi? Bir de belki saçma gelecek ama o gün sanırım en çok güller ağlıyor gibi geliyor bana… kırmızı ve kırılgan güller…

- Her insan aşık olabilir mi, aşık olmak için insanın taşıması gereken vasıflar var mıdır? Örneğin en gaddar, zalim insanlar bile bakıyorsunuz aşka esir düşmüş. Birçok ünlü mafya babaları ‘aşkları’ sebebiyle yakalandı. Nasıl bir açmaz bu; bir tarafta son derece gaddar, katil, her türlü kötülüğü besleyebilecek bir kalp, diğer tarafta uğruna en aptalca hataları yapabilecek kadar sevdiğiniz kişiye olan aşk… İkisi aynı bedende nasıl buluşuyor?

Çok basit bir kimya: İnsan. İnsanın bilmediği insan üstelik… Nasıl olabilir, ben de merak ediyorum. Belki de bunun için yazıp, okuyorum. Kabil de aşık Mecnun da… Hitler de… Firavun da… Bugün Irak’ta belki de aşıklarını ülkelerinde bırakmış Amerikan askerleri, her sabah kimi öldüreceğiz diye uyanıyor; yani hangi aşığı, hangi seveni birbirinden ayıracağız…
Hiçbir canlı bildiğim kadarıyla intihar etmez, gider bir köşeye ölümü bekler; insan dışında. Ama hiçbir canlı da sevdiği için ‘hayatından vazgeçmez’ herhalde insan dışında.
Her insan aşık olabilir mi? Olmuştur, oluyordur ve olacaktır, mutlaka. Gönlü birine kaymamış bir başka insan yoktur. Bu kadar da iddialıyım… Aşık olmak için vasfa gerek yok, insan olmak yeter… Hepsi bu…

- İlahi aşk nedir?

İnsanın kendisini aşması… Zamanı ve mekanı olmayan bir deryanın içinde kendini kaybetmesi… İnsanın kendisini bulabilmesi için sanırım kendini önce aşkta kaybetmesi lazım. Aşk sizi, eğer kabalaşmazsanız her zaman en iyiye, en güzele, en naif olana yaklaştırır… Bir çok şeyden geçersiniz, bu yetmez; kendinizden geçersiniz, bu da yetmez; en son geçmekten geçersiniz. İlahi aşk bu olsa gerek. Ama bu da son bir nokta değildir… Çünkü aşkın kavrayıcılığı içindesinizdir hala… Aşktan geçebilir miyim? Yani yaratılmış olmanın izinden?.. Bilmem…
- Zaman, mekan, değer ve maddi-manevi bir sınırlama olmaksızın (bu dünyadan) eşinize, sevdiğinize 14 Şubat hediyesi vermek isteseniz ne verirdiniz?
Öyle biri yok şu an, ama ne hediye ederdim; şimdi düşünüyorum… Can alıcı şeyler soruyorsun Yasin ah ah… Bir hediye: Bana, kendi gözleriyle nasıl bakıp, nasıl gülümsediği göstermek ve niye ona aşık olduğumu anlatabilmek için bakışını ve gülümsemesini hediye etmek isterdim. Olmayacak bir şey… Ama sorun öyleydi… Sorun olmaz değil mi?.. Hediye edebilirim?.. Çünkü, sanırım onu niye sevdiğimi en güzel anlatacak olan şeyler bunlar olurdu… Çünkü ben inanıyorum ki göz kalbin, gülümseme de ruhun parmak izi…
- Teşekkür ederim…
Asıl ben teşekkür ederim üstadım… İnsanlar saçmaladığımı düşünebilir, ama aşktan konuştuk değil mi?… Haber Kuşağına ve siz çalışanlarına sonsuz teşekkürlerimi sunarım… Siz de aşksız kalmayın ve olan aşkınıza da dilerim nazar değmesin… Çok teşekkürler…
Yasin DUVAN


Arkadaşına Gönder   Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
  Toplam yorum 0   Onay bekleyen 0  


Yorumunuz editörlerimiz tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

  Bu kategorideki diğer haberler


KIZILORDU'DAN MEHTER MARŞI

:"TÜRBANIN İSLAM KÖKTEN DİNCİLİĞİYLE ALAKASI YOK"

"O ADAMLA YEMEK YENMEZ"
»  "DUYGU ASENA ÖDÜLÜ'NÜN KALDIRILMASI SAYGISIZLIK"
»  GELECEK NESİLLERE DİYE ALLIANOI ANTIK KENTİ GÖMÜLECEK
»  İŞTEN ATILAN YILLARIN GAZETECİSİ, AŞKIN KİTABINI YAZDI
»  "KIZLIK ZARI BAŞKA CANLILARDA DA VAR MI?"
»  NAZIM HİKMET'İN İKİ YENİ ŞİİRİ DAHA BULUNDU
»  ANKARA'DA TRAVESTİ TİYATROSU
»  HAKKI DEVRİM'E TACİZ SUÇLAMASI
»  ŞANLIURFALI ÇOBAN İKİNCİ KİTABINI DA YAYINLADI
»  HEMŞEHRİSİNİ KORO ŞEFİ YAPMIŞ!
»  FAZIL SAY'A ONUR ÖDÜLÜ
»  DÜNYA GÖRMEYEN TÜRK RESSAM'I KONUŞUYOR..!
»  İRAN KENDİ FAZIL SAY'INA NE YAPTI?
»  MONA LİSA'NIN SIR OLAN KİMLİĞİ TESPİT EDİLDİ
»  CANI SIKILDI DEĞİŞİKLİK İÇİN OKUL ARKADAŞINDAN HAMİLE KALDI
»  DİNAZORLARI YER YÜZÜNDEN SİVRİSİNEKLER SİLMİŞ!
»  "NAMUS NEDİR" SORUSU'NA YANIT ARAYACAKLAR
»  PAMUK'UN NOBEL'İ TARTIŞILMAYA BAŞLANDI..!
»  HRISTİYANLIĞIN SEMBOLÜ HAÇ TÜRK İCADI MI?
»  HADİ ÇAMAN'IN SON FOTOĞRAFI
»  İŞTE SANAT VANDAL'ININ BIÇAKLADIĞI NÜ TABLO
»  BÜLENT ECEVİT KÜLLİYATI İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARINA DEVREDİLİYOR
 
  ÇOK OKUNANLAR
  YAZARLAR

 
EMİN VAROL
 
GAZETEC? ACI S?YLER !

 
Ercan Deva
 
Hatalar Zinciri ve Ortak Akıl

 
MURAT ŞAHİN
 
Matematik Ucuzlugu

 
Cahit Saraçoğlu
 
100 Milyar Liralık Destek Alacaklar
  ÇOK YORUMLANANLAR
  ANKET
Ekrem İmamoğlu CHP Genel Başkanı Olmalı mı?
Evet
Hayır
İlgilenmiyorum
 Sonuçları göster   
 
 
RSS

Add to Google
Medya Spot'ta yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz.  Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Medya Spot sorumlu tutulamaz.