Mesut Yar, günlük hayatımızda adını çok sık duyduğumuz ünlü isimlerle yaptığı röportajları "Sesler, Yüzler ve Sokaklar" adıyla kitaplaştırdı. Siyaset, Sanat ve Magazin dünyaszının ünlülerini sorduğu sorularla yönlendirerek onların alışılan potrelerinin gerçek yüzünü göstermeye gayret eden başarılı gazeteci kitabına birbirinden önemli isimleri konuk etmiş. Gazete sayfalarına hapsolup kaalacak olan birbirinden değerli röportajların kitaplaştırılmasının yararlı olduğuna inanıyoruz.
Çünkü Ahmet Özal'dan Helin Avşar'a Gülten Kaya'dan Güner Ümit'e, Erkan Ocaklı'dan Memati'ye, Hasan Öztoprak'tan nebil Özgentürk'e kadar pek çok ünlü sima bugüne dek hiç bu kadar ciddi olarak bir araya gelmemişti. Onların gerçek kültür seviyelerini ve hayata bakış açılarını ustaca sorularla ortaya çıkartan Mesut Yar'ın kitabında okduğunuzda hayret edeceğiniz pek çok sürpriz var.
Bunlardan en ilginci hiç şüphe yok ki yaşasa bugün dahi pek çok Ülkücünün bulsa bir kaşık suda boğmaya hazır olduğu Ahmet Kaya'nın bir gün MHP'nin organize ettiği bir toplantıda insanlara seslenme isteğiydi...
Mesut Yar'ın bir albümünün çıkışı nedeniyle Gülten Kaya ile yaptığı sohbet sırasında ortaya çıkan bu ilginç dilek de Sesler, Yüzler ve Sokaklar kitabı ile pek çok okura ulaşmış olacak..
İşte Ahmet Kaya'nın siyasi kimliğini eşinin ağzından bütün çıplaklığı ile gözler önüne seren satırlar:
...
G.K. Ahmet basınla mesafeliydi, sıklıkla bir araya gelmezdi. Magazin ya da sanat habercileri için eşit ölçüde haber değeri taşıyan o açıklamayı gayet iyi niyetle yaptı. Yeni bir albüm hazırlıyordu ve bu albüme bilmediği bir dilden, Kürte, bir parça eklemeyi düşündüğünü söyledi. Ahmet o Kürtçe yerine İngilizce deseydi bugün aramızda olacaktı. Çünkü onu erken kaybedişimizi bu kurgulanmış sürece bağlıyorum...
> Kurgulanmış süreç tanımlaması biraz iddialı değil mi? Yine komployu çağrıştıran...
> İşte bu komplo teorisi değil, süreç kurgulanmıştı, Bir kelimeyi değiştirdiğiniz zaman tarihin akışı değişiyor. O gece orada yaşanan infial daha "Kürtçe şarkı" sözü tamamlanmadan oradakiler için belki cehalet belki fazlasıyla ürkeklikten, kaynaklanan bir olaydı. Şarkıcı bir insan her dilden şarkı okur. Ahmet bu ülkede her dilden her insana şarkı okudu Türkiye gibiydi, dinleyicileri tüm Türkiye'ydi. 0 gece DGM'lik oldu. Ahmet'e yurtdışı yasağı kondu. Daha önceden sözleşmesi yapılmış bir turne için o yasak mahkeme kararıyla kaldırıldı ve yasal pasaportuyla yurtdışına çıktı. Oradan itibaren de bahsettiğim kurgulanan süreç işler hale geldi. Yani Ahmet yurtdışında A dese, burada basına yansıması Z oluyordu. Yakında yayınlayacağımız bir görselden örnek vermek istiyorum. Münih'te yapılan ve benim de bulunduğum bir konserde şöyle dedi Ahmet: "Birkaç şerefsizin yüzünden şu başıma gelenlere bakın. Ben burada olmayı hak etmiyorum, Ülkemde olmalıydım." Ama ertesi günü burada gazete "Türk halkına şerefsiz dedi" diye yazdı. Ahmet "Ben bunu demem, kimseye de dedirtmem" diye defalarca açıklama yaptı. Çırpınıp durdu ama hakkında ikinci dava açıldı. Artık öyle çok dava açılıyordu ki, Ahmet'in oradaki varlığı kendisiyle dilini ve yağmurunu tanımadığı bir ülkede fiili bir sürgüne dönüştü. Ya orada sürgün olarak kalacaktı ya da herkes için umut ettiği özgürlüğünden vazgeçip hak etmediği yıl boyunca hapis yatacaktı. Dolayısıyla bunların durulmasını bekledi bir süre. Sürekli ve her an dönme isteği vardı içinde- Yani gece yarısı telefon açıp ben oraya geliyorum diyordu sıklıkla. Ama ben sürekli masa başında kurgulanan organize haberlerden dolayı can güvenliğinden endişe ediyor, karşı çıkıyordum. Gerçekten yoktu çünkü. Biz burada tehdit alıp duruyorduk. Dikkat edin Ahmet orada yaptığı şarkı ve şiltlerde hep o dönebilme hasretinden söz eder. Yayınladığımız son kitabında "Vay benim yalnızlığım, ben ülkemin arsızıyım" diyordu. İşte günümüze kadar devam eden organize işlerin özeti...
> Bu organize işleri ya da süreci kimler organize etti ki Allah aşkına?
> Adını çok net "derin güçler" olarak koyabilirim. Ah bir de o derinin altını okuyabilsek. Sadece ben değil, bu ülkede başbakanlık, cumhurbaşkanlığı yapmış isimler bile okuyamıyor derinliğin altını. İçinde kim yer alıyor bilemiyorum ama tartışmasız böyle bir derin güç var. Bunu neden söylüyorum; Hatırlarsanız gazetelerde o dönemde yayınlanan bir fotoğraf var. O fotoğrafın arka fonunda bir harita ve resim var. Gazetelerde yer alan iddiaya göre 1993 senesinde Berlin'de yapılan bir konserde çekildiği söyleniyor fotoğrafın. Ama o yıl Ahmet Berlin'e hiç gitmedi ki. Araştırın pasaport, gümrük kayıtlarını göreceksiniz. Ahmet Kaya 1994 yılında Berlin'de Alevi Esnaf lar Birliği'nin davetiyle bir konser vardı. O konserde başka sanatçılar da vardı. O meslek örgütü haber üzerine defaen açıklama yaptı. Salonumuzda ne bu resim, ne harita, ne de bayrak asılı değildi diye. Görmezden gelindi ama. 93 yılında bu konserin olduğunu iddia edenler neden fotoğrafı 99 yılında yayınlamaya karar verdi. 0 vakit bu delil karartmaya girmez mi? Madem adam vatan haini ve bölücü, niye sakladınız yıllarca o fotoğrafı? Ahmet'in şarkısındaki gibi bu ne yaman çelişki; dolayısıyla her şeyin bir kurgu olduğunu düşünüyorum...
> İyi de bir de zafer işareti yaptığı konser kayıtları var. O dönem sıkça da yayınlandı televizyonlarda. O da mı kurgu?...
> Bakın Ahmet'in başına gelenler yurtdışında konser vermeye giden her sanatçının başına gelen şeydir. Sanatçı şarkısını söyler ve gider. Çıktığı salonun güvenliği, ışığı, müşterisi, dekoru onu bağlamaz. Burada da birçok ünlü şirketin bayi toplantısında resitale çıkıyor sanatçılar. Flamalara bakıyorlar mı, bakmalılar mı yani? Şunu söyleyeyim. O görüntülerdeki örgüt iddiası yalan önce. Ahmet hiçbir zaman örgütlü olmadı. “Örgüt dediğin disipline olmayı gerektirir oysa ben hiçbir disipline gelemeyecek kadar Özgür ruhluyum. En çok sanat içinde örgütlü olabilirim" derdi. Bırakın örgüt üyesi olmayı insan Hakları Derneği dahil hiçbir oluşumla bağı olduğu iddia edilemez. Bir yandan böyle bir somut gerçek var, öte yandan örgüt üyeliğinden yargılanıyor. Mesnetsiz ve saçma bir suçlama. Peki neye dayandırarak. Ahmet Kaya'nın sembolleşen o hareketi Churchill'in zafer işaretidir. Dünyada herkes yapıyor ama sadece Ahmet Kaya'nın iddianamesinde suç unsuru olarak geçiyor o işaret. Her siyasi partinin bir işareti var onu bakarsanız.
> Sorun işaret ve sembollerin siyasallaştırılmasında mı?
> Onların siyasallaştırılması bizim kabahatimiz değil ki. Siyasallaştıranlar düşünsünler. Burada başörtüsünü de siyasallaştıranlardan ya da öyle yorumlayanlardan söz ediyorum. Böyle yaşanmaz ki. O zaman adımını sağdan değil soldan atmak da sorun olur. Bu özgür ve demokratik bir ülkeye yakışmaz. Bırakın başörtüsünü de takan taksın. İşaretini de yapan yapsın. Her şeyin altında bir anlam ararsak yol alamayız ki...
> İyi de neden Ahmet Kaya o vakit?
> Ahmet bu ülkede etki gücü çok geniş bir insandı. Sağcı, solcu, İslamcı, laik ayırt etmeden çok büyük bir kitle üzerinde sanatıyla etkiye sahipti. Zannediyorum bu etki gücünden korkuldu. Oysa sanatı dışında başka bir kimliği yoktu. Şimdi bir sürü popüler sanatçı Kürtçe türküler okuyor. Buğün buna rağbet var, yarın başka bir dile olabilir. Ama Ahmet'in etki gücü farklı bir yere konuldu...
> Etkiden bahsediyorsak mesela İbrahim Tatlıses'in de büyük bir kitlesi var. Neden onun başına gelmedi bu saydıklarınız?
G.K. Gelmedi. Gelemez de bana göre. Çünkü Ahmet Kaya dışında kimse bahsettiğim özel güce sahip değildi. Mesela Ahmet çok sağlıklı bir demokrattı. Ve muhalif bir insandı. Yani ayırt etmeden tüm haksızlıklara karşı dikilirdi. Başörtüsüne yapılana da karşı çıkan, Alparslan Türkeş"in idam edilmesine de karşı duran bir adamdı. Mesela Ahmet ÖDP konserlerine çıkarken keşke beni MHP de konsere çağırsa derdi. Ne den gitmesin ki; hâlâ düşünüyorum bu şarkıları ülkücüler de dinledi, dinliyor, dinlemeliler. Hâlâ Ahmet Kaya gerçeği varsa bu yüzdendir. Biz güzel işler, güzel şarkılar ürettik, yani; yok onun gazetesinde niye çıktın, yok bunun ekranında niye varsın saçmalıkları. Bu solun da mantığı olsa karşıyım sağın da. MHP, Ahmet Kaya'yı konsere çağırsaydı cidden giderdi. Doğru şarkıların herkes tarafından dinlenilmesini isterdi. Bu ülkede herkes diğerini "öteki" olmakla suçluyor. Ama öteleye öteleye o kadar yalnız kalırız ki. Bizim tamamımız Türkiye'yi oluşturuyor. Burada tekrar ve kesin olarak altını çiziyorum. Ahmet Kaya kesinlikle taraf ve örgütlü değildi, tuttuğu futbol takımı hariç!
(Haber7)