Çömez'in, Grupa yaptığı konuşma şöyle:
"Cumhuriyet tarihinin, bana göre en donanımlı, en verimli, en yetenekli, en üretken ve şüphesiz; en güçlü gruplarından birine sahibiz. Son derece geniş vizyonları ve becerileri olan, arkadaşlarımız var. Ama; bu potansiyeli, bu değeri, verimli kullanıyor muyuz? Bundan sonuç alıyor muyuz? Emin değilim. Açıkçası ben; bu muhteşem ailenin, hak ettiği biçimde, üretim ve katkı sağladığı kanaatini, taşımıyorum.
Neden böyle bir konuşma gündemi tayin ettiğimi, merak edenler olabilir.
Bizzat yaşadığım, iki olayı paylaştıktan ve taleplerimi arz ettikten sonra, maksadım, eminim ki, net olarak ortaya çıkacaktır.
Balıkesir’in mahrumiyet ilçelerinden birisi, Sındırgı.
Yolları sorunlu, ulaşımı zor bir ilçedir. Yerel seçimlerde CHP’den aldık.
Yüreğil beldesi vardır ki, aldığımızda, ne doğru düzgün yolu, ne de suyu vardı.
Başkanımız göreve gelir gelmez, su sorunu için, kolları sıvadı. Depo inşasına başladı. Para sıkıntısı çektiğinden, çözüm aramak için kalktı, Ankara’ya geldi. Ben de kendisini alıp, bir sayın bakanımıza götürdüm.
Bakan bey, sayın başbakanımızın, su konusunda çok hassas olduğunu söyledi ve kendisine, elli milyar lira yardım yapacağı sözünü verdi. Aradan geçen süre zarfında, yaklaşık beş kez sayın bakana talebimi yineledim.
Ama, ne yazık ki netice alamadım.
Son olarak, bakan beyin bir danışmanı, paranın verilmeyeceğini söyledi.
Aynı günlerde, seçim bölgemin bir başka beldesinin, muhalif belediye başkanı, bir açıklamada bulundu ve aynı bakana müteşekkir olduğunu söyledi.
Sayın bakan, yol için kendisine para yardımı yapmış.
Beş Balıkesir milletvekilinin haberi olmadan, bu iş nasıl oldu diye, araştırdım.
Gördüm ki, sayın bakanın fabrikalarından birinin müdürüne ulaşan muhalif belediye başkanı, işini halletmiş.
Çünkü bakan beyin fabrikası, o belediyeye yakın bir yerdeydi.
(Bu arada, sayın bakanın yada oğlunun, tam olarak emin değilim, benim bölgemde 3 tane fabrika ve işletmesi var.)
Ben; böyle bir üslubu, AK PARTİ’nin siyasal etik anlayışı ile bağdaştıramadım. Durumu, bir genel başkan yardımcımıza aktardım. Ama sağ olsun; kendisi bu konuda hiçbir adım atmadı.
Ben şimdi kıymetli haziruna soruyorum.
Bu yaklaşım tarzı, bizim ilkelerimizle örtüşüyor mu?
Örtüşüyorsa, ben de bölgemin hizmetleri açısından, sayın bakanın fabrika müdürlerinden mi netice almalıyım?
Örtüşmüyorsa, parti grubum, bu konuda ne yapacak?
Anlatacağım diğer konu, bir özelleştirme hikayesi.
Hikaye bana intikal ettiğinde; kafamda çok ciddi soru işaretleri oluştu. Ve bir araştırma yaptım. Elde ettiğim sonuçları, şimdi sizinle paylaşacağım.
Ancak, sizinle paylaşmadan önce ne yaptım, onu arz edeyim.
Önce, sayın başbakana çok kapsamlı bir rapor hazırladım. Ne yazık ki; yaklaşık bir yıl geçmesine rağmen, hiçbir geri dönüş alamadım. Ne başbakanlık danışmanlarından, ne de ilgili bakanlıktan.
Daha sonra bu dosyayı, bir genel başkan yardımcımıza takdim ettim. Aradan üç ay geçti. Sonradan öğrendim ki; dosya genel merkezde kaybolmuş.
En sonunda; kafamda beliren şüpheleri, ilgili sayın bakana, soru önergesi olarak sundum. Ama bugüne kadar, ondan da cevap alamadım.
Hikaye şu.
Gemlik Gübre Sanayi AŞ, 2003 yılı sonunda, özelleştirmeye çıkarılıyor.
Ancak, diğer gübre şirketleri özelleştirmesinden farklı olarak, yekpare bir, uygulama yapılıyor. Oysa, yekpare özelleştirme yapılmaması için, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu’nun tavsiyeleri ve bu konuda raporları var.
Gemlik Gübre AŞ’nin, 4 ayrı komponenti var.
Birincisi; 928.785 metrekarelik arsa ve üzerinde bulunan, 154 adet lojman-cami-okul-market-spor alanları ve sosyal kompleksler.
Burada, arazinin değeri; metrekare başına 120 dolar. Çünkü, serbest bölgeye sınır ve çok kıymetli. Arazinin mülk değerinin, bugün için 120 milyon dolar civarında olduğu söyleniyor.
İkincisi; Amonyak işletmesi. Bazı gerekçelerle çalıştırılmıyor. Kuruluş maliyeti 370 milyon dolar.
Üçüncüsü; Liman. Buraya, 40 bin tonluk gemiler yanaşabiliyor. 300 metre, rıhtım uzunluğuna sahip. Bugünkü yapım maliyetinin, 45 milyon dolar olduğu ifade ediliyor.
Dördüncüsü ise, özelleşecek gübre fabrikası.
Raporun detaylarına girmiyorum.
2003 yılı, aslında kârlı olmakla birlikte, bazı manipülasyonlarla zararda gösteriliyor ve bu mantıkla özelleştirme başlıyor.
Son teklif verme süresinden, 3 gün önce alınan bir kararla, sermaye artırıma gidiliyor ve 19.422 trilyon lira, TÜGSAŞ tarafından, şirkete taahhüt ediliyor. Yani şirket devletten alacaklı oluyor.
Yine şirket stoklarında, o günkü piyasa değeri, 23.2 trilyon olan, hammadde var.
Samsun, İstanbul ve Gemlik Gübre fabrikaları, ard arda özelleştirmeye çıkarılıyor.
Türkiye’de, bu ihalelere girecek, sınırlı sayıda firma var.
Hepsi, yakın tarihlerde özelleşeceği için, bir anlamda rekabet ortamı oluşmuyor ve Gemlik Gübre, kömür işiyle uğraşan bir firmada kalıyor.
(Yukarıdaki rakamların, ayrıntılarını merak edenler için, kapsamlı bir rapor hazırladım.
İsteyen herkese takdim edebilirim.)
Ne kadara biliyor musunuz?
83.1 milyon dolara.
% 20 peşin, gerisi 5 yıl vadeyle.
Bu süreçle ilgili, benim kafamda, yüzlerce soru işareti var.
Raporu okuyanlar, eminim aynı sorular, ya da sorunlarla karşılaşacaklar.
Diyelim ki; benim ortaya koyduğum bilgilerin hepsi yanlış yada; hepsinin, makul ve mantıklı bir izahı var.
Peki bunları bilmek, bizim hakkımız değil mi?
Ben, bu konuda aydınlanmaz, ya da, tatmin olmazsam, başkalarını nasıl ikna edebilirim?
Bir milletvekili, bunların izahı için ne yapmalı?
Ben bunun cevabını arıyorum.
Araştırmamak, duymamak, bilmemek, görmemek bir yol olabilir.
Sayın Başbakana, genel başkan yardımcısına yada bakana sormak, bir başka yol olabilir.
Ben ikinci yolu denedim.
Ama ne yazık ki tatmin edici bir bilgiye, ulaşamadım.
Değerli arkadaşlarım,
Bugünün Türkiye’si ile ilgili;
İzah edilmesini arzu ettiğim ve yanıt aradığım..
Ya da ikna olmam gereken,
O kadar çok konu var ki;
Birkaçını sıralayacağım izninizle;
Ekim ayında, ihracatın % 9, ithalatınsa, % 22.3, arttığı ifade ediliyor.
Asıl önemli olan, tüketim mallarındaki ithalatta bu ay, % 34.9 luk bir artış görülmesi.
Tahminlere göre, yıl sonu itibarıyla dış ticaret açığımız, 45 milyar doları bulacak.
Peki, artan bu dış ticaret açığı, kontrollü mü kontrolsüz mü? Bunu bilmek istiyoruz.
Bakınız, pırlanta ve değerli taş gibi, bazı lüks tüketim mallarında, gümrüklerin, sıfıra indirildiği söyleniyor.
Geçen yıl, ne kadar değerli taş ithal edildi?
Bunları, kim bu ülkeye soktu?
Değerli taşları, gümrüksüz ithal eden kişilerle, BOTAŞ’ın, doğalgaz kontrat devri ihalelerini alanların, ne gibi bir benzerlik, yada ortaklıkları var?
Sayın Tüzmen’den ve Sayın Güler’den, bunların cevabını istiyoruz.
Tabi, gümrüksüz değerli taş ithalatının, cari açıkta ne kadar pay sahibi olduğunu da, Sayın Şener’den öğrenmek istiyoruz.
Bir başka konu.
Türkiye’de halen, elektrikte kayıp-kaçak oranı, %20.
AB’de ise, bu oran, %7.
İller arasında ise, ciddi farklar var.
Bazı illerimizde kayıp-kaçak oranı %80 lerdeyken, örneğin Balıkesir’de; %10 lar civarında.
Ama benim ilimde, geçen hafta; küçük elektrik borçları nedeniyle, onlarca köyün şalterleri indirildi. Köylüler, kuyulardan, derelerden su taşımak mecburiyetinde kalıyorlar.
Bununla ilgili sayın Güler, ne planlıyor? Bilmek istiyorum.
Yaptığım bir hesabı arz edeyim size;
Elektriğin % 40’ını meskenler, % 60’ını ise, sanayi kullanıyor.
Türk iş dünyası; yılda toplam 75 milyar KW saat, elektrik kullanıyor.
1 KW saatin bedeli, 9.4 cent.
AB ülkelerinin sanayicisi ise, 1 KW saat için, 6 cent ödüyor.
Tabiatıyla, Türk müteşebbisi, batılı rakipleriyle, bu koşullar altında, rekabet şansı bulamıyor.
Kayıp kaçak oranı, %10 a düşse, 1 milyar dolar, tasarruf etmiş oluruz.
Bunu, sanayicimize tahsis etsek, 1 KW saatin bedeli, 8 cente düşer. Bu da çok ciddi bir avantajdır.
Bunu yapmak içinse, TEDAŞ’ın özelleştirilmesi şart.
Ben şimdi merak ediyorum,
Telekom özelleştirmesi için, bu kadar hararetle çalışan Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, TEDAŞ için, üç yılda, neden rasyonel bir özelleştirme yapamadı?
Bunları sorgulamak ve cevaplarını aramak, bizim hakkımız değil mi?
Başka bir ekstrem örnek.
Bugüne kadar, sahte ürün üreten ve satanlar için, 360'a yakın dava açılmış. Ancak bu davalardan henüz bir sonuç alınamamış.
Tahminlere göre ise, devletin, sahte ürünler nedeniyle, bir yılda kaybettiği vergi geliri, 4 milyar dolar.
Peki ne yaptık bugüne kadar? Sayın Ali Coşkun’un görüşlerini merak ediyorum ve bilmek istiyorum.
Başka bir örnek.
SSK'nın, ilaç giderlerinde, yüzde 43.9, artış olduğu ifade ediliyor.
Sayın Başesgioğlu, geçenlerde; 'Serbest eczanelerden ilaç teminine ilişkin uygulamanın, maliyeti yükselttiğini’ söyledi.
Öğrenmek istiyorum, bu maliyet artışı devam ederse, iş nereye varır?
Balıkesir’de, hastanelerin trilyonlarca liralık, alacağı var.
Yakıt parasını ödeyemeyen hastaneler var?
Hükümetimizin, bu konudaki tedbirleri neler?
Bilmek istiyorum.
Bir başka tartışma, CIA uçakları.
Bu konuda, AB parlamentolarında kıyamet kopuyor.
Türkiye’den, şu ana kadar iki uçağın geçtiği söylendi. Ama önümüzdeki günlerde, başka seferlerin de olduğu gündeme düşerse, şaşmamak gerek.
Bu uçaklar, kaç kez Türkiye üzerinden uçtu?
Kimleri sorguladı?
Kimleri aldı götürdü?
Bunu, hangi hukuka, ya da, hangi kurala göre yaptı?
Ben ABD’ye girerken, her tarafımdan fotoğrafımı çekenler, parmak izlerimi alanlar, benim ülkeme, nasıl elini kolunu sallayarak giriyor?
Bu tartışmaları illa, Batı basınından mı izlemek zorundayız?
●●●
Benim, her sayın bakana yönelteceğim, yüzlerce sorum ya da sorunum var.
Eminim; bu salonda bulunan, çok değerli arkadaşlarımın da kafalarında, pek çok istifham var.
Peki; bunları tüm şeffaflığı ile tartışmak, bizim hakkımız ya da, sorumluluğumuz değil mi?
Değerli arkadaşlar,
Üretilen politikaları, halka anlatabilmek ve savunabilmek için, bizlerin, yeterince bilmesi ve değerlendirmesi gerekir.
Hatta mümkünse, katkı sağlaması, ya da, en azından katılması gerekir.
Bölücübaşı, cezaevinden tartışmalara katılıyor, ben katılamıyorum.
Olabilir mi böyle bir şey?
‘Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığını, anayasal üst kimlik olarak kabul ediyoruz. Alt kültürel kimliklerinin önündeki engellerin kaldırılmasını istiyoruz.’
Bu ifadeler; bölücü başına ait, son görüşme tutanaklarından bir alıntı.
Türkiye gündemine oturmuş, alt kimlik-üst kimlik tartışmalarını, anayasal vatandaşlık kavramlarını, biz neden bu platformlarda konuşamıyoruz?
Değerli Arkadaşlar,
Bizler, kurşun asker değiliz.
El kaldırıp indirme makinesi de, değiliz.
Münadi, hiç değiliz.
Hepimiz;
Kendi bölgelerinden süzülerek gelen,
Kendine özgü donanımları, birikimleri olan,
Hayat tecrübesi, algısı ve görüşleri olan, milletvekilleriyiz.
Elbette, parti programı, ilkeleri, kuralları ve teamülleri çerçevesinde hareket ederiz ve etmek mecburiyetindeyiz.
Ama, aynı zamanda, kafamızda oluşan, soru işaretlerine, meraklara, ya da endişelere de, cevap bulmak durumundayız.
Önce, kendimiz ikna olmak mecburiyetindeyiz.