Benim bildiğim kadarıyla Ali Eren Beşiktaşlı, Suat da Galatasaraylıydı. Lucescu Beşiktaş’ın, Rüştü Fenerbahçe’nin kalecisi… Sonra bir de Emre var, sarışın bir çocuk.. Bizim lisede bir kız vardı da, “Emre’yle evlenmek istiyorum ben!” diye tutturmuştu, oradan biliyorum. Yanlış mıyım? Yanlışmışım tabii! Suat bırakmış bu işleri inanabiliyor musunuz (ben nedense onu çok severdim), Lucescu’nun da kalecilikle hiç ilgisi yokmuş. Adam koca teknik direktör çıktı, iyi mi! Benim futbolla ilgim bu kadar işte! Bir de hayatımızın her alanına girmiş olan ‘gol’ kavramını biliyorum. Anne karnından çıkar çıkmaz öğreniyoruz zaten gol nedir, ne değildir. Son zamanlarda futbol bilgilerimi tazeleyip yeniledim. Artık Arda Turan’dan tutun Semih Şentürk’e kadar (dikkat ederseniz soyadlarını bile biliyorum), ülkeyi birbirine katan adamların çoğunu tanımaya başladım.
Özellikle birazdan anlatacağım Arda Turan’ı çok iyi tanıdım… En meşhur futbolcuların toplandığı Galatasaray – Fenerbahçe maçını da kaçırmadım! Ciddi ciddi oturup izledim! Futbolla bu kadar ilgisiz olmama rağmen kavga çıkacağını da gayet iyi biliyordum. Bizim ülkede tavla oynarken bile kavga çıkar, kaldı ki Galatasaray – Fenerbahçe derbisi uslu uslu geçecek… Küçücük bir hamleye bakar. Anında futboldan çıkıp başka bir spor dalında müsabaka etmeye başlarız. Yine aynı şey oldu işte, şaşılacak durum mu? Bence değil. Kafa göz giriştiler birbirlerine, sahiden de ölmeye ölmeye ölmeye gelmişler gibi. İtmeye, ısırmaya, yumruklaşmaya…
FUTBOL DERSİNİN EN EĞLENCELİSİ ARDA
Benim iki senedir ‘manita’ başlığı altında değerlendirdiğim kişi de Galatasaraylıymış meğer, ayıptır söylemesi öğreneli daha birkaç ay oldu. Eskiden bilmezdik biz futbolmuş, milli maçmış, derbiymiş. Böyle zamanlarda boş sokakların tadını çıkarmaya bakardık. Şimdi öyle mi? “Maç başlayacak çabuk çabuk gidelim!” dedi geçen gün! Ben de laf olsun diye Beşiktaşlıyımdır; sırf renklerini ve Çarşı yaratıcılığını sevdiğimden. (Gerçi ne kadar doğru bilmiyorum ama, artık Çarşı diye de bir şey yokmuş galiba!) Bizimki bunu duyduğunda, “Beşiktaş da kim oluyormuş, en son ne zaman şampiyon olduklarını bile kimse hatırlamıyor” diye başladı, “Beşiktaş’ın kaç yıldızı var sen biliyor musun?” diye sonsuzluğa uzanan bir tartışmaya girdi. Yahu ben nereden bileyim yıldızmış şampiyonlukmuş! “Say bakalım Beşiktaşlı futbolcuları!” dedi sonra.
Saydım: Önce tabii ki Ali Eren (‘Ali’ ismini çok severim, bütün Ali’leri tanırım), sonra Sergen Yalçın (onu bilmeyen yok zaten) ve Ahmet Dursun (kuzenim küçükken kendini Ahmet Dursun sanıyordu da oradan biliyorum). Kalecimiz de tabii ki Lucescu! Bu son cümleden sonra alay etmeler, taklit yapıp yanak sıkmalar; “Lucescu mu? Hah hah hah!” haykırışları saatlerce sürdü, inanılır gibi değil. O gün bugündür bana futbol dersi vermeye kalkıyor. Ben de bayıla bayıla dinliyorum tabii.
Futbol derslerimizin en eğlencelisi Arda Turan ile ilgiliydi… Ses çıkarmadan dinledim, çünkü anlattıkları ‘futbol’u aştı çoğu zaman. Arda Turan, bizimkinin mahalle arkadaşıymış eskiden. Bayrampaşa’dan… Ben bunu duyunca şok oldum. Birlikte maça bile çıkmışlar zamanında! Herkes Arda’nın oyununu çok beğenir, hatta klasik olarak “Bu çocuk ileride çok büyük olacak!” filan dermiş. Sonra Arda’yı Galatasaray’ın alt kulübüne almışlar. Mahalledeki kızların ilgisi o zaman başlamış işte; imza almalar, fotoğraf çektirmeler… Bizimkiler gülermiş böyle işlere, tabii nereden bilsinler birkaç sene sonra Türkiye’nin en genç ve gözde futbolcusunun Arda olacağını? Bir gün milli takımın verdiği Mercedes arabayla gelmiş mahalleye. Arabayı babasına hediye etmiş. “İyi çocuktur Arda” diyor bizimki, “Tipik Bayrampaşa çocuğudur. Bakma öyle nazik tavırlarına, bir kafası atsın da öyle gör!” Pratikte de gördük zaten kafası atınca nezaketi, mütevazılığı bir kenara bırakıp ‘ölmeye gelenlerden’ olduğunu.
Yalnız bütün bu olanlara rağmen, sahiden ‘iyi çocuk’ klasmanından olduğunu düşünüyorum ben Arda’nın. Bana anlatılan samimi hikayelerden (hepsini buraya yazamayacağım tabii, bazıları çok özel), esnafla ve mahalle büyükleriyle sıcak ilişkisinden, arkadaşlarıyla buluşup hala Bayrampaşa’daki küçük alışveriş merkezine ‘gezmeye’ gitmesinden… Hatta bu alışveriş merkezinde bir güvenlik görevlisi şaşırıp da sormuş, “Senin burada ne işin var?!” diye. Arda da, “Ben buranın çocuğuyum abi, nereye gideceğim?” demiş. Derbi maçta yaşananların hiçbir özrü yok tabii ki. Ama Arda Turan’ın basın açıklaması yapıp başta Semih Şentürk’ten ve herkesten özür dilediğini de belirtelim. Vesile oldu; ben de bunları paylaşayım dedim.
GÜLÜM DAĞLI/AKŞAM