Son yerel seçimlerdeki seçime katılım oranının düşüklüğü de buna eklenirse ortaya çıkan sonucun adı net bir biçimde siyasi tıkanma olarak kendisini gösteriyor. Siyasetin tıkanmasının en önemli nedenlerinden birisi de muhalefetsizlik. AK Parti karşısında muhalefet yapmakta eksik kalan (Cumhuriyet Halk Partisi) CHP, toplumsal taleplerin önderi olamıyor. Bu nedenle de bir türlü iktidar alternatifi olmayı başaramıyor. Durum böyle olunca AK Parti erken ya da normal zamanında yapılacak seçimlerde alternatifsiz görülüyor. Bu alternatifsizlik de siyasetçilere hemen “durumdan vazife” çıkartıyor. Şu anda Ankara’da onlarca büroda yeni siyasi hareketler şekillendiriliyor. Yani bir anlamda siyasi mühendislikler üzerinde çalışılıyor. Bu çalışmaların hemen hemen tamamının merkezinde de bir anlamda siyasi tıkanmasının sorumlusu olarak gösterilebilecek eski siyasetçiler yer alıyor.
Yeni isimler siyaset sahnesine çıkmayınca gözler hemen eskilere çevriliyor. Mesut Yılmaz da Yüce Divan yargılanmasının ardından hemen siyasi faaliyetlere soyundu. Siyaseten bitmediğini gerçekten halen çok güçlü olduğu Karadeniz’de Rize’de, yani seçim bölgesinde gösterdi.
Yılmaz, önce DYP’den bir biçimde milletvekili seçilip seçilemeyeceğini yokladı. Sonuç olumsuzdu. Ardından ANAVATAN’da olmayacağını herkese bir polemik ile gösterdi. DYP ve ANAVATAN’da Yılmaz’ın muhatap olduğu muamele de hayli dikkat çekiciydi. Yılmaz özellikle ANAVATAN’dan yani kurucusu olduğu partiden adeta kovuldu.
Son olarak merkez sağ siyasetin türbesi haline gelen Güniz Sokak’taki Süleyman Demirel’in kapısını çaldı. Yılmaz- Demirel ilişkileri gerçekten üzerinde uzun süre çalışılması gereken bir ilişki biçimidir. Demirel’in pek çok yakın siyasi arkadaşını sadece milletvekilli değil aynı zamanda bakan da yapan Yılmaz, Çankaya Köşkü’ndeki görev süresinin bir dönem daha uzatılması tartışmalarında Demirel’e siyasi bir kazık atmayı da ihmal etmedi. Yılmaz’ın hesabı o dönem yaşanan kriz içerisinde Cumhurbaşkanı olmayı en azından denemekti.
6 yıl aradan sonra bir araya gelen iki deneyimli ve birbirinin rakibi siyasetçi, bir yandan birbirlerini geçmiş deneyimler nedeniyle kollarken öte yandan birlikte bir şey yapabilip bilemeyeceklerini konuştular. Çünkü her ikisinin de artık üzerine abanabilecekleri bir siyasi partileri yoktu. Demirel kendisine gelen bütün siyasetçilere olumlu mesajlar verir. Ancak Yılmaz’la yaptığı görüşme hayli farklı algılandı. “Sen siyaseti bıraksan da siyaset seni bırakmaz” sözü hayli anlamlıydı.
Yılmaz yeni bir siyasi proje ile eski siyasetçiler arasında turlar atıyor. Sağdan sola pek çok siyasetçi ile ortak bir “organizasyon” kurabilmenin peşinde koşturuyor. Demirel ile sağlayabileceği güç birliği, projeyi, biraz da siyasi konjonktüre bağlı olarak belli bir düzeye çıkarabilir. Çünkü Demirel’in 6 kez iktidardan gidip 7 kez gelmesi onun krizler anındaki siyasi dehasından başka hiçbir şey ile açıklanamaz.
Bu arada Yılmaz’ın arkasına aldığı medya desteğini de unutmamak lazım. Türkiye’nin iki büyük medya kuruluşunun hem sahipleri ile hem de en üst düzey, bir dönem milletvekili bile yaptığı yöneticileri ile halen temasları sürüyor. Ve bu yeni bir siyasi proje için belki de en önemli araç.
Şimdi iki “kendim için bir şey istemiyorum” diyen siyasetçi beraber yollara düşüyor gibi. İkisinin de elinin uzanacağı ama hakim olamadıkları bir parti var: DYP ve ANAVATAN. Siyasetin tıkandığı Türkiye’yi anlatmak için bu tablodan daha iyi bir örnek olabilir mi. (Sedat Bozkurt/The New Anatolian)