Irak’la başlayan ve Ortadoğu’nun diğer bölgelerine yayılan süreç, giderek daha da içinden çıkılmaz bir hal almış ve biz dahil tüm bölge milletlerini endişelendiren bir noktaya ulaşmıştır.
Endişemiz insanlık adınadır. Endişemiz insaniyet adınadır. Endişemiz masum çocuklar, yaşlılar, kadınlar, savunmasız ve günahsız insanlar adınadır.
Binlerce yıllık insanlık tarihi, hiç şüphesiz boşuna yaşanmış bir deneyim değildir. Bu deneyimden çıkarılacak çok fazla ders vardır. İnsanlığın hiçbir döneminde; içinde çocukların, sevginin ve hayallerin olmadığı hiçbir şey kalıcı olamamıştır.
İnsanlık her daim dünyanın değişik coğrafyalarında “insaniyet, medeniyet ve vicdan” testlerinden, sınavlarından geçmeye devam etmiştir. Bugün bu sınavın yaşandığı coğrafyanın adı Ortadoğu’dur.
Ortadoğu’da yaşanan savaşın, hatta zaman zaman TV’lerden canlı yayınlanan bu savaşın arkasında, “insanım” diyen herkesi sarsacak dramlar yaşanmaktadır. Etkilenmemek, sarsılmamak, üzülmemek elde değildir. Ölümleri sadece rakamlarla ve istatistiklerle izlemek ise ayrıca kahredicidir.
Bizi de yakından ilgilendiren bu coğrafya, adeta bir ‘ateş topu’na dönmüştür. Bu ateşin orta yerinde kalanlar, ne yazık ki yine masum insanlardır. Öte yandan Filistin’e ve Lübnan’a uygulanan üstü kapalı gıda, yakıt, ilaç ambargosunun insanlıkla bağdaşır hiçbir gerekçesi yoktur, olamaz. Yaşlıların, hastaların ve özellikle çocukların en temel ihtiyaçlarına amborga koyulamaz. (Bu noktada şunu belirtmek de boynumuzun borcudur: Türk Kızılay’ının, diğer yardım kuruluşlarımızın ve Türk doktorlarının yardıma ve gıdaya muhtaç insanlar için, ilaca muhtaç yaşlılar için ve son örneğinde görüldüğü gibi diyaliz malzemelerine muhtaç böbrek hastası çocuklar için seferber olmaları her türlü takdirin üzerindedir)
Tarihin Ortadoğu’ya dair bize öğrettiği bir diğer ders ise; sadece silah gücüne dayanan girişimlerin, bölgeye istikrar getirmediği ve bundan sonra da getirmeyeceğidir. Hal böyleyken; sadece silaha dayalı güç kullanımının, insanlara kandan ve gözyaşından başka birşey vermeyeceği de ortadadır. Bu süreç, bölge milletlerinin hafızalarındaki ‘kinlerin yeniden ve yeniden canlanması’ gibi korkunç bir sonuç doğurur.
Ortadoğu, tarihin ilk dönemlerinden bugüne bilimin ve felsefenin çıkış merkezlerinin başında yer almıştır. Birçok medeniyete beşiklik etmiştir. Bu medeniyet coğrafyasını medeniyet mezarlığına çevirmek, insanlığa yapılacak en büyük kötülüklerden biridir.
Uluslararası kuruluşların ve devletlerin barış adına çabaları elbette önemlidir ve değerlidir. Bu çabalar sonuna kadar yürütülmelidir. Fakat tüm bu çabaların tek başına yeterli olmadığı ortadadır.
Devletlerin yeterli olmadığı yerde, müracaat edebileceğimiz tek bir yer vardır. O da insanlıktır, insanlığın ortak vicdanıdır.
Doğru Yol Partisi’nin çağrısı insanlığadır, insanlığın ortak vicdanınadır. Devletler yıkılır yeniden kurulur, hükümetler yıkılır yeniden kurulur. Fakat insanlık her durumda ayakta kalır.
Çağrımız insanlığadır. Çünkü dünyanın bütün savaşlarının, dünyanın bütün haksızlıklarının mağlub olacağı yegane yer insanlığın ortak vicdanı olacaktır.
Bu çağrıyı yaparken, binlerce yıl boyunca gittiği her coğrafyaya barış ve adalet götüren atalarımızdan güç alırız. “Masum bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş sayılır” diyen Peygamberimizden güç alırız. “Yurtta ve cihanda sulh ile kalmayı” bize öğreten Atatürk’den güç alırız. İktidar dönemleri boyunca Türkiye’yi bölgesinin sözü dinlenen ‘baş aktörü’ hüviyetine kavuşturan ‘AP, DP DYP geleneğinden’ güç alırız. Ve nihayet gayet iyi bildiğimiz üzere; yaşananlardan vicdanı sızlayan, gözyaşlarını tutamayan milletimizden güç alırız.
Hükümet ve sayın Başbakan’da İsrail ve Ortadoğu üzerine diplomasi alanında faaliyet yürütürken ve girişimlerde bulunurken, sadece bu kaynaklara müracaat etmeli ve sadece bu referanslardan güç almalıdır.
Renksiz, kokusuz, tutarsız, ne yaptığı anlaşılmayan, çekingen bir diplomasi; Türkiye’nin çıkarlarına uygun olmadığı gibi, ülkemizin büyüklüğüne de yakışmaz. Türkiye, insaniyet adına kalıcı bir çözüm için elinden gelen herşeyi yapmalıdır. Çünkü bugün çözümün bir parçası olamazsak, yarın problemin bir parçası oluruz.
Milletimiz, tarihin her döneminde ‘insanlığın tarafında, masumların tarafında, suçsuz yavruların tarafında’ olmuştur. Bütün dünya ve Türkiye’yi yönetenler kesinlikle bilmelidirler ki; bundan sonra da tarafımız insanlığın tarafı olacaktır.