Sedat Bozkurt'un The New Anatolia'daki yazısı.
SEDAT BOZKURT
AK Parti hükümetinin 3.5 yılı geride kaldı. Reel politika ve devlet yönetimi ile belki de ilk kez tanışan AK Parti kadroları aradan geçen 3.5 yılda hayli yoruldu ve yıprandılar. Sadece Milli Eğitim’de yaşadıkları göz önüne alınırsa hükümet ile iktidar olma arasındaki mesafenin AK Parti açısından ne kadar açık olduğu net bir biçimde görülüyor. Seçimler öncesinde verdikleri sözleri yerine getirememiş olmak bir siyasi parti açısından gerçekten gerginlik nedeni. AK Parti’de son dönemde yaşananların büyük bir kısmı da bu. Başbakan yardımcısı Abdullatif Şener açıkladı, hala nüfusun yüzde 25.6’sı yoksulluk sınırının altında. 18 milyon kişiye karşılık gelen bu oranın içinde sayısı 1 milyonu bulan açlık sınırının altında yaşayanları da unutmamak lazım. Hani geçerli siyasi malzeme, türban, İmam Hatipler sorunu bir kenara bırakılırsa ekonomik alandaki verileri başarı hanesine sürekli yazıp onu dillendiren bir hükümet için, bu rakamlar başarı göstergesi olabilir mi? Sürekli gündemde olan erken seçim tartışmalarından AK Parti’nin uzak kalmasının nedeni de biraz bu. Asıl cesaret isteyen bu tablo üzerinden erken seçim kararı almak. Başbakan Recep Tayip Erdoğan, erken seçim tartışmalarına ilişkin görüş açıklarken partisinin kamuoyu araştırmalarının sonuçlarından örnekler verdi. Erdoğan’ın elindeki sonuçlara göre barajı sadece 2 parti geçebiliyor, 3’üncü partinin geçmesi bir hayli zor. Gerilen bir siyasi ortamdan çıkıp, sağ salim cumhurbaşkanı seçmek için bundan daha bir fırsat olabilir mi? Bu anketin sonuçları gerçekten doğru ise hemen o gün seçim kararı almak gerekir. Gittikçe dozunu arttıran siyasi gerginlik, Erdoğan ve AK Parti için erken seçimi bir “can simidi” haline getirebilir. Bu nedenle, erken seçim, cumhurbaşkanlığı seçimi gibi gerginlik ortamında AK Parti’nin farklı bir tahlilini yapmak gerekir.Ak Parti’de başlayan il kongreleri 2006 yılının sonbaharında yapılacak olan büyük kongreye kadar devam edecek. Bir yıl sonra yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri nedeniyle yeni bir olağanüstü kongrenin toplanması ihtimali de yüksek. Çünkü AK Parti’nin ajandası firesiz devam ederse partinin yeni bir genel başkana ihtiyacı olacak. İl ve ilçe kongrelerinde yaşanan küçük çaplı ancak il veya ilçe başkanını genel merkeze rağmen belirleyen muhalif organizasyonlar ise sadece yerel çekişmelerin eseri. Yani bunları ideolojik bir başlık altında toplamak mümkün değil.
Öte yandan AK Parti içinde yaşanan gerginliğin ve tartışmaların hep üst düzey yönetim ile ilgili olması dikkat çekici. Yani kim cumhurbaşkanı olacak, genel başkan olacak gibi. Bunun nedeni de üst yönetimdeki yer alan isimlerin olası yeni döneme ilişkin kendilerine birer pozisyon tayin etme çabasından kaynaklanıyor. Bu tayin talepleri ilginç gelişmeler de yaratmıyor değil. TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın son çıkışları, “Cumhurbaşkanlığı istiyor” gibi yorumlandı ve Arınç da bunu dolaylı olarak doğruladı. Bunun üzerine Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda sürekli eleştirilen Erdoğan’ın önü ilginç bir biçimde açıldı. Şimdi “Arınç olmasın da biz Erdoğan’a razıyız” diyenlerin sayısı artmaya başladı. Bu arada Cumhurbaşkanının göreve süresi ile yetkilerinin de kıyısından tartışılmaya başlaması da dikkat çekici. Son dönemde partinin sağduyusunu temsil eden ve sessiz kalma tercihini kullanan Abdullah Gül ise tartışmasız Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması halinde AK Parti’nin patronu. Ve Gül’ün direksiyonundaki AK Parti, artık iç ve dış dinamiklerin de kabul ettiği gibi, erken yada normal süresinde yapılacak seçimler sonrasında bir dönem daha Türkiye’de tek başına hükümeti temsil edecek. Doğal olarak AK Partili milletvekillerinin listesi de Gül’ün kaleminden çıkacak, yeni hükümetin üyeleri de. Gül ile ilgili olarak Cumhurbaşkanlığı seçeneği de ortadan kalkmış değil. Cumhurbaşkanlığının sürpriz ismi halen Gül.
Bütün bu denklemlerde Şener’in rolü hemen hemen yok gibi. Kendisini farklı gösterme çabaları da biraz buna bağlanıyor. Bugünkü çıkışlarıyla AK Parti içinde bir hayli sempati görüyor ama yeni dönemde TBMM çatısı altında olmama ihtimali de yok değil. Türkiye’deki siyasal İslam, Milli Görüş’ün ekonomi modeli Adil Düzen kadrolarında Maliye Bakanlığı yapmış olsa da Adil Düzen’e asistanlık yıllarından beri muhalefet eden Şener’in Gül’ün yeni kadrosunda yer alma ihtimali zayıf, onun yerine çok sürpriz isimler beklemede. Harp okullarında ders veren ve kitabı okunan danışmanı Ahmet Davutoğlu ile Milli Görüş’ün yeni prensi Numan Kurtulmuş gibi.
Küçük bir not: Bu günlerde ilginç bir biçimde siyasi kulislerde 28 Şubat ile bugünler kıyaslanıyor. Aktörleri tarafından “post modern darbe” olarak tanımlanan 28 Şubat’la ilgili bir anı ise özellikle siyaseten gerilen AK Parti kadrolarında dilden dile dolaşıyor: “28 Şubat 1997 tarihinde yapılan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı sonrasında alınan kararları imzalatmak üzere dönemin MGK Genel sekreteri Orgeneral İlhan Kılıç dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’a getirir. Erbakan her zaman olduğu gibi Kılıç’a alınan kararların pek doğru olmadığını kendi dili ile anlatmaya başlar. Erbakan bunu imzalamazsa meclisin kapatılıp kapatılmayacağını, yani darbe anlamına gelebilecek bir girişimde bulunup bulunmayacaklarını kendi üslubu içinde sorar. İlhan Kılıç bu soruyu anlar ve net bir biçimde yanıtlar: Meclisi kapatmayacağız ama her şey olabilir”