RUHAT MENGİ
Uzun zamandır konuşmuyordu, konuşmuş ve yine enteresan şeyler söylemiş... Artık her şey “çok enteresan” hale dönüştüğü için dikkatlerden kaçabilir diye AKP Adana Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat’ın konuşmasından bir bölümü almak istedim;
“Türkiye demokratikleşiyor, bir hukuk devleti haline geliyor, görmediğimiz şey bu. Hiçbir kurum, kuruluş veya kişi hukukun dışında kalamaz. Eğer bir suç varsa takip edilecek, suçlular varsa yargıya götürülecek. Kimse bundan çekinmesin (...) Aslında insanı yücelten bir konu. Arınarak geliyorsanız o sizin alnınızın akıdır (...) Özel Kuvvetler’de de, başka yerlerde de icap ediyorsa gerekli araştırmalar yapılır (...) Ve kim olursa olsun, rütbesi ne olursa olsun, hangi makamda olursa olsun hukuka aykırı davrandığı zaman şunu bilmesi lâzım; hukuk mutlaka bir gün yakasına yapışır (...) Kozmik odalardaki aramaları ‘yıpratma gibi’ göstermek isteyenlerin belli bir korkuları var diye düşünüyorum. Kozmik odalarda kendileriyle ilgili bilgi ve belge mi var?”
Konuşma o kadar çok çelişki ve hata içeriyor ki, hemen her cümleyi irdelemek mümkün... Aslında iktidara yakın hangi gazeteye, hangi köşeye baksanız bu sözlerin benzerlerini görebilirsiniz:
“Askeriyeye bir reform süreci lazımdı zaten, bu olmadan ordunun demokratikleşeceğini sanan yanılır” veya “Demilitarizasyon ve yargı reformu demokratikleşmenin temel maddesi olacak” gibi...
YA DENİZ FENERİ?
İyi de bu “demokratikleşme” dediğiniz şey için önce hukuk lazım... Hukuku yok edilmiş demokrasi olabilir mi?
Örneğin; Türkiye Partisi Genel Başkanı Abdüllatif Şener’in VATAN’daki son röportajında söz ettiği “yargının Ergenekon davasıyla ve Deniz Feneri ile ilgili farklı uygulamaları”na ne diyeceksiniz?
Bir davada henüz suçunu bilmeyen sivil-asker onlarca insanı 1,5-2 yıl cezaevine tıkarak duruşma bekleten, diğerinde ise “davanın asıl suç failleri” olduğu Alman yargısı tarafından net şekilde bildirildiği ve acilen şirket belgelerinin, mal varlıklarının incelenmesi istendiği halde o isimleri sorgulamak için gözaltına bile almayan, arama yapmak için aylar boyu Adalet Bakanlığı’nın kendisi tarafından mazeretler üretilerek oyalama yapılan (ve suç delillerinin karartılmasına göz yumulan) ülkede hukuka güvenilebilir, “hukuk vardır” denebilir mi?
“Kim olursa olsun, rütbesi, makamı ne olursa olsun” benzeri her kesimi kapsayan sözler ederken, “hukuk bir gün yakasına yapışır” derken aynı hukukun “milletvekili” olur olmaz kimsenin yakasına yapışamadığı, hukuktan kaçmak için “dokunulmazlıkların asla kaldırılmadığı”, böylece her rütbenin yakasına yapışan hukuka karşı eşitliği bozan, ayrıcalıklı bir zümre yaratıldığı unutulabilir mi?
SUÇ DOSYALARI VE AYRICALIK
Eski DTP’li milletvekilleri şimdi, milletvekillikleri düşünce yargıya gidiyorlar. Eski DTP’li belediye başkanlarına “terör örgütü üyesi olma” suçuyla kelepçe takılabiliyor. Peki AKP’nin (rekor sayıda) milletvekilleri suç dosyaları raflarda beklerken nasıl ifade vermekten kaçıyor ve üstelik ülkeyi yönetme hakkına sahip olabiliyorlar? Devletten maaş alıp, gelecekte bile ayrıcalıklı vatandaş olabiliyorlar? Onların “alnının ak olması” neden önemli değil?
Yani bu ülkede hukuk “suç işleyen herkesin” değil, “gücü elinde tutan ve olaylara yön verenler dışındaki” herkesin yakasına yapışabiliyor.
Son zamanlarda hukuka aykırı davrandığı kanıtlanmamış, hakkında bu yönde delil bulunmayanların da yakasına “siyasallaşan, siyasallaştırılan hukuk” nedeniyle yapışılabiliyor. Kimin yapıştığı, kimlere yapıştığı, sadece “muhalefet” görülen veya “bazı gelişmeleri önleyebileceği düşünülen”lere mi yapıştığı belli değil.
Cumhuriyet Başsavcıları’nın, Yargıtay, Danıştay gibi yüksek mahkemelerin bile “terör örgütüyle bağlantılı mı” diye izlendiği/dinlendiği ülkede hangi hukuku sorgulayabilirsiniz ki?
Özel Kuvvetler aransın da, hukukçular “soruşturma safhasında devlet sırrı alınamaz, incelenemez” diyorlar. Bunun “kanunlarda yer aldığını” madde numarasını vererek söylüyorlar. Ne olacak şimdi? Suikast iddiası da yargıda doğrulanmadı ama bu neden öne sürülerek kozmik odalarda yapılan aramalar, devlet sırrı niteliğinde bilgi ve belgelerin tutanağa geçirilme işlemi yapıldı. Bu konularda görüş bildirenlere “kendileriyle ilgili bir korkuları mı var” diyen Dengir Mir Fırat (ve onun gibi düşünen, yazanlar) hâlâ hukuktan, demokratikleşmeden söz edebilirler mi?
Rahmetli anneciğimin deyişiyle “istediğin yere bir han kurmak” öyle kolaylaştı ki, her şey beklenebilir.