GÜNGÖR MENGİ
Hakaret şüphesi doğmaması için “fail”leri değiştirerek yazıyorum:
“Filler tepişir, çimenler ezilir.”
Tepişenleri file benzetmek yerinde midir, bilmiyorum ama üniversite adayı öğrencilerin çimene benzedikleri şüphe götürmüyor.
Bu yıl üniversite sınavına girecek olanlar, dün bir kez daha karanlık bir tünelin içine itildiler.
Biliyorsunuz Danıştay 8. Dairesi, üniversiteye giriş sınavında farklı katsayı uygulamasını kaldıran 21 Temmuz 2009 tarihli YÖK kararının oybirliği ile yürütmesini durdurmuştu.
Danıştay, bu karar üzerine YÖK’ün farklı katsayı uygulaması öngören 17 Aralık 2009 tarihli kararına da geçit vermedi.
Bu kararın yürütmesini de oybirliği ile durdurdu.
Çünkü yüksek mahkeme YÖK’ün mahkeme kararına saygı gösteren bir çözüm aramak yerine kurnazlık ve hile yoluna başvurduğuna hükmetmiştir.
Ortada bu hükme gerekçe olacak itiraf vardır çünkü.
İtiraf ve hüküm...
Ve o itiraf, unutulması mümkün olmayan bir “şaşkın ördek hikâyesi”dir:
Danıştay’ın birinci durdurma kararından sonra YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan düzenlediği basın toplantısında “Bunu baştan biliyorduk, her şeye hazırlandık” demiş, alternatif planlara sahip bulunduklarını belirterek “gerekirse hukukun etrafını dolanırız” diyecek kadar kontrolünü kaybetmişti.
“Şecaat arzederken merd-i kıpti, sirkatin söyler”miş...
Hayırlı saydığı bir amaç için uygunsuz yollara başvurmayı yücelten şaşkınlık ancak bu kadar güzel anlatılır!
Ama “Allah ayağına dolaştırdı” diye de bir söz var.
Danıştay YÖK’ün ne tuzak kurduğunu, hangi hileye başvurduğunu, birinci ağızdan öğrenmiş ve imam hatip mezunlarını kayırmak uğruna göze alınan manevraya geçit vermemiştir.
Kafalar ve program karmakarışık hale gelmiştir.
Ümit var mı?
Uygar bir toplumda YÖK Başkanı çoktan değişirdi. Bizdeki siyasi misyon taşıdığı için yerinden oynamayacaktır.
Peki bu azaptan gençleri ve ailelerini kurtarmanın adaletli ve garantili bir yolu yok mu?
Var elbette.. Bunun yolu liseyi bitirenleri olgunluk sınavından geçirmek ve üniversitelere serbest başvuru uygulamasını başlatmaktır.
Rektörleri üniversitelerinde aldıkları oya değil de, “türban bildirisi”ne imza koyup koymadıklarına bakarak seçen bir irade işbaşında iken kayırma çabaları çok daha geniş bir hareket alanı ele geçirmez mi?
Böyle bir tehlike doğabilir tabii. Ama buna rağmen üniversiteler arası rekabetin önem kazanacağı bir düzen adaletini üretecektir.
Çünkü üniversiteler arasındaki yarışta üniversitelerin kalite farkını, öğrencilerinin kaliteleri belirleyecektir.
Şimdiki açmaza çare arayanlara gelince..
Onlara düşen acil görev üniversite dünyamızı “hukukun etrafından dolanma”yı marifet sayan zihniyetin elinden kurtarmaktır.
Yazık ki o da hayal.
Çünkü bu YÖK, bu iktidarın seçimidir!