MELİH AŞIK
PKK elebaşısı Murat Karayılan, “Devlet ile Abdullah Öcalan ateşkes konusunda anlaştı” deyince muhalefet konuyu meydanlara getirmiş, Başbakan iki gün sustuktan sonra üçüncü gün celallenmişti:
“PKK ile masaya oturduğumuzu söyleyenler şerefsizdir...”
“Anlaştığımızı söyleyenler alçaktır...”
Nihayet gerçeği önceki akşam ekranda itiraf etti: “İktidar terör örgütüyle masaya oturmaz devlet kuruluşu oturur.”
Tercümesi:
“Biz masaya oturmadık MİT oturdu.”
MİT dediğiniz Başbakan’a bağlı bir kuruluş. Başbakanlık adına çalışır.
Kelime oyunlarını bir yana bırakırsak...
İktidar “Evet” oyları için İmralı ile pazarlığa oturmuştur.
Karşı tarafın şartları Demokratik Toplum Kongresi sonrasında Eşbaşkan Ahmet Türk tarafından açıklandı:
* Öcalan çözüm sürecinde rol oynasın
* Yeni bir demokratik anayasa hazırlansın
* Kürt tutuklular serbest bırakılsın
* Yüzde 10 seçim barajı kaldırılsın
* Terörle mücadele yasası değişsin
Fevkalade mütevazı ve uygun şartlar! Görünüşte 5 tane ama içinde en az 25 şart daha var.. Onlar da yeni ortak anayasa yapılırken masaya gelecek. Özerklik talebi içinde ayrı meclis, ayrı savunma gücü, ayrı bayrak vs. olacağını Öcalan sık sık ifade ediyor.
Başbakan referandumdan sonra yeni bir anayasanın hazırlığına başlanacağını söylüyor. Anayasa Mahkemesi de kıvama getirilince artık Anayasa’nın değişmez ilkeleri dahil her tarafı değiştirebilecekler.
Ya iktidar referandumdan sonra verdiği sözü tutmazsa... Fark etmez... PKK terörü yeniden yoğunlaştırır, toplum bugüne kadar olduğu gibi yine terör yoluyla şartları kabul etmeye zorlanır.

Avcı ve savcı...
CHP Grup Başkan Vekili Kemal Anadol dün yaptığı basın toplantısında Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın kitabındaki vahim iddiaları anımsattıktan sonra savcıları eleştirmişti:
“Şu ana kadar bir tek savcının bile harekete geçtiğini görmedik. PKK itirafçılarının, kim olduğu belirsiz muhbirlerin ipe sapa gelmez iddia ve ihbarlarını ciddiye alıp derhal soruşturma başlatacaksınız... Ülkenin en saygın insanlarını içeriye atacaksınız... Ama değerli bir polis şefinin bilgiye, belgeye dayanan böylesi vahim iddiaları karşısında kılınız kıpırdamayacak. Çok açık söylüyorum; bu iddialarla ilgili soruşturma açılmazsa, artık kimse kalkıp ben cumhuriyet savcısıyım, demesin...”
Neyse ki basın toplantısından iki saat sonra Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nın iddialara yönelik inceleme başlattığı haberi geldi. İnceleme sonrasında soruşturma açılıp açılmayacağına karar verilecek.
Kemal Anadol, bize, olayın CHP’yi direkt ilgilendiren yönünü şöyle anlattı:
“Hanefi Avcı, eski Genel Başkanımız Deniz Baykal’a kaset komplosunun cemaatin işi olduğunu tahmin ediyor. O komplo kimin eseriyse, üzerine gidilip ortaya çıkarılmalı. Türkiye’de herkes, ama özellikle düzen karşıtı kişi ve kuruluşlar tehdit altındadır.”
Bu arada anımsatalım... Deniz Baykal istifasını verirken kaset komplosunda Gülen cemaatinin günahının olmadığını söylemişti... Anlaşılan o tarafa yönelik kuşku canlandı...

Yetmez
Anayasa değişikliğinin aslında ülkeyi uçuruma sürükleyeceğini bilen ama şimdiye kadar takındıkları tavır nedeniyle “hayır” diyemeyecek olanların uydurduğu bir kılıf var:
“Yetmez ama evet”
Bu noktada ister istemez düşünüyorsunuz: Yetmeyen ne?
Tahmin yürütüyorsunuz:
a- Bu anayasa paketinde Erdoğan’ın diktatörlüğünün ilanı eksik...
b- İktidara bağlı SS birliklerinin kurulması eksik...
c- MİT’in Gestapo’ya dönüştürülmesi eksik...
d- Silivri’den başka toplama kampı olmaması eksik...
Haldun Ertem

Evvet
Evet yalakalığında birinciliği kim kapacak? Bilemeyiz... Ama Trabzon Numune Hastanesi Başhekimi Prof. Ekrem Algün bu konuda hayli iddialı. Akşam’ın haberine göre Prof. Akgün, ‘MR raporları ve statüko’ başlıklı yazısında bakınız ne diyor:
“MR raporlarının yazımı 45 güne kadar uzamakta. Çünkü Sağlık Bakanlığımızın elindeki radyoloji uzman sayısı yetersiz. Bakanlık, 8 yıldır istatistiklerle doktor açığını ortaya koyup, tıp fakültelerinin kontenjanlarını artırmak istediği halde Türk Tabipleri Birliği ve YÖK tarafından muhalefetle karşılaştı. Bakanlığımızın ürettiği çözümler ise statükocu yüksek yargıya takılıyor.”
Yazı şöyle bitiyor:
“Keşke sokaktaki vatandaşımız sığ tartışmalar yapmak yerine statükoyu değiştirmek için diyeceği bir EVET’in günlük hayatındaki karşılığını kavrayabilse.“

KömürBaşbakan Samsun’da konuşuyor:
“Samsun’ a doğalgazı getirdik mi? Getirdik. Ayşe kardeşim, Fatma kardeşim, Hatice kardeşim artık 8 - 10 katlı binaya aşağıdan kömür taşımıyor. Artık o devirler bitti “
Bu nutku dinleyen Özge Can soruyor:
- İyi güzel de neden seçim promosyonu olarak yine kömür dağıtıyorsunuz?

Çırav
Sakın terörün, açılan ilk ateşin, yapılan ilk kanlı saldırının kutlaması, festivali olur mu, demeyin. Olur, oluyor! Üstelik bunu dillerinden “barış ve kardeşlik” sözlerini düşürmeyenler tezgâhlıyor.
İki yıldır Eruh’ta “Çırav Doğa ve Kültür Festivali” adı altında kutlamalar yapılıyor. PKK’nın 15 Ağustos 1984’te Eruh ve Şemdinli’ye düzenlediği ilk saldırıyla aynı tarihlere denk getirilen festivalin ne doğayla ne kültürle hiçbir ilgisi yok. Tahmin edileceği üzere tamamen PKK gösterisi şeklinde geçiyor. 1984’teki ilk saldırının başladığı Çırav dağında ateşler yakılıyor... Yüzleri kapalı PKK militanları Eruh’un içinde resmi geçit yapıyor, kürsüden PKK’yı öven sloganlar atılıyor.
Bütün bunlar olurken devlet ne mi yapıyor? Tabii kanunsuzluğu maç izler gibi izliyorlar.
İşçilerin, öğretmenlerin en demokratik eylemlerini bile şiddetle bastıran devleti Eruh’ta ara ki bulasın.

Emniyet Müdürü Hanefi Avcı cemaati değil de mesela TSK’yı suçlasaydı...
Çoktaaan kozmik odaya girilmişti...
G. Elmas
25 Ağustos 2010