Hazırlanan iddianamede gazeteciler Ruşen Çakır, Soner Yalçın, Şaban Sevinç ve Yavuz Oğhan şüpheli olarak gösterildiğini hatırlatan Faruk Bildirici, Nagehan Alçı’nın adının da iddianamede geçtiğini vurguladı. “Nagehan Alçı’nın görüşlerine katılmasak da onun özel yaşam hakkını savunmak zorundayız” diyen Bildirici’nin bugün yayımlanan yazısının ilgili bölümü şöyle:
Ergenekon iddianamelerinde de suçla ilgili olmayan özel yaşam ihlalleri vardı. Bir kadın gazetecinin erkek arkadaşıyla tamamen özel telefon konuşması, başka bir gazetecinin telefonda makarna tarifi bile iddianameye konulmuştu. Nagehan Alçı’nın gazeteci olarak görüşlerine katılmasak, bazen eleştirsek de özel yaşam hakkını savunabilmeli, lekelenmeme hakkına saygı göstermeliyiz. Hukuk herkes gibi, gazetecilere de lazım…
Ekrem İmamoğlu ve 406 kişi hakkındaki iddianamede gazeteciler Ruşen Çakır, Soner Yalçın, Şaban Sevinç ve Yavuz Oğhan “şüpheli” olarak gösteriliyorlar.
Oysa iddianamenin açıklanmasından sadece beş gün önce gözaltına alınmışlardı. İddianamenin aylardır hazırlandığı düşünülürse, demek ki “şüpheli” olmalarına çok önce karar verilmiş, son dakikada hukuki prosedür tamamlanmış. Gördüğüm kadarıyla, suçlamalar da tamamen gazetecilik faaliyetleriyle ilgili.
İkincisi, bir gizli tanık ifadesine dayanarak, “şüpheli” olmayan bazı gazetecilerin adlarının “Murat Ongun’un sürekli finanse ettiği gazeteciler” diye yazılması haksızlık. Suç olmayan bu ilişkiyi, meslek etiği açısından tartışabiliriz. Ama doğrulanmayan, hatta suçlanan gazetecilerin reddettiği bu ifadelere iddianamede yer verilmesi bu gazetecilerin yargı eliyle karalanması anlamına gelir. Maalesef bu karalama faaliyetine iktidar medyası da katıldı.
Üçüncüsü, gazeteci Nagehan Alçı’ya yapılan da haksızlık. Alçı’nın adı, Servet Yıldırım adlı şoförün “etkin pişmanlık” ifadesinde geçiyor; bu kişi, Alçı’nın Murat Ongun ile otel odasında görüştüğünü öne sürüyor. Hani belki mesleki etik tartışmasına konu olabilir bunlar, ama asla bir suç olamaz, nitekim Alçı da “şüpheliler” arasında değil.
Anımsarsınız, Ergenekon iddianamelerinde de böyle suçla ilgili olmayan özel yaşam ihlalleri vardı. Bir kadın gazetecinin erkek arkadaşıyla tamamen özel telefon konuşması, başka bir gazetecinin telefonda makarna tarifi bile iddianameye konulmuştu.
Yargı o zaman itibarsızlaştırma aracı olarak kullanılmış, medya da o girişimlere destek vermişti. Maalesef medya yine özel yaşam falan dinlemeden iddianamede Nagehan Alçı’nın geçtiği cümlelerin üzerine atladı. Yeniçağ, “İBB iddianamesinde Nagehan Alçı’nın adı da yer aldı” diye haber yaptı. Gazeteci Sabahattin Önkibar daha da ileri giderek, çeşitli imalarla “neden makamında değil de otelde buluştuğu”nu sorgulamaya kalktı; “ahlak bekçiliği” yaptı.
Gazeteciliğe yakışmayan bu tutumu görünce dayanamadım; Nagehan Alçı’ya sordum; o da şu yanıtı verdi:
“Orası otel odası değil, görüşmelerde ofis olarak kullandıkları bir yerdi. 5-6 saat gittiğim yalan, en fazla 1-2 saat. Orada birçok kişiyle görüşülüyordu, başka insanlar da vardı. Ofis olarak sunulan yerin şoförün tuttuğu bir oda olduğunu bilsem orada asla görüşmezdim ama hep ben gittiğimde orada bir hareket vardı. Hakikaten ofis ortamıydı orası, otel odası veya rezidans dairesi değildi.
Bir gazeteci olarak bilgi almak için ofis ortamında yapılan görüşme ile ilgili böyle bir çarpıtma çok çirkin ve ahlak dışı. Ekrem İmamoğlu ve ekibi ile sadece gazetecilik amaçlı görüşmelerim oldu.”
Alçı’nın gazeteci olarak görüşlerine katılmasak, bazen eleştirsek de özel yaşam hakkını savunabilmeli, lekelenmeme hakkına saygı göstermeliyiz. Hukuk herkes gibi, gazetecilere de lazım…