Ülkü Ocakları Genel Başkanı Harun Öztürk, Ülkü Ocakları olarak toplum nezdinde yanlış tanındıklarını belirterek, gerçeklerin gösterilenden farklı olduğunu işaret etti.

Ülkü Ocakları'nın misyonu ve çalışmaları hakkında bilgi veren Öztürk, "Ülkü Ocakları, geçen kırk yıl içerisinde farklı tehdit ve tehlikelerle karşı karşıya gelmiştir. Bu gün karşımızda duran en büyük tehdit, cehaletin getirdiği yanlış tercihlerdir. Hayatın hemen her alanında kandırılmaya çok müsait bir toplum yapımız var. Bilginin itibar görmediği toplumlarda, yaş ve tecrübe sahipleri kutsallaştırılmıştır. Toplumumuzun bu hastalıktan kurtulması ise ancak eğitim ile mümkündür. Biz de bu konuda üzerimize düşeni, imkânlarımızı zorlayarak yapıyoruz. Mesele, kanaat önderlerini iyi seçmek meselesi olduğu kadar, her bireyin de sağlıklı kanaat sahibi olmasını sağlamaktır. Bu sağlamak amaçlı seminerlerimize katılan değerli akademisyenlerimizi Anadolu'nun hemen her yerine gönderiyoruz. Bu vesileyle onlara buradan bir kez daha teşekkür ediyorum. Gerçekten büyük fedakârlıklarla bu eğitim faaliyetleri gerçekleşiyor. Genel merkezimizin Eğitim Masası tarafından hazırlanan kitapçıklarımız da kısa bir süre içerisinde teşkilatlarımıza gönderilecektir" dedi.

ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI

Öztürk, "Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı, Ülkücü Hareketin hem kalbi, hem de beynidir. İnsan vücudunun düzenli ve sağlıklı çalışması öncelikle bu iki organımızın sağlığı ile alakalıdır. Ülkücü Hareketin sağlığı da Genel Merkezle alakalıdır. Bugüne kadar yüzlerce badire atlatmış, sıkıntılar yaşamış, yokluklar görmüş fakat kırk yıldır duruşundan ve vazgeçilmezlerinden asla taviz vermemiş olan bir teşkilatın kuruluşundan bu yana geçen zaman sürecinde karşılaştığı sorunlar, sıkıntılar ve bunlar karşısında ortaya koyduğu mücadele yolları da farklılık arz etmektedir" dişye konuştu. 

"Sosyal Faaliyetler Masamızın çok önemli faaliyetleri var. Bu faaliyetler maalesef medyada çok fazla yer bulmuyor. Türkiye'de, Türk kimliği içerisinde kucaklayacağımız bütün kardeşlerimizin kültürel mirasını, değerlerimiz olarak kabul ediyoruz" diyen Öztürk, "Ülkemizin bir ayrışma ortamına sürüklendiği bir dönemde biz, birleşmenin adresiyiz. Gönlü bu birleşmeden yana atanlara da kapımız açıktır. Bu birleşmenin müzikte, tiyatroda, edebiyatta ne kadar altyapısı varsa öncelikli faaliyetimizdir" dedi.  

NİYE POLİS DEĞİL DE ÜLKÜCÜLER SORULUYOR?

Hemen her siyasi gerginlikte gözlerin Ülkücülere çevrilmesinden rahatsız olduklarını ifade eden Öztürk, polisliğe soyunan güçlerin varlığına dikkat çekerek, "Birinin evine durup dururken itfaiye gelip su sıkar mı? Hayır. Bir polis ekibi ortada hiç bir şey yokken gelip insanları hanesinde rahatsız eder mi? Hayır. Bu örneği çoğaltmak mümkün. Ülkemiz, o ev. İçeride yangın çıkarmak isteniyor, kavga çıkarmak isteniyor. Herkesin malûmudur ki, bu coğrafyanın polisliğine soyunan güçler var. İçeride yaşanacak her kargaşa, bu güçlerin müdahalesine basamak olmaktır. Biz bu oyunun içerisinde olmayacağız " dedi.

Öztürk konuşmasını şöyle sürdürdü:  "Ülkücü Hareket'i bulanık suda avlamak niyetinde olanlar, bizim aydınlığımızın farkında değiller. Bu aydınlığın ışığı, Sayın Genel Başkanımızdır. Başbuğumuzun koltuğunda oturan ve onun halefi olan Liderimiz Sayın Dr. Devlet Bahçeli, hem Ülkücüler için, hem de Türk Milleti için en büyük güvence ve kalkandır. Şu gerçeği tüm kamuoyu ve milletimiz görmüştür; MHP, bu ülkede her zaman “önce ülkem” düsturunun yılmaz savunucusu ve uygulayıcısı olmuştur. Birileri, yaşanan olumsuz gelişmelerden MHP'nin istifade edeceğini düşünüyorken, bizler yalnızca ve yalnızca memleketin menfaatlerini düşündük.."

"İÇİMİZDEN GEÇENLERİ YAPMAK SENARİSTLERİN EKMEĞİNE YAĞ SÜRER" 

Öztürk, "Maalesef son birkaç yılda hakikaten kanımıza dokunan soysuzluklar oldu. Dayanılacak gibi değildi birçoğu. Ama içimizden geçenleri yapmak da senaristlerin ekmeğine yağ sürmek olacaktı. Gerçekten çok kritik günlerdi. Bayrağımız yakıldı, yere atıldı. O anlarda sıktığımız yumruklarımızın esiri olmak, bu ülkeyi içinden çıkamayacağı bir kaos ortamına sürüklemek demekti. Ben şunu açık yüreklilikle söylüyorum; bu ülkenin yedisinden yetmişine yüreği memleket adına atan her ferdi, yakın bir dönemde Sayın Genel Başkanımızın etrafında toplanacaktır. Muhtemel kaos ortamının belirdiği günlerde, Sayın Genel Başkanımızın 4 Mayıs 2005 tarihli basın toplantısında söylediklerini hatırlayalım; ."..Bu sinsi tahriklerinin amacı, Türkiye'yi bir gerginlik, kavga ve iç çatışma ortamına çekerek kan kaybettirmek ve geleceğini karartmaktır. ... Türkiye'nin milli varlığını dahi tehdit altına sokabilecek bu ortam ve şartlarda, vakit çok geç olmadan herkes aklını başına toplamalıdır.  Türkiye'deki her kesim, aynı geminin yolcuları olduklarının bilinci içinde, milli bir seferberlik ruhuyla hareket etmelidir.

Bu kritik kavşakta Milliyetçi Hareketin görüş ve değerlendirmelerini dile getirmeden önce, bir inancımızı baştan ortaya koymak istiyorum:
Şartlar ve ortam ne kadar ağır olursa olsun, Büyük Türk Milletinin engin sağduyusu, milli birlik ve dayanışma ruhu ve ortak geleceğine sahip çıkma azmi, bu ihanet kuşatmasını mutlaka kıracaktır. Türkiye'nin kaderi üzerinde oynanmak istenen bu oyunlar, her şart altında boşa çıkarılacaktır.

Türk milleti tarihte yaşadığı bütün sıkıntılı ve sancılı dönemleri, her şeyden önce bu birlik ve dayanışma ruhunun ilham ettiği manevi güçle aşmıştır.
Dün böyle olmuştur, bugün de böyle olacaktır.”

"KURDUN MUHATABI ÇAKALLAR OLAMAZ"

"Toplumumuzu iyi tahlil etmemiz gerekiyor, bu toplumda arkadaşı, akrabası şehit olmayan yok. Az değil, on binlerce insandan bahsediyoruz. Böyle bir ortamda da insanları kontrol etmek oldukça zor" diyen Öztürk, Ülkücülerin bu ortamda sokağa dökülmesini bekleyenlere sitem ediyor ve  şunları söylüyor:

"Birisi PKK çaputunu şehrin ortasında astı mı kulaktan kulağa bir cümle fısıltı olarak dolaşıyor; “Nerde bu ülkücüler?”

Biz buna karşıyız işte. Kimse “nerede bu polis” demiyor . “Nasıl olsa Ülkücüler var” , cezaevinde de yatsa, şehit de olsa… Birileri soruyor; “Neden Ülkücüler sokakta değil?” diye. Liderimiz cevapladı; “ülkücüler sokakta değil, iktidarda olacak!” 

Bizim kimsenin filminde oynatacak dublörümüz yok. Biz, bu meselenin mecliste alınacak kararlar ile pekâlâ çözüleceğini biliyoruz.
Ayrıca, kurdun muhatabı çakallar olamaz.

"ALEVİLERİ NİYE DIŞLAYALIM?"

17. Erciyes Zafer Kurultayı'nda Ülkü Ocakları Genel Merkezinin yaptığı etkinliklerden sadece semah ile ilgilenip, bu gösterileri “Ülkücülerden Alevilere zeytin dalı' gibi başlıklarla kamuoyuna sunulmasını da değerlendiren Öztürk, " Yıllardır, asırlara meydan okuyarak, Türk kültürünü böylesine sıcak tutan insanları ne için dışlayalım. Ben, bütün Alevilerin ‘potansiyel Türk milliyetçisi' olduğuna inanıyorum. Hem sonra müştereklerimiz ayrılıklarımızdan kat kat fazla değil mi? Allah-u Teâla'nın varlığına ve birliğine inanıyoruz. Aynı peygamberin ümmetiyiz. Peygamber Efendimiz için Allah resulü diyoruz. Aynı kitaba inanıyoruz.

Ben sünniyim. Hazreti Ali'yi de çok seviyorum. Yani biz, Türk olmamız hasebiyle Hazreti Ali ile aynı soydan gelmiyoruz. Fakat Ülkücü yiğitliği, mertliği, sadakati ile Hz. Ali'nin elinden gelir diyoruz. Alevilerin içerisinde de inanç ve inanış olarak farklılıklar var. Neticede ruz u mahşerde her kul kendi hesabına çekilecek. Fakat dünya öyle değil. Bugün ayrılıklarımızı ön plana çıkarır, çatışmaya meydan hazırlarsak, emperyalizmin sillesini birlikte yeriz. Toplumun böyle bir problemi falan yok bu konuda. Ülkücü Hareketin de böyle bir problemi yok. Biz kardeşiz. Aynı secdeye konan başız. Bu konuyu laboratuarlarda inceleyen problemliler var sadece, o kadar" yanıtını verdi.