Katoliklerin ruhani lideri ve Vatikan Devlet Başkanı Papa 16'ıncı Benedikt’in Türkiye ziyareti sadece ülkemiz değil, tüm dünya açısından çok önemliydi. Bütün gözler Türkiye’ye çevrilmişti. Bu önemli ziyaretin görüntülerini çekip yayın kuruluşlarına dağıtma görevi de TRT’ye verilmişti. TRT çalışanları bugüne kadar, bu düzeyde önemli pek çok yayına imza atmıştı. Onlar açısından sorun yoktu. Ama yayın sırasında yaşananlar herkese saçını başını yoldurdu. Ekrana yansıyanlardan yola çıkarak herkes TRT’yi ve TRT çalışanlarını suçladı. Bu en kolayıydı. Peki, neler oldu? Çekim hatalarının sorumlusu kameramanlar, ses hatalarının sorumlusu sesçiler miydi, yoksa perde arkasında başkaları mı vardı?

Esenboğa’dan Başlayalım

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Papa 16’ıncı Benedikt’in görüşeceği odaya kameralar kuruldu. Kameramanlar görüşmenin yapılacağı oda ile dinlenme odasının aynı olup olmadığını görevlilere sordu. İki odanın farklı olduğu yanıtını alan kameramanlar görüşmenin yapılacağı odaya kameralarını kurdular, ayarlarını yapıp beklemeye başladılar. Yayından çok kısa bir süre önce iki TRT kameramanı güvenlik görevlileri tarafından kameralarının başından alınarak “güvenlik” gerekçesi ile başka bir odaya götürüldü. Kameramanlar güvenlik görevlilerini bir türlü ikna edemediler. Bu arada görüşmenin yapılacağı odaya Başbakan Erdoğan girdi. Kameralar açık bırakıldığı için Başbakan’ın konuşmaları da yayına yansıdı. Bu sırada yayının yapıldığı reji odasında mahşerî bir kalabalık vardı. Başta Haber Dairesi Başkanı Tuğrul Utku ile yardımcıları olmak üzere, yöneticilerin bir bölümü yüksek sesle konuşmaya ve yayın ekibine müdahale etmeye başladılar. Başbakan’ın odadaki konuşmalarının yayına yansıması da bu sırada oldu. Papa odaya geldiğinde kameramanlar hâlâ güvenlik görevlilerini ikna etmeye çalışıyorlardı. Kameramanlar sonunda güvenlik görevlilerini ikna ettiler, ama görüşme başlayalı bir buçuk dakika olmuştu. Bu olayların yaşanması önlenebilirdi. Orada Başbakanlık korumalarını ve Başbakanlık Basın Merkezi çalışanlarını tanıyan bir TRT görevlisi sorunu çözebilirdi. Ama basiretsiz Haber Dairesi yönetimi, Başbakanlık muhabirlerinden birini Esenboğa’daki görüşme için akredite etmeyi akıl edememişti. Esenboğa ile yayın stüdyosu arasında iletişimi sağlayacak bir kişi görevlendirilmiş olsa, yine sorunlar bu derece büyümeyecekti. Anıtkabir’de yaşanan skandal ise, yine TRT yönetiminin ne kadar “başarılı” olduğunun en açık göstergesiydi. Her fırsatta TRT’nin bu yıl tasarruf ettiğini söyleyen yöneticiler, Anıtkabir’de mozolenin bulunduğu alanda, yakın plan çalışacak bir yerine iki kamera görevlendirseydi hiçbir sorun yaşanmayacaktı. Yayın ekibi bir sorun yaşanmaması için iki kez prova yaptı. Protokol görevlilerinin yardımı ile kamerayı en uygun yere kurdular. Çünkü Papa’nın çelenk koyarken nereye kadar yürüyeceği ve sonra nerede duracağı önceden belirlenmişti.
Ancak Papa’nın hem mozoleye çelenk koyduktan sonra hem de saygı duruşu sırasında belirlenen yerde durmaması tek kamera ile çalışmak zorunda kalan yönetmenin ve etrafındaki kalabalık nedeni ile kamerayı hareket ettiremeyen kameramanın elini kolunu bağladı. Oysa mozolenin yanına, yakın plan görüntü almak için iki kameranın yerleştirmesi bu sıkıntının yaşanmasını önleyecekti. İşin en vahim noktası ise tam bir skandal. TRT yönetimi, Papa yayını için Haber Dairesi Başkan Yardımcıları’ndan Zafer Kiraz’ı koordinatör olarak görevlendirdi. Zafer Kiraz’a yayının sorun yaşanmadan yapılabilmesi için tüm yetkiler verildi. Peki, bu koordinatör yayının yapıldığı gün neredeydi? Yayının başında mıydı? Öyle olsaydı belki bu sorunlar yaşanmayabilirdi. Ama Zafer Kiraz, yayının yapıldığı gün NATO zirvesini izlemek üzere Letonya’nın başkenti Riga’daydı. TRT Haber Dairesinde eleman sıkıntısı mı vardı da, NATO zirvesini izlemeye Papa yayınlarının koordinatörü Zafer Kiraz gitti? Tabii ki hayır. TRT Haber Dairesi NATO zirvesini izlemek için iki muhabir görevlendirmişti. Yani bay koordinatöre Ankara’da ihtiyaç vardı, Riga’da değil! Ama o, Riga’da gezmeyi tercih etti. “Gezmek” sözcüğünün abartılı olduğunu düşünenlere şu bilgiyi de verelim. Zafer Kiraz Nato Zirvesi’nin bitmesinden iki gün sonra Türkiye’ye döndü. TRT Genel Müdürü vekili Ali Güney’in Emin Çölaşan’a (1 Aralık 2006 ) yaptığı açıklama ise, TRT’nin kimler tarafından nasıl yönetildiğini tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor: Olay 28 Kasım’da yaşanıyor, Ali Güney 30 Kasım’da, yani olaydan iki gün sonra verdiği yanıtta şöyle diyor: "Bizimle ilgili eleştirilerinizde haklısınız. İlk gün yayının nasıl kesildiğini, Anıtkabir görüntülerinin niçin düzgün verilmediğini gerçekten bilemiyorum. Bunlar bütün dünya için çok önemli görüntüler olacaktı. Ancak bize bunlar engellensin diye yukarıdan (hükümetten) emir gelmedi. Bizim arkadaşların hatasıdır. Oysa biz bu arkadaşlara her türlü imkánı sağlamıştık. Soruşturma açtırdım, gerekeni yapacağım. Bu konuyu eski bir müfettiş olarak bizzat kendim takip edeceğim."

Beyefendi müfettiş kökenli ya, açtırmış soruşturmayı sonucunu bekliyor. Sayın Ali Güney'e sormak gerekir: Papa yayınının koordinatörünün kim olduğunu bilmiyor muydunuz? Bilmiyorsanız o koltukta bir dakika bile oturmamanız gerekir. Bay koordinatörün Riga'ya gitmesine ilişkin olurun altında sizin imzanız yok mu? Bile bile buna nasıl izin verdiniz? Soruşturma açıp hiç suçu olmayan iki emekçiyi kurban vererek ilâhları susturacağınızı mı sanıyorsunuz? Haber Dairesi Başkanı Tuğrul Utku'dan ve bay koordinatörden bunun hesabını sormayacak mısınız? Bu arada olan TRT’ye oluyor. Kurumun saygınlığı kamuoyunun gözünde sıfırlanmış. Akbabalar gibi herkes TRT’ye TRT çalışanlarına saldırıyor. TRT yönetimi bir basın açıklaması ile sorunların gerçek nedenlerini kamuoyuna anlatmıyor. Sorunun kaynağı tasarruf edeceğim diye uluslararası bir yayına iki kamera yerine bir kamera gönderen anlayıştır. Sorunun kaynağı, yayın koordinatörü diye görevlendirilen beyefendinin Riga’ya gezmeye gitmesidir. Sorunun kaynağı başbakanlık muhabirlerini Esenboğa’daki görüşme için akredite ettirmeyen Haber Dairesi yönetimidir. Sorunun kaynağı Esenboğa ile Stüdyo arasında iletişimi sağlayacak birini görevlendirmeyi akıl edemeyenlerdir. Washington’dan, Aşkaabat’a, Kahire’den Brüksel’e dünyaya yayılan Haber Dairesinin çapı öyle büyüktür ki, başına da o çapta kişiler gerekir. Saygılarımızla

TRT ÇALIŞANLARI