MUSTAFA MUTLU
Seçmen sayısını bile bilemeyen aciz devlet!
Yönetim sistemlerini hicveden tanımlamaları duymuşsunuzdur:
Sosyalist devlet, iki ineğiniz varsa birini sizden alıp komşunuza verir.
Komünist devlet, iki ineğinizi de alır, size süt verir.
Faşist devlet, iki ineğinizi de alır, sizi kurşuna dizer.
Din devleti, ikisini de alır, siz süt duasına çıkarsınız.
Bürokrat devlet, ikisini de sizde bırakır ama sütü sağdığınız kovayı devirir.
Demokratik devlet, iki ineğiniz de greve gider.
***
Buna bir de bizim gibi, “aciz devlet”leri eklemek gerekir.
Aciz devlet, kimin kaç ineği olduğunu bile bilmez!
Durup dururken kullanmadım “aciz” kavramını... Dünkü gazetelere yansıyan skandal, bunun kanıtı:
Yakın tarihe kadar ülkemizdeki seçmen sayısını Yüksek Seçim Kurulu (YSK) belirlerdi.
Bu sistem bozuldu işler arapsaçına döndü.
Sadece arap saçına dönmekle kalmadı seçmenin bundan sonraki (ya da önceki) seçim sonuçlarına güvenmesi de olanaksız hale geldi...
YSK’ya göre, oy verme hakkına sahip seçmen sayısı 2002’de 41 milyon 291 bin 568, 2004’te ise 43 milyon 552 bin 931 kişiydi.
YSK, seçmen kayıtlarını TC Kimlik Numarası’na dayalı olarak bilgisayar ortamına aktardı sonuçta seçmen sayısı 2007’de 42 milyon 533 bin 041 kişiye düştü...
***
13 Mart 2008’de kabul edilen bir yasayla, seçimlerde oy kullanacak kişilerin Merkezi Nüfus İdaresi Sistemi (MERNİS) kayıtlarına göre belirlenmesi ilkesi benimsendi, YSK devre dışı bırakıldı!
Peki ne mi oldu?
Seçmen sayısı, 15 ayda tam 5 milyon 700 bin kişi birden arttı!
***
Ortada büyük bir skandal var:
Ya YSK, 2007’deki genel seçimde 5,7 milyon kişiyi bilerek ya da bilmeyerek saf dışı bıraktı...
Ya da birileri, önümüzdeki yerel seçimlerde bazı ayrıcalıklı (!) vatandaşlarımızın birden fazla oy kullanmalarına yeşil ışık yakıyor!
Adına ister skandal deyin, isterseniz ihmal ya da gaf böyle bir olay dünya demokrasi tarihinde görülmedi...
Gelin böyle bir devlete “aciz devlet” demeyin!
***
GÜNÜN SORUSU
Kapılarını çarşaflı kadınlara açarak oy toplamaya soyunan CHP, bilmeceye dönüşen seçmen sayısıyla ilgilenmeyi de düşünüyor mu?
***
Başbakan şimdi de yargıçlığa soyundu!
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, aralarında VATAN muhabiri Veli Toprak’ın da bulunduğu bazı Başbakanlık muhabirlerinin akreditasyonlarının iptal edilmesiyle ilgili olarak konuşmuş... Demiş ki:
“Muhabirler yalan yanlış haber yapıyorsa, akreditasyonları iptal edilebilir. O medya organı veya grubu bir başkasını göndersin. Yalan yanlış haber yapanlarla biz yola devam etmeyiz. Bizim ölçümüz o. Yalan yanlış haber yapmayacak...”
Bu sözler, siyasette tüm kavramları altüst eden Başbakan’ı, şimdi de dünya medya tarihine geçirecek...
Çünkü çağdaş demokrasilerde, bir haberin “yalan-yanlış” olduğuna, haberin muhatabı değil mahkemeler karar verir.
Eğer hakkında haber yapılan kişi ya da kurum, haberde gerçeklerin saptırıldığını düşünüyorsa, önce tekzip gönderir, sonra da dava açar!
Başbakanlık da bugüne kadar bu yasal yolları fazlasıyla kullandı... Yüzlerce gazeteci hakkında, milyonlarca YTL’lik tazminat davası açtı.
Bir bölümünü kazandı, önemli bir bölümünü de kaybetti!
***
Başbakan, bazı muhabirlere uyguladığı “yasağı” savunurken, düpedüz basın özgürlüğü kavramını ayaklar altına alıyor.
Güdümlü, bağımlı, uysal gazeteciler istiyor.
“Böyle olmayanlar, Başbakanlık binasının kapısından içeri bile giremez” diyor...
Ne diyelim, onun “demokrasi” anlayışı da bu kadar...
Arkadaşına Gönder
Yazdır
Önceki sayfa
Sayfa başına git
