RUHAT MENGİ
Ergenekon bağlantılı albaylar tarafından öldürüleceği iddia edilen Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit’in, intihar eden Albay Erden’in cenaze töreninde “Susmak mümkün değil. 100’e yakın denizci personele suç isnat ediyorlar. Habur’dan terör örgütü üyeleri elini kolunu sallayarak giriyor, benim personelim silahlı terör örgütü üyesi olmakla suçlanıyor. O albaylar değil bana suikast yapmak, saldırı olsa göğüslerini siper ederlerdi” demesi elbette çok önemli.
Başbakan Erdoğan geçen hafta hem “TSK ile karşılıklı anlayış içindeyiz, paslaşıyoruz” demişti, hem de “Biz şapkasını alıp gidenlerden olmadık” diyerek yine iktidara karşı bir ordu darbesi ihtimalini çağrıştırmıştı.
Doğrusu hem hükümetin, hem de Genelkurmay’ın tutumları “hangisi doğru; anlaşıyorlar mı, yoksa birbirlerini suçluyorlar mı” sorusunu akla getiriyordu. Zira anlaşıyorlarsa bu kez aylardır ülkenin neden hükümet-ordu gerginliği ile çalkalandığı sorusu ortaya çıkacaktı.
Bu hafta, Genelkurmay Başkanı ile Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın; bu kez de birilerinin “ailesini konu ederek psikolojik baskı altına aldığı” son albay intiharı ile nihayet sabrının taştığı görüldü. (Ki bazı gazetelerle, gazetecilerin bu durumdan büyük mutluluk duyacağını, onlara “niye kızıyorsunuz, elbette bunlar size yapılacak” diyeceklerini kestirmek hiç zor değil.)
Deniz Kuvvetleri Komutanı Yiğit “Biz personelimizin nefes alışını dahi hissederiz, bir cunta faaliyeti içine girmeleri ve bunu haber almamamız mümkün değil” diyor. Devletin kurumlarının bu kadar gergin bir çözümsüzlük içine itilmesi, karşı karşıya getirilmesi ülke adına son derece üzücü bir durum ve asıl ilginç olanı İlker Başbuğ’un da sorduğu soru... Bu “kendi komutanına suikast” iddiaları aylarca sürdürüldü, askerler intihar etti ve neden hâlâ ortada hiçbir sonuç yok? Aynı şekilde neden ihbarcı subaylar araştırılmadı ve bu hiç ağza alınmıyor?
Görünen o ki önümüzdeki günlerde birçok sorunun cevabı herhalde artık istenecek.
GATA SORUSU
Bu arada TP Genel Başkanı Abdüllatif Şener de “Emine Hanım’ın türbanla GATA’ya alındığını, bu bilgiye sahip olduğunu” açıklamış.
O zaman... Birçok kişi ve Cumhurbaşkanı Gül de “GATA’ya başörtüsüyle girildiğini” söylerken bu iddia nereden ortaya çıktı?
Nejat Uygur’un eşine “Emine Hanım türbanla gelmesin, sorun olur” diyen kim? Hangi doktor? Bayan Uygur’un (ve konuyu araştırdığı, Genelkurmay Başkanı’yla konuştuğu anlaşılan Başbakan’ın) da bu soruyu cevaplaması, ismi bildirmesi gerekiyor.
***
Münevver’in katili adaleti öğrenmeli!
Tarihte görülmüş en hunhar cinayetlerden birini işleyen Cem Garipoğlu, yasalardaki boşlukların bugüne kadar iyice araştırıldığını, “tahrik indirimi” denilen fahiş adaletsizliğin kadın cinayet ve tecavüzlerinde nasıl MAĞDURUN ALEYHİNDE kullanıldığının iyice öğrenildiğini ilk duruşmada ilan etmiş.
“Erkekliğime lâf etti”... Bitti işte, hemeen bu yalan üzerine hiçbir medeni ülkede asla yapılmayacak ceza indirimini garantiledi. Hukuku böylesine ayaklar altına almak, ağır suçların mağdurlarını (ve hele cinayetlerde hayatını kaybedenleri) ve ailelerini bir kez daha öldürmek buna denir.
15-18 yaş arasına bir miktar ceza indirimi var ama 12-15 yaş arasına yapılan indirimden daha az. Haydi “17 yaşında diye” ceza indirimi yapılıyor, bari başka indirimler ekleyip adaleti de katletmesinler.
Münevver’in erkek kardeşi dayanamayarak şırıngayla katile saldırmış. Bugüne kadar akıllarını korumuş olmaları bile takdire şayandır. Eğer adalet varsa, bu adaletin Münevver’in katiline de, topluma da, mağdur aileye de gösterilmesi gerekir. Beklenen ve yargıya düşen görev kesinlikle budur! (Merak ediyorum, suçlularda 17 yaş altı çocuk sayılıyor da aynı kural neden evlenme konusunda 17 yaş altındaki kız çocuklara uygulanmıyor?)