Ne garip bir ülke olduk; 'mahrem' endişemiz kalmadı. İki kişi arasındaki sırları herkesle paylaşıyor, dört duvara emanet edilen bilgileri ekranlara taşıyoruz. Hem de yüzümüz kızarmadan… En son tartışma konumuzu biliyorsunuz: Bir bakan, Bakanlar Kurulu'nda, cumhurbaşkanlığına aday gösterilen arkadaşlarını överken, nereden gerek duyduysa, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'a da değinmiş ve “O içki içerdi” demiş… Oysa bakanın övdüğü cumhurbaşkanı adayı, bir televizyon programında, Turgut Özal'dan söz etmesi gerektiğinde, Çankaya Köşkü'nde verdiği iftar dâvetinden söz etmişti. Turgut Bey içki içmiş olsa ne olur, içmemiş olsa ne olur? Türk milleti, 8. Cumhurbaşkanı'nı üç özelliğini öne çıkartarak tarihe tevdi etti zaten: Sivil, demokrat ve dindar cumhurbaşkanı… Cenaze törenine katılanlar, kilometreler boyunca, kendi elleriyle yazdıkları bu üç sıfatlı pankartları taşıyarak yürüdü. Konunun gazete (Vatan) manşetinden televizyon ekranına (Habertürk) taşındığı günün akşamı Ahmet Özal'la birlikte oldum. Masamızda “Sekiz yıl Turgut Bey'e danışmanlık yaptım” diyen reklâmcı Nail Keçili de vardı. Siyasete atıldığı ilk günden başlayarak hemen yanı başında olmuş Güneş Taner de katıldı bir ara sohbetimize. Nail Keçili, “Sekiz yıl boyunca bir kez bile içki içmedi; elinde tuttuğu ya elma suyuydu, ya da vişne suyu…” dedi. Güneş Taner de hiç tanık olmamış içki içtiğine Turgut Bey'in… Ahmet Özal ise özlediğini her halinden belli ettiği babasına dair gerçek hayat öyküleri anlattı.
Bir ara RTÜK'ün müdahale etme ihtiyacı duyduğu 'Sırlar Kapısı' türü diziler var ya, Amerikan televizyonlarındaki karşılığı 'X Files' olan; Ahmet Özal'ın anlattığı bir öykü diziye bölüm olarak çekilse çok izlenebilir…
Vefatından iki hafta önce içinde annesinin de bulunduğu babasının makam otosuyla İstanbul/Vatan Caddesi'nden geçiyorlarmış… “Rahmetli Menderes'in Anıt Mezarı hizasına geldiğimizde babam otomobili durdurttu” dedi Ahmet Özal. Başını pencereden dışarı çıkarıp mezar alanına doğru bakmış Turgut Bey ve oğluna dönerek şu cümleyi sarf etmiş: “Öldüğümde ne yap et, benim cesedimi buraya gömdür…”
Böyle durumlarda ne denir? “Allah gecinden versin, sen daha çok yaşayacaksın…” Bunları söylemeye çalışan Ahmet Özal'a, babası, “Tamam da” demiş, “Ülkemizde cumhurbaşkanları devlet mezarlığına gömülüyor; ben ise öldükten sonra da halkımla birlikte olmak istiyorum. Sen bu dediğimi unutma yeter.” Ahmet Özal, “Babamı bu olaydan iki hafta sonra kaybettik” dedi.
Vasiyeti üzerine Adnan Menderes'in mezarının da bulunduğu alana gömüldü Turgut Özal. Alanın düzenlemesiyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin Mezarlıklar Müdürü ilgileniyormuş… “Adı Mustafa Bey'di” dedi Ahmet Özal… Mezarın bir bölümü pembe mermerli olacakmış, ama istendiği gibi bir usta bulunamamış; hem işten anlayan hem de fazla para talep etmeyen… Bir gün sakallı biri ortaya çıkıvermiş…
Adam Bursa'nın bir köyündenmiş… Mermer ustasıymış… “Ben parasız da yaparım” demiş… İşi üstlenmiş ve mükemmel bir biçimde sona erdirmiş… Mustafa Bey ortaya çıkan işin kalitesini görünce, “Niye adres almadım?” diye hayıflanmış… Çalışanlara sorduğunda adamı hatırlayana rastlamamış… “İşte şu adam” diye göstermek üzere alana kurulmuş kameraların çektiği görüntüleri izlemeye başlayınca, bir de ne görsün?
Ahmet Özal, “Mustafa Bey, kaseti annemle bana da gösterdi” dedi, “Hayretle izledim… Mermer parçaları işleniyor, sonra birbirinin yanına konuyordu, tamam, fakat adam ortada görünmüyordu… Saatler ve saatler boyu sadece mermerler…”
Dediğine göre, Mustafa Bey adamın peşine düşüp Bursa'ya gitmiş, uğramadığı köy bırakmamış… Sonra, bir gün, Eyüp'te soruştururken, “Senin kimi aradığını biliyorum, boşuna arama” diyen biri çıkmış ve 'Sırlar Kapısı' aralanıvermiş… “Mustafa Bey işini gücünü bıraktı, hakikatin peşine düştü” diye bitirdi öyküyü Ahmet Özal…
Ertuğrul Özkök de, dün “Turgut Özal içki içer miydi?” sorusuna değinmişti. Semra Özal'a sormuş konuyu. “Ya şampanya patlatma?” sorusuna, “Tamamen yalan” cevabını vermiş Semra Hanım…
Oysa ben bu olayı daha önce birinden dinlediğimi hatırlıyorum. 1983 seçimini ANAP açık ara farkla kazanmıştı ya, işte o gece patlatıldı şampanya... O yılların Türkiye'sinde bırakın şampanyayı yabancı sigara bile bulunmuyordu. ANAP lider kadrosundan biri, bir yabancı tanıdığından aldığı şampanyayı patlatmıştı o gece… Turgut Bey başka bir odadaymış o sırada; mantar sesini duyup geldiğinde manzarayı görünce tekrar odaya dönmüş ve hiç çıkmamış… “Kendisini çağırmadığımıza kızıp küsmüştü bize” dedi olayı anlatan…
Küsmek, içki içmemek için iyi bir bahane olarak göründü gözüme…