Günün Haberleri   |   Giriş sayfam yap   |   Favorilere ekle   |   Künye   |   İletişim   |   Sitene haber ekle


 
DOLAR
32,2329
EURO
34,9539
IMKB
10.400,000
ALTIN
2.412,060
 
Hava Durumu ANKARA
16 / 30 C°
Değiştir
 
     
 
Medya Spot Google
 
 
 Ana Sayfa  Gündem   Ekonomi   Dünya   Yaşam   Medya   Spor   Magazin   Polis Adliye 
 
Çandar'dan Doğan Grubu İçin Şok Sözler
Çandar dan Doğan Grubu İçin Şok Sözler
 
Cengiz Çandar: Doğan Grubu rükûdaydı, secdeye geçmeden yere kapaklandı!"Radikal'in kapatılmasının nedenlerinden biri benim; Hürriyet’teki o kadar yazar arasında yerim olamıyorsa..."
 
11.4.2016 - 08:56

40 yıllık gazeteci Cengiz Çandar, geçen hafta Doğan Grubu’nun kapatma kararı aldığı Radikal.com.tr’de yayımlanan son köşe yazısında şu ifadeleri kullandı:

“Bu ‘veda yazısı’ ile birlikte, 40 yıllık aktif gazetecilik hayatım da noktalanmış oluyor.”  

40 yıl önce, 1976’da, 40 yıla yaklaşan hapis cezası talebiyle yargılanırken kaçtığı Türkiye’ye afla geri dönen Çandar, gazeteciliğe Vatan gazetesinde başladı. Dış haberler servisinden girdiği gazetecilikte meslektaşlarından ayrışmasını sağlayan en önemli unsurların başında Türkiye dışındayken edindiği tecrübeler yer aldı.

Söz konusu ‘zorunlu tecrübe’ye yol açansa 12 Mart 1971 askeri müdahalesi oldu. 1969-70 döneminde Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) Öğrenci Derneği Başkanı olarak girdiği askerin ‘sakıncalılar’ listesindeki yeri, Doğu Perinçek’in çevresinde yoğunlaşan Aydınlık grubuna ait Proleter Devrimci Aydınlık dergisinin yazı işleri müdürüyken yargılamaya döndü. Bunun üzerine Türkiye’yi terk eden Çandar, Filistin Kurtuluş Örgütü hareketine katıldı.

Bu süreçte Lübnan ve Suriye’de iki yıl yaşayan Cengiz Çandar, Türkiye’ye döndükten sonra Türk medyasında Orta Doğu’yu sahadan da bilerek yazan önde gelen isim oldu. Vatan’dan sonra sırasıyla Türk Haberler Ajansı, Hasan Cemal’in yönetimindeki Cumhuriyet, Hürriyet ve Güneş’te yazan Çandar, daha sonra o dönem Dinç Bilgin’e ait olan Sabah’ta yazmaya başladı. Aynı Sabah gazetesi, 1998’de yakalanan PKK’lı Şemdin Sakık’ın, asker eliyle yapılan eklemelerle servis edilen kurgulanmış ifadesini haberleştirerek yazarı Çandar dahil birçok ismi manşetinden “PKK’dan para almak”la suçladı. 2000 yılında TSK andıcı üstü kapalı bir şekilde kabul ettiğinde Sabah tavrını değiştirmedi. Ve yzarı Çandar’ı, kaleme aldığı ‘zafer yazısı’nda “Genelkurmay’a hakaret ettiği” gerekçesiyle yayımlamadıklarını belirterek köşesinden ihbar etti! 8 yıl sonra ise Çandar, kendisini andıçlayan Genelkurmay Karargâhı’na Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un davetiyle Kürt sorununa dair düşüncelerini aktarmak üzere gidecekti!

Andıçlandıktan bir yıl sonra, 1999-2000 yılları arasında Washington’daki Wilson Center ve U.S. Institute of Peace adlı araştırma ve düşünce kuruluşlarında çalışan Çandar, o dönem Doğan Medya Grubu bünyesinde çıkan Milliyet ve Radikal’in yayın yönetmenlerinin taleplerine rağmen Aydın Doğan’ın vetosuna takılınca Yeni Şafak’ta yazmaya başladı. 28 Şubat’ta pek çok ismin çatısı altında buluştuğu Yeni Şafak için “Bugün yazmam” diyen Çandar, 2006’da Doğan Grubu’nun yeni gazetesi Referans'ta başyazar olarak yazmaya başladı.

İki yıl sonra Radikal’e geçen ve yazıları Hürriyet’in internet sitesinde de yayımlanan Cengiz Çandar’ın 2011’de TESEV için kaleme aldığı “Dağdan İniş-PKK Nasıl Silah Bırakır?” raporu Kürt meselesinin çözümüne dair referans gösterilen sayılı metinden biri oldu. Rapor yazma sürecinde dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın da aralarında olduğu pek çok üst düzey yetkili ile görüşen Çandar, “PKK terör örgütü üyesi olduğu” iddiasıyla 2013-2016 yılları arasında soruşturulduğunu ve dinlendiğini kendisine geçen ay içinde gelen savcılık tebligatıyla öğrendi.

Evet, bir gazetecinin biyografisini, haberlerinden çok, başına ördüğü tezatlarla da yazdıran bir ülke Türkiye. İçinde Filistin hareketinin lideri Yaser Arafat, Irak'ın Saddam sonrası ilk Cumhurbaşkanı Celal Talabani, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’la yakın ilişkiler de barındıran Cengiz Çandar’ın biyografisiyse bir söyleşi girişinde özetlenemeyecek kadar dolu. Uzun versiyonu için otobiyografisi üzerinden Orta Doğu tarihine de giriş yapmayı sağlayan 630 sayfalık Mezopotamya Ekspresi’ne işaret ederek, sözü burada noktalayalım. Aktif gazeteciliğe nokta koyduğunu açıklayan Cengiz Çandar’ın, tartışılan tavırlarına yönelik sorulara ilişkin cevaplarını da içeren bu söyleşi iki bölüm hâlinde yayımlanacak. İkinci bölümü AKP iktidarı dönemindeki tavrına odaklanacak Çandar söyleşisinin ilk bölümü için buyrun. 

“Radikal’in kapatılmasının
sebeplerinden biri benim”

- Kapatılan Radikal.com.tr’deki son köşenizden: “Bu ‘veda yazısı’ ile birlikte, 40 yıllık aktif gazetecilik hayatım da noktalanmış oluyor.” Cengiz Çandar, gazeteciliği bıraktı mı?

Bir anlamda, evet. O veda yazısı, Radikal’deki diğer veda yazılarıyla birlikte ertesi gün yayımlanmak düşüncesiyle yaklaşık 10 gün önce yazıldı. Bekletilince hiç yayımlanmayacak zannediyordum, yayını bana da sürpriz oldu. Ama o cümleye gerekçe sağlayan unsur devam ediyor. “40 yıllık gazetecilik hayatımı noktalıyorum” cümlesinin dramatik olduğunun yazarken farkındaydım, ama aylardır düşündüğüm bir durumun gerçekleştiği duygusuna vardım. Çünkü Radikal’in ömrünün uzun olmayacağının farkındaydım. O noktalandığı gün Türk medyasının genel durumunun beni kabul edecek halde olmadığını da görüyordum. “Hayatımı yazarak kazanan bir gazeteci olarak Radikal adındaki iş yerim kapandı ve filanca yerde mesleğime devam edeceğim” gibi bir durum yok.

- Radikal kapandıktan sonra size hiçbir yerden teklif gelmedi ve yazmayı düşüneceğiniz bir yer yok mu?

Hayır, yok. İkincisi, zaten, Radikal’in kapatılmasının sebeplerinden birinin benim orada yazmamla ilgili olduğu hissiyatındayım. Bu, yarı enformasyon, yarı duyumla doğrulandı.

- Bunun kaynağı ne?

Benim yazılarımdan ötürü, Ankara’daki iktidar çevrelerinden büyük rahatsızlık ifade edildiği kulağıma geliyordu. Radikal’in veda yemeğinde de birkaç kişiden bunu duyunca bu hissiyatım güçlendi.

“Ankara’nın benden rahatsızlıkları patronaja
ve yayın yönetimine iletiliyordu”

- Ankara’nın rahatsızlıklarının Doğan Grubu’ndaki adresi kimdi, Aydın Doğan mı?

Patronaja ve yayın yönetimine kim getirilmişse onlara iletiliyordu. Onlar da birkaç kişiye söylüyordu. Bu da, Türkiye’de çok yaygın olan fısıltı gazetesi gibi kapalı rejim dönemlerinde çok işlerliği olan mekanizmalar aracılığıyla benim kulağıma kadar geliyordu. Yani, ‘özel bir rahatsızlık unsuru olduğum’ kulağıma geliyordu. Ama bunu somut olarak kanıtlayamasam da İngilizce bir laf vardır, well-founded rumors diye, altı sağlam söylentiler, onların gerçek olduğunu bilirsiniz.

Ayrıca Radikal’in iki yıl önce dijitale geçmesi de “Basının bundan sonraki adresi dijitaldir, kâğıt ortadan kalkacak” gibi modernist, bir anlamda devrimci bir hamleyle yapılmadı. Bir geri adımdı. Onda da ekonomik sebepler, gerekçe olarak gösterildi.

“Radikal’in basımının
durdurulması iktidara jestti”

- Sizce Radikal’in basımının durdurulması siyasi bir geri adım mıydı?

Evet.

- O zaman sebep neydi sizce?

Aynıydı.

- Siz miydiniz?

Hayır. Mevcut iktidarın Doğan Medya’yla sorunu hep vardı. Doğan Medya o sorunu aşmak için kendince birtakım yöntemler uyguluyor, fedakârlıklar yapıyor. Doğru, Radikal kâr etmiyordu, ama çıktığı günden itibaren hiçbir zaman kâr etmemişti ki...

- Susurluk skandalı ortaya çıktığında Mehmet Yılmaz’ın yönetimindeyken Radikal kâr etmişti.

Evet, ama o pek kısa bir bir dönem. Zaten o dönemdeki performansıyla Türk basınında yer etti. Fakat Radikal türü gazeteler zaten pek kâr etmezler. Onlar bir anlamda, onu çıkaran çevrenin itibar organı gibidir. Doğan Medya’nın, Hürriyet, Posta ve Kanal D’den başka kâr eden kurumu yok. Zaten Türk medyasının hiçbir organında kâr eden bir yapı yok. Ama saydıklarım Radikal’i arkalayıp ayakta tutabiliyordu. Bir itibar organı olduğu için de, kârı olmasa da Radikal dijitale geçmeden ayakta tutulabilirdi. Ama belli fedakârlıklar gereği iktidara bir mesaj verildi: “Biz geri çekiliyoruz. Senin bize ilişkin rahatsızlıklarının idrakindeyiz. Biz de karşılığında jestte bulunuyoruz.” En son gelinen noktada da zaten o kadar az insan kalmıştı ki Radikal’de ekonomik zarardan söz edilebilecek durum yoktu.

“Kabul edeceksin, 1 Kasım’da yenildik”

- Siz 1 Kasım seçiminden kısa bir süre sonra “İç politikaya dair değil, dünya odaklı yazmaya başlayacağım” demişken neden başlıca sebebinin siz olduğunuzu düşünüyorsunuz?

Onu günlük Türkiye siyasetinin 1 Kasım sonrası vıdı vıdı konularıyla uğraşmayacağımı söylemek için yazmıştım. 1 Kasım seçim sonucuyla, seçimlere kadar içinde benim de didiştiğim alanda yenilgiye uğradık. Kabul edeceksin, yenildik. Bu olmamış gibi davranmanın bir manası yoktu. Daha önce 2011-2012, özellikle 2013-2014’ten sonra ve 2015 boyunca yazdığımız, kafamızda ürettiğimiz hemen her şey denize akan dereler gibi 2015 seçimine doğru akıyordu. Çabalarımızın, kendi açımızdan 7 Haziran’da çok sevindirici bir sonuçla noktalandığını sandık. Gelgelelim, arkasına birkaç yılı alan ve sonraki yılları belirleyecek olan süreç, 7 Haziran’da değil, 1 Kasım’da noktalandı. O noktadan itibaren son 3-4 yıldır yapmakta olduğum işleri, aynı şekilde yapmaya devam etmemin, bence, bir manası kalmamıştı; yazıların muhatabı da, zemini de yoktu. Beni çok cezbeden, hayatımın büyük bölümünde efor sarf ettiğim konular vardı, var: Orta Doğu, Kürt meselesi, Suriye, Filistin, ABD ve Avrupa ile ilişkiler, Rusya... Bunlar makro dengeleri ilgilendiren konular ve bir sürü soyutlamaya müsait, bir geçmiş muhasebesine de alan açabilecek kulvarlar. Benim asıl uzmanlık alanlarım ise bu konuları kapsıyordu. Bu nedenlerle de Türkiye’yi daha büyük bir fotoğrafın içinde ele almak, uluslararası dengeler ve Suriye odağı üzerinden yazmaya çalıştım. Ne kadar becerdim tartışılır, ama kast ettiğim oydu.

- “Yenildik” sözünüze dair bir parantez: Politikacılarla yan yana ve karşı karşıya gelmek bir gazetecinin değil, siyasetçinin derdi değil mi?

Hayır gazetecilerin de derdidir. Siyaset ve siyasetçilerle gazetecilik kadar iç içe geçen bir meslek grubu yoktur. Gazeteciler de her zaman siyasetçilerle ya iç içe ya da karşı karşıya olmuşlardır. Ben ayrıca yaşım ve yaşam tarzım itibariyle, 68 kuşağının bir siyasi aktivisti olarak hayata başladım. Gazetecilik benim daha sonra ismimi toplumda bilinir hale getiren mesleki alanım oldu. Yaser Arafat, Filistin sorununu tarih sahnesine sokmuş, Filistin davasının cisimleşmiş sembolüydü, bir kavramdı. Onun en yakın Türk dostu bendim. Celal Talabani, Irak’ın Saddam sonrası ilk cumhurbaşkanı ve Kürt cumhurbaşkanı. Ta 1973 yılından beri tanışıyoruz. Gazeteciliğe başlamamdan daha önce. Onun en yakın Türk dostu da benim. Bu isimlerle ilişkilerim gazetecilik dışında kuruldu, ama benim gazeteciliğime yararlı oldular. Öte yandan, ben Turgut Özal’ın  gazetecisi miydim? Hayır; başbakanlığı döneminde onun yanında yer almadım. Cumhurbaşkanlığı döneminde ise, ki mutlak iktidar gücünü büyük ölçüde yitirdiği bir dönemiydi, onunla Kürt meselesinin üstesinden nasıl geliriz, saldırı ve kuşatma altındaki Bosna-Hersek için neler yapabiliriz; bunları konuşurduk biz.  Ve bunların hiçbirini gazeteciliğimde haber malzemesi olarak kullanmadım. Yani, kıdemli ve iyi bir gazeteci olmakla birlikte, benim konumuma dış dünyada ‘public intellectual’ diye tanımlanan bir sıfat daha uygun düşer.

“Aydın Doğan’ın ciddi sıkıntıları var”

- Parantezi kapatarak devam edelim; iç politika yazmama kararınıza Doğan Medya’nın bir müdahalesinin sebebiyet verdiği düşüncesi tamamen haksız mı?

Öyle bir şey yok.

- Sizce iktidar, iç politika yazmama kararınızı ‘Cengiz Çandar jesti’ olarak okumadı mı?

Hayır. Jest filan değil, bu kararım, tam tersine Türkiye’nin yakın geleceğine dair bir hayal kırıklığı ve umutsuzluk deklarasyonuydu.

- Sizin niyetinizden bağımsız, Radikal’in iktidara rahatsızlık vermesinin temel sebeplerinden biri Çandar’sa ve Çandar “Ben artık iç politika yazmayacağım” diyorsa bu iktidarın rahatsızlığını da törpüleyecek bir hamle, jest olmaz mı?

Sanmıyorum. Ne ben Doğan Medya bünyesinde böyle bir diyalogun tarafı oldum, ne Doğan Medya bunu bu şekilde iktidara yansıtarak kendini sağlama alabilecek bir haldeydi, ne de iktidar sahipleri ve onların en tepesindeki kişi böyle bir vaatten tatmin olacak yapıda. Ya hep, ya hiç üzerinden sıfır toplamlı bir zihniyetle yaklaşan bir iktidar mekanizması var. Dolayısıyla hasım olarak tespit ettiği adresin ortadan kalkmasını istiyor. Böyle bir kişi, bir yazarın iç politika yazmamasıyla tatmin olmaz.

Ama Aydın Doğan’ın ciddi sıkıntıları var, Temmuz ayında önemli bir dava onu bekliyor. Türkiye’de hukukun üstünlüğü kavramının bir hayli aşındığı bir dönemde o davadan haklı olarak kaygılanıyor. Öyle bakınca Doğan Medya adındaki gemi, yüklerini ne kadar boşaltırsa belki buzdağına çarpmadan limana yaklaşır diye düşünüyor.

- Kast ettiğiniz POAŞ davası mı?

Tabii. Çünkü Radikal’in kapatılmasını ekonomik olarak gerektiren bir durum bütün yayın hayatı boyunca bir kez bile olmadı. Bu gerekçe bu dönemde gündeme getiriliyorsa, üzerinde düşünmek gerek. Bu, POAŞ davasıyla ilgili ya da iktidarın Aydın Doğan ve Doğan Medya’ya yönelik genel tavrının doğurduğu defansif tepkilerle ilgili bir uygulama.

“Doğan Medya’nın en önemli hatası, siyaset mühendisliğiyle ilgilendikleri dönemler”

- Peki sizce ‘gemiden yükleri boşaltma’ beyhude bir çaba mı? Erdoğan’ın, Doğan Medya’yı ne yaparsa yapsın ‘ortadan kaldıracağını’ mı düşünüyorsunuz?

Doğan Medya’nın dik durmasının, kendi selameti için daha iyi olacağını düşünüyordum.

- Doğan Medya, sizce AKP’nin 13 yılı aşan iktidar döneminde hangi noktalarda hata yaptı?

Tüm AKP dönemini ele alırsak, en önemli hatası savrulma; gazetecilik dışına çıkıp siyaset mühendisliğiyle ilgilenme dönemleri.

- Ertuğrul Özkök dönemini mi kast ediyorsunuz?

“411 el kaosa kalktı” manşeti, Cumhurbaşkanlığı seçiminde 367 şartı konusunda oynadığı rol ve başka birçok başka olayla, kendisine alerjisi bulunan yeni iktidar sahiplerinin olumsuz duygularını konsolide etti, güçlendirdi. Ve adı konmamış bir kan davasına dönüştürdü. Ondan sonra da üzerine maliye müfettişlerinin gönderilmesi, vergi incelemesi gibi kabul edilemeyecek yöntemlere başvuruldu.

“Doğan Grubu rükûdaydı,
secdeye geçmeden yere kapaklandı”

- “Kan davasını Doğan Grubu başlattı” mı diyorsunuz?

Hayır, karşılıklı oldu. Bu krizde dik durması ve kendini koruyabilmesi için gerçek anlamda gazeteciliğe dönmesi bence daha uygun olurdu. Ama öyle yapmadı. Boyun eğdi, geriledi, taviz vererek belayı defetmenin mümkün olabileceğini düşündü. Bana kalırsa, bu, iktidarın en tepesindeki kişi için büyük bir zaaf gösterisiydi. Bu zaaf da daha fazla hamleyi üzerine çekecek şekilde davetiye çıkarıyormuş gibi algılandı. Bu süreç bugün devam ediyor.

İki sene önce verdiğim bir söyleşide “Medya alanında neredeyse herkes secdede, benim içinde bulunduğu grup ise rükûda” demiştim. Bugün geldiğimiz noktada benim birkaç gün öncesine kadar içinde bulunmuş olduğum grup rükûdan secdeye de geçmedi, yere kapaklandı.

- Doğan Grubu’nun sizce ‘yere kapaklanması’nın sebebi sadece mali işleri mi?

Karşı karşıya gelinen tehditler, en azından Aydın Doğan’ın kendisi açısından ve bazı aile mensupları açısından varoluşsal bir konu. Onları anlayışla karşılamıyor değilim.

- Bu örnekte varoluşsal ne demek?

POAŞ’la ilgili suçlamalardan dolayı tutuklama yoluna gidilirse ya da başka ağır mali cezalar getirilirse grup nasıl yaşar? Psikolojik olarak da büyük bir gerginlik konusu. Onları anlamaya çalışıyorum. Demin söylediklerim bir tespitti yoksa iktidarın bu tür baskılarına maruz kalan bir gruba eleştiri yöneltmeyi ahlaki bulmuyorum. Çünkü geçmişte ne hatalar yapılmış olursa olsun esası kaçırıp mağduru suçlayamam. Bu denklemin mağdur tarafı Doğan Grubu’dur.

Burada şöyle ilginç bir durum var; hem herhangi bir ahlak, basın etiği, dürüst gazetecilik ölçülerince kabul edilemeyecek örnekler her gün iktidar kaynaklı olarak sahneleniyor ve hem de Doğan Medyası, bu durumların baş müsebbibi olan iktidarın hedefindeki odak durumunda. Önümüzde Zaman örneği var. Zaman gazetesi cemaatin miydi, Fethullah Gülen’e bağlı mıydı? Evet.  Zaman yayın politikasında kabul edilemeyecek birçok günah işledi mi? Evet. Peki ‘Fethullah terör örgütü’ gibi bir gerekçeyle, Türkiye-AB zirvesine 48 saat kala biber gazlarıyla gazete binasına girilmesi ve kayyum atanarak Zaman’a el konulması gibi bir kepazelik olabilir mi? Basın özgürlüğünün tümüyle ayaklar altına alınması ve adeta imha edilmesinin en çirkin çarpıcı örneklerinden biri değil miydi bu? O da evet!

“Doğan Medya’ya kayyum atanması
dahil her şey olabilir”

- Hürriyet, birinci sayfasında Türkiye’nin siyasi tarihine geçen Zaman binası önünde başörtülü kadınlara müdahale fotoğraflarını paylaşmadı.

Bu tuhaf, çelişkili bir durum. Aynısı yarın Doğan Medya’nın da başına gelebilir. Kaldı ki, Hürriyet binası iki kez saldırıya uğradı. Saldırganlar adeta taltif edildi. Biri bakan yardımcısı yapıldı.

- Doğan Medya’ya kayyum atanabileceğini mi düşünüyorsunuz?

Her şey olabilir. Ethem Sancak medyasının veya Yeni Şafak’ın böyle bir sorunu yok, ama Doğan Medya’nın olabilir. Faşizan gidişattan kasıt zaten bu tür durumların baş göstermesidir.

- Aydın Doğan veya kızları sizce hapse girmekten endişeleniyor mu?

Hukukçu değilim. Dosyayı da incelemedim. Ama hukukun çiğnendiği böyle bir dönemde, bu tür endişeler olabilir.

“Radikal’in kapatılışına dair
Vuslat Doğan Sabancı aradı”

- Siz son süreçte Aydın Doğan veya kızlarıyla görüştünüz mü?

Aydın Doğan’ı görmeyeli en azından bir sene olmuştur. Tüm görüşme sayım da bir elin parmaklarını geçmez. Ben çalıştığım işyerlerinde patronlarla sık görüşen bir gazeteci olmadım.

- Ayrılma sürecinizde size bu seviyeden bir açıklama yapılmadı mı?

Radikal’in kapatıldığının Twitter üzerinden duyulması ve Ümit Kıvanç’ın alaycı yazısına konu olmasının ertesi günü Vuslat Doğan Sabancı beni arayıp, “Radikal’in maalesef kapatıldığını bildirmek istediğini, markayı ayakta tutmak için çok gayret ettiklerini, ama olmadığını” söyledi. Ben de kendisine aradığı için teşekkür ettim.

- Bize söylediğiniz düşünce ve ihtimalleri onunla paylaşmadınız mı?

Hayır, kısa bir konuşmaydı. Gazetenin ekonomik nedenlerle kapatıldığına ikna olmadığımı ima ettim. Kendisine ve ailesine iyilikler diledim.

“Mali ilişkiler sarmalı
bağımsız gazetecilik imkânlarını vurdu”

- Sizce gazetecilik dışında işleri olan bir sermaye grubunda bağımsız gazetecilik yapılabileceğini iddia etmek gerçek dışı değil mi? Demokrasi, medyaya siyasi baskı olmadan işleseydi de mali ilişkiler bağımsız gazeteciliği imkânsız kılmıyor mu?

İşaret ettiğiniz nedenden ötürü bağımsız gazetecilik pek yapılamıyor zaten. Gazetecilik dışında işleri olan sermaye grupları, bu işlerini gazete ve televizyon sahipliği sayesinde büyüttüler. Bu cins mali ilişkiler sarmalı da döndü geldi, bağımsız gazetecilik yapılabilmesi imkânlarını vurdu. Ama, “Demokrasi, medyaya siyasi baskı olmadan işleseydi” diye bir varsayımdan da hareket edemeyiz. Çünkü, sözünü ettiğiniz ilişkiler, demokrasiyi de işletilemez bir hale sokuyor. Medya patronajı, siyasi iktidarı her vakit kollamak zorunda kalıyor. Görece olarak istediğini yapabilen, yazabilen bir adam olmam, bir çeşit istisnaî durum; genel kuralı ortadan kaldırmıyor. Çalıştığım 1990’lardaki Sabah ve Doğan Grubu gibi büyük gruplardaki varoluşumu uzmanlık alanımdaki performansımla sağladım. Biraz da o nedenle dokunulmazlığım oldu.

“Hürriyet’teki o kadar yazar
arasında yerim olamıyorsa, ...”

- Radikal’de yazarken hiç basınç hissetmediniz mi?

“Bazı konulara bazı sözcüklerle değinmenin gereği yoktur”u kendiniz düşünürsünüz. Ama onun dışında “Bu yazıyı koyma, şunu çek, şurayı değiştir, o konuya girme” gibi şeyler olmadı. Olamazdı. Beni istihdam eden birisi, beni ben olduğum için istihdam ediyor. Böyle bir diyalogun muhatabı olmayacağımı ve olamayacağımı biliyor demektir. Ama bir yanıyla bu güçlü konum, içinde yer aldığım kurumların beni korumamasını, daha doğru bir deyişle barındırmamasını da beraberinde getirdi. Radikal kapanıyor, değil mi? Ben tam da, demin söylediğim gerekçelerle, basın dünyasında mesleki tecrübesiyle, performansıyla üçüncü şahısların yakıştırmasıyla ağır toplardan biri sayılıyorum. Hürriyet’in sayfalarını çevirin baştan sona, o kadar yazar arasında zaten grup bünyesinde olan, Hürriyet’in internet sitesinde yazıları zaten yer alan bir köşe yazarı olarak, yerim olamaz mı? Olamıyorsa demek ki bu grup beni korumak, barındırmak istemiyor.

“3 senedir Doğan Grubu’nunkiler dahil
hiçbir kanaldan davet almadım”

- Koruma, kollanmama parantezine telefonlarınızın dinlendiğini öğrendiğimiz yazınıza Hürriyet’in birinci sayfasında yer verilmemesini de koyuyor musunuz?

Hayır. Hürriyet’in birinci sayfası, hatta iç sayfaları epey zamandır öyle değişikliklere uğradı ki... Haber tercihleri, başlıklar, fotoğraflar, seçilen sözcükler... Mevcut iktidarın canını sıkabilecek, dolayısıyla Doğan Grubu’nun patronajına zarar verebileceği hissedilen hiçbir konuya girmiyorlar.

Bu arada, şunu da belirteyim: Orta Doğu’da tarihinin en önemli olayları cereyan ederken, bu ülkede adı ‘Orta Doğu uzmanı’na çıkmış biri olarak son 3 senedir  herhangi bir ana akım televizyon kanalından, tek bir davet dahi almadım. Kendi yaptığım televizyon programları zaten durdurulmuştu. AKP iktidarının üzerine çarpı koyduğu bir kişi olarak kendi grubumun televizyonları da benden uzak durdu. Dolayısıyla, “Medya bu konuya niye gerekli ilgiyi göstermedi” sorusu beni pek şaşırtmıyor açıkçası. Zaten bahsettiğim sebeplerle Doğan Medya’dan beklentim hiçbir zaman olmadı.

“Radikal’i kapatıp Abdülkadir Selvi’yi Hürriyet’e alıyorsanız...”

- Peki bugün “Doğan medyadan gazetecilik namına yarınlarda bir şey beklemeyin” der misiniz?

Her gün zaten kendilerinden neyin beklenip neyin beklenmeyeceğini ortaya koyuyorlar. 2016 yılı itibariyle Radikal gazetesini kapattıktan sonra, Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi’yi ‘usta gazeteci’ olarak Hürriyet’e alıyorsanız, zaten kendinizden ne bekleneceğine ya da beklenmeyeceğine dair bir şey demiş oluyorsunuz.

“Bazı yazıları okuduğumda, ‘Bu hallere de düşülür mü’ duygusu geliyor”

- Siyaset kısmına birazdan gelmek üzere, medyanın bugününe gazetecilerin katkısını sizin gözünüzden öğrenmek için Doğan Medya’dan güncel birkaç örnekle soracağız; Ahmet Hakan “HDP’liler canlı bomba olup patlatsın kendilerini” dedi, Hürriyet yazı işleri Hakan’a saldıranların AKP üyesi olduğu bilgisini birinci sayfasından paylaşmadı, Ertuğrul Özkök, 1 Kasım seçiminin hızlı yorumunu “17-25 Aralık üzerine çizgi çekmek istiyorum” diyerek yaptıktan sonra Fatih Çekirge Can Dündar-Erdem Gül’ün tutuklanmasına neden olan MİT TIR’ları haberlerini yayımlayıp yayımlamayacağı sorusu üzerine “Devlet düşmanı mıyız” dedi. Güneydoğu’da bazı bölgeler dümdüz edilirken İsmet Berkan, Sur’a gidip zırhlı araç içerisinde poz verdi. Sizce gazeteciler bunu kendilerine neden yapıyorlar?

Demin konuştuğumuz bağlamda bakarsak bunun cevabı kendiliğinden ortaya çıkıyor zaten. Bu isimleri geçenlerin söz konusu davranışları, kurumun o gün için uygun gördüğü siyasi yaklaşımdan kaynaklanıyor. Bu yüzden onlar her zaman kurumsal korumayı ve güvenceyi üzerlerinde hissediyorlar. Bu parasal olabilir, iş güvencesi olabilir, kendilerince bir statü alanı olabilir. Neyse ne...

YAZININ TAMAMI AŞAĞIDAKİ LİNKTE

http://t24.com.tr/haber/cengiz-candar-dogan-grubu-rukudaydi-secdeye-gecmeden-yere-kapaklandi,335752



Arkadaşına Gönder   Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
  Toplam yorum 0   Onay bekleyen 0  


Yorumunuz editörlerimiz tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

  Bu kategorideki diğer haberler


Cem Küçük Star'dan Kovuldu!

6 Ayda,2 Bin Gazeteci İşsiz Kaldı!

Yalçın Küçük hastaneye kaldırıldı
»  Ahmet Hakan: Direnişe Geçtim...
»  SemraTopçu'nun Kaleminden Güne Başlarken
»  Acun Ilıcalı'dan Şansal Büyüka Bombası!
»  Fuat Avni Kim? Fehmi Koru Açıkladı
»  'Kabe Yaz Gönder,Duan Kabul Olsun'!
»  Gazeteci Serpil Bildirici'ye HüzünlüVeda
»  Ankara Medyasının Acı Kaybı
»  Habertürk'e Yeni Haber Koordinatörü
»  Yeni Şafak'tan Selvi'ye Ağır Sözler
»  Mahkemeden Ahmet Hakan Kararı!
»  Habertürk'te Bomba Ayrılık
»  Cengiz Çandar, Gazeteciliğe Veda Etti!
»  Gazeteci Faruk Bildirici'nin Acı Günü
»  Rıdvan Dilmen'den Sürpriz Transfer!
»  Cemaat operasyonu TRT'yi de Vurduı!
»  Selvi Hakkında Köşe Komşuları Ne Yazdı?
»  ''Ekrana Çıkmayınca Annem de Korkmuş''!
»  Canlı Yayında Soyundu,Destek İstedi!
»  İsmail Küçükkaya, Yazılarıyla Sonsöz'de
»  Gazete Tirajlarında Son Durum
»  Habertürk'te Üst Düzey Görevden Alma
 
  ÇOK OKUNANLAR
  YAZARLAR

 
EMİN VAROL
 
GAZETEC? ACI S?YLER !

 
Ercan Deva
 
Hatalar Zinciri ve Ortak Akıl

 
MURAT ŞAHİN
 
Matematik Ucuzlugu

 
Cahit Saraçoğlu
 
100 Milyar Liralık Destek Alacaklar
  ÇOK YORUMLANANLAR
  ANKET
Cumhurbaşkanlığı Seçimerinde Kim Kazanır?
Recep Tayyip Erdoğan
Kemal Kılıçdaroğlu
Muharrem İnce
Diğer
 Sonuçları göster   
 
 
RSS

Add to Google
Medya Spot'ta yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz.  Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Medya Spot sorumlu tutulamaz.