Bugün, dönemin başbakanı Turgut Özal'a yapılan suikastın 18. yılı. Özal, 18 Haziran 1988'de lideri olduğu Anavatan Partisi kongresinde kurşunlandı. Suikastı gerçekleştiren yakalansa da, olay aydınlatılamadı.
1998 yılının başları... O günlerde yoğun olarak, Propaganda ve Kamuoyu Oluşturma adlı kitabımın hazırlık çalışmalarıyla uğraşıyordum. Konu orijinal, fakat kaynak kıt olduğundan, sık sık Beyazıt Devlet Kütüphanesi'ne gidiyordum.
Bir gün depodan kitap beklerken, orta yaşın üzerinde bir bey ismimle bana hitap ederek selam verdi. Siz beni tanımasanız da, ben sizi tanıyorum dedi. Özal'la ilgili kitaplarımı okuduğunu söyledi. Siz Özal'la ilgili kitaplar yazdınız, ben de Özal'a yapılan suikastı araştırdım dedi. Kendisini, Özal suikastını araştıran savcı Uğur Tönük olarak tanıttı. İsmini duymuştum, fakat kendisini ilk defa görüyordum. O da kitap bekliyordu.
Özal'ın ölümündeki kuşkuya ilişkin ilk iddia da, sizin programınızda gündeme gelmişti dedi. Bahsettiği program, Özal'ın on yıla yakın koruma müdürlüğünü yapan Musa Öztürk'ü konuk ettiğim 16 Nisan 1996 tarihli Bizim Kürsü programıydı.
Özal gerçeği öğrenmiş...
KONU Özal olunca, sohbet kısa sürede derinleşti. Özal suikastını sordum. Olayı büyük ölçüde aydınlattıklarını söyledi. Özal'la paylaştınız mı sorusuna, evet cevabını verdi. İlginç şeyler anlattı.
Suikastçı Kartal Demirağ'ın tetiği gazetecilerin bulunduğu noktadan ateşlediğini, hatta ünlü gazetecilerden birini kendine siper ettiğini söyledi. Soruşturmanın ilerleyen safhalarında başına gelmeyen kalmadığını anlattı. Azmettiricinin kim olduğunu büyük ölçüde öğrendiklerini söyledi. Tam da o günlerde, (yanlış hatırlamıyorsam) ailesinden birinin kaçırıldığını anlattı. O sırada götürüldüğü bir evde, üstü silahlarla dolu bir masanın karşısına oturtulduğunu ve daha fazla ileri gitmemesi konusunda uyarıldığını söyledi. Kamuoyunun yabancısı olmadığı başka isimler de andı. Aldığı açık tehditler karşısında, aile fertlerinin başına daha kötü şeyler gelmemesi için, soruşturmadan çekildiğini söyledi.
İlginç bağlantı...
MGK Genel Sekreterliği de yapan bir ismin olaydaki etkisinden bahsetti. Anlaşılan Özal, savcı Tönük'ün soruşturmada vardığı noktadan ikna olmuştu. Nitekim Gazeteci Can Dündar Milliyet'teki 8 Ocak 2006 tarihli yazısında, savcı Tönük'ün bana da bahsettiği bu paşanın ismini yazdı. Can Dündar ayrıca, Özal'ın kendisine yapılan suikastın bir nedeninin de, ordunun komuta kademesinin şekillenmesiyle ilgili olduğunu öğrendiğini ve gereğini yaparak oyunu bozduğunu yazdı.
Katillerin ortak yönü...
EYLEMLERİYLE Türkiye'yi sarsan bu tür tetikçilerin pek çok ortak özelliği var. Tıpkı Mehmet Ali Ağca'nın Papa suikastı öncesi cezaevinden kaçması gibi, Özal suikastının tetikçisi Kartal Demirağ da Dalaman Cezaevi'nden 22 Ocak 1988'de kaçmıştı. Her ikisinin de kaçtıkları tarihten, tetiğe bastıkları ana kadar neler yaptıkları ve kimlerle görüştükleri öğrenilemedi.
Kartal Demirağ ifadesinde, 17 Haziran gecesi Ankara Numune Palas Oteli'ne geldiğini, 18 Haziran saat 11.00'de silahını ve küçük Kur'an-ı Kerim'ini el çantasına yerleştirdiğini, Özal, ya sen öleceksin ya da ben yazdığı takvim yaprağını cebine koyup aşağıya indiğini söyledi. Tıpkı Danıştay katilinin bir gazete sayfasını cebine koyduğunu açıklaması gibi...
Hiçbiri aydınlanmadı...
ÇOK yönlü bu tür girift olayları aydınlatmak gerçekten zordur. Bedel ödemeyi göze almak ister. Uğur Mumcu cinayetinden sonra 11 hükümet, 7 başbakan, 14 içişleri bakanı, 6 savcı değişti. Fakat gerçek katil veya katiller hala sır.
Hürriyet gazetesi 12 Nisan 2005'de, Özal'a suikast girişimi sonrası Amerikan istihbarat örgütü CIA'nın 1988'de hazırladığı raporu yayınladı. Raporda, suikast girişiminin, dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in ABD ziyaretinin hemen öncesine denk geldiği ve Türkiye'yi istikrarsızlaştırmayı amaçladığı bilgisi yer aldığı görüldü.
Acı olan ne biliyor musunuz? Türkiye üzerinde oyunlar oynandığı açıkça belli olduğu halde, devlet kurumlarının elbirliği içinde bunları aydınlatması gerekirken, yaşanan bu tür acı olayların bile basit çıkarlara alet edilmesi çabaları yok mu, gerçekten kahredici bir durum.
Yazık oluyor şu güzelim ülkeye...