Günün Haberleri   |   Giriş sayfam yap   |   Favorilere ekle   |   Künye   |   İletişim   |   Sitene haber ekle


 
DOLAR
38,5687
EURO
43,6369
IMKB
9.168,000
ALTIN
4.018,460
 
Hava Durumu ANKARA
8 / 18 C°
Değiştir
 
     
 
Medya Spot Google
 
 
 Ana Sayfa  Gündem   Ekonomi   Dünya   Yaşam   Medya   Spor   Magazin   Polis Adliye 
 
İŞTE "SENİ LEYLEKLER GETİRDİ YAVRUM"UN HİKAYESİ
İŞTE  SENİ LEYLEKLER  GETİRDİ YAVRUM UN HİKAYESİ
 
"Bebeği leylekler getirdi" hikayesinin kökeni, Kuzey Avrupa ve İskandinavya'ya kadar gidiyor
 
18.12.2008 - 22:55
Bebeği leyleğin getirmesi, bayrakların yarıya indirilmesi, düğünlerde pasta kesme gibi tüm ülkelerde uygulanan geleneklerin ilginç öyküleri bulunuyor.
Internet sitelerinden yapılan derlemeye göre, annenin yeni bir bebeği dünyaya getirmesi evin diğer küçük çocukları için hep şaşırtıcı oluyor. Çocuklar kendi bebekliklerini hatırlayamadıkları için bu sürekli ağlayan, mama bekleyen, özel ilgi isteyen yeni varlığın nereden ortaya çıktığı, en çok sordukları sorulardan biridir.
Bebeği leyleklerin getirdiği hikayesinin kökeni Kuzey Avrupa'ya, İskandinavya'ya kadar gidiyor. Göçmen kuşlardan olan leylek, yaşam tarzı ile insanların daima ilgisini çektiğini belirten uzmanlar, kuşlara göre uzun sayılabilecek 70 yıllık ömürlerinde, her sene aynı yuvaya dönmeleri, insanlara yakın olarak evlerin bacalarında yuva yapmaları, tek eşli yaşamları, yavrularını yuvada uzun süre itinayla beslemeleri, genç yetişkin leyleklerin ailenin dermansız yaşlı bireyleri ile ilgilenmeleri, onlara yiyecek temin etmeleri ve korumaları insanlarda saygı uyandırdığını bildirdi.
Leylekler sulak yerlerde, bataklıklarda yaşayan kurbağa, yılan, sıçan, salyangoz gibi hayvanlarla beslendiklerinden ayrıca faydalı olduklarına dikkat çeken uzmanlar, bazı ülkelerde insanlar uğur getirdiklerine inandıklarından, leylekleri çekmek ve bacaları üstüne yuva yapmalarını kolaylaştırmak için damlarına kazıklar üzerinde tekerlekler konulduğunu kaydetti.
Antik Roma devirlerinde insanların, leyleklerin düşünceli, özverili yaşam tarzlarından etkilendiklerini bu nedenle küçüklerin yaşlı büyüklerini gözetmeleri konusunda çıkarılan yasalara 'leyleklerin yasası' adı verildiğini belirten uzmanlar şunları söyledi:
"Benzer şekilde eski Yunan'da da 'stork' (leylek) ismi 'storge' olarak 'tabiattaki güçlü sevecenlik' anlamında bir deyim olarak kullanılmıştır. Sonuç olarak, Anadolu'da güneyden, Arabistan yönünden geldiği için 'hacı leylek' diye nitelendirilen, doğum yapılan evin bacasında oturan bu saygın kuş, yeni doğan bebeğin nasıl geldiğinin çocuklara en şirin şekilde açıklanabilmesi için anneler tarafından aracı olarak seçilmiştir. Kuzey Avrupa'da yüzyıllar boyunca popüler olan bu hikayenin Avrupa'nın diğer yörelerine ve dünyaya yayılması 19. yüzyılda Danimarkalı ünlü masal yazarı Hans Christian Andersen'in yazdığı masallar sayesinde gerçekleşmiştir. Ayrıca leyleklerin ses telleri yeterince gelişmemiştir. Eşlerini çekmek için gagalarını tıkırdatarak, kanatlarını açıp kaparlar. Yani 'leyleğin ömrü laklakla geçer' ifadesi haksızdır. Laklak denilen sesler aslında sevgi sözcükleridir."
Bayrakların yarıya indirilmesi geleneğinin kökeninin ise eski deniz savaşlarına kadar uzandığını bildiren uzmanlar, o devirlerde her bir savaş gemisinin direğinde kendine özgü renkli bir bayrak olduğunu ifade ettiler.
Bir deniz savaşından sonra yenilen geminin, galip tarafın bayrağını asmak zorunda olduğunu, bunun için de kendi bayrağını yarıya çekerek üstte yer bıraktığını anlatan uzmanlar, "Günümüzde böyle bir durum söz konusu değilse de bayrakları yarıya indirmek bir saygı ifadesi olarak kaldı. Milletlerin matem günlerinde, önemli devlet adamlarının ölümünde, diğer milletlerin de bayraklarını yarıya indirmeleri, mateme katılmak anlamında uluslararası bir gelenek haline geldi" dedi.
Uzmanlar ayrıca, hangi ulustan olursa olsun denizde birbirinin yanından geçen gemilerin, geçiş süresince bayraklarını yarıya indirmeleri geleneği, saygının bir ifadesi olarak günümüzde hala devam ettiğini anımsattı.
Avrupa'da Rönesans başlangıcına, diğer bir deyişle insanların titizliğin ve temizliğin farkına varmalarına kadar, bütün bir tarih boyunca yemek yerken ellerin kullanıldığına dikkat çeken uzmanlar, yemek yerken kullanılan parmak sayısının o kişinin statüsünü gösterdiğini söyledi. Normal insanların beş parmaklarını kullanmalarına karşılık, asiller üç parmaklarını kullandı klarını ifade eden uzmanlar, şöyle devam etti:
"Aslında Latince çatal anlamına gelen kelime, çiftçilerin hasadı havaya atıp savurmada kullandıkları dev çatalların isminden türemiştir. Bunların çok küçükleri Türkiye'de Çatal Höyük'de yapılan kazılarda bulunmuş ama ne işe yaradıkları, milattan 400 yıl öncesinde sofralarda yemek yemede kullanılıp kullanılmadıkları tam anlaşılamamıştır. Çatal konusunda kesin bilinen bir ş ey, ilk defa 11. yüzyılda Toskana'da (İtalya) ortaya çıktığıdır. İki uç lu olan bu çatallara insanlar 'Tanrının bahşettiği yiyecek yine Tanrının verdiği parmaklarla yenilebilir' diye şiddetle karşı çıktılar.
Fransız ihtilalinin biraz öncesinde Fransa'da yavaş yavaş dört uçlu çatallar kullanılmaya başlandı. Zamanla çatal kullanmak lüks, asalet ve statü göstergesi oldu. Çatalla birlikte sofralarda her insan için ayrı tabak ve bardak kullanmak adeti de gelişti, toplumun tüm sınıflarına ve giderek dünyanın diğer yerlerine de yayıldı."
İnsanların, çatala karşı gösterdikleri direnci kaşığa gö stermediklerini bildiren uzmanlar, bunun da sıvı bir şey içmek için eli kullanmanın iyi bir alternatif olmamasından kaynaklandığını kaydettiler.
Çatalı sol elle tutma gibi gösterişe yönelik nezaket kurallarının, çatal kullanımı halka yayılınca da devam ettiğini belirten uzmanlar, "Avrupa'da ve oradan yayılan kültürlerde, yemek süresince çatalın sol, bıçağın sağ elde tutulması gelenek haline geldi. Avrupalılar çatalı ellerinde tutarlarken çatalın uçları yere bakar. Amerikalılar ise çatalı sağ elde uçları yukarı bakacak şekilde tutarlar" dedi.
Günümüzde düğüne, evlenen çift tarafından bir pastanın kesilmesiyle başlanılmasının vazgeçilmez bir adet haline geldiğini ifade eden uzmanlar, pastanın kat kat yüksekliğinin biraz da sosyal statü olarak görüldüğünden gelin ile damadın, boylarını aşan bu pastaları, kılıç gibi uzun bir bıçak kullanarak ancak kesebildiklerini belirtti.
Romalılar devrinin başlangıcında aşçıların çok saygı n bir meslek grubunu oluşturduklarını bildiren uzmanlar, bu aşçıların milattan yaklaşık 100 yıl önce bazı adetleri değiştirdiklerini söyledi. İlk önceleri düğünlerde küçük ve tatlı kekler yapıldığını ve düğüne getirilen keklerin bereket getirmesi için gelinin başı üstünde ufalandığını ve çiftin bu kek kırıntılarını birlikte yemesi gibi bir adet başladığını bildiren uzmanlar, şunları kaydetti:
"Zaman geçtikçe misafirler de evlerinden getirdikleri fındık, fıstık, kurutulmuş meyveler ve bala bulanmış bademlerle düğün törenine katkıda bulunmaya başladılar. Adet hızla Avrupa'nın batısına, oradan da İngiltere'ye geçti. İngiliz aşçılar kekleri bir çeşit biraya batırıp kendilerine has düğün pastaların ı yarattılar. Orta çağın başlarında ise bu adet bir süre unutuldu. Gelinin başı na buğday ve pirinç dökülmesi tekrar moda oldu. Ne zaman ki dekoratif ve süslü bisküviler, yağlı çörekler ortaya çıktı, adet yine değişti. Misafirler bunları evlerinde yapıp düğüne getirmeye başladılar. İngiltere'de ise bu getirilenler üst üste yığılmaya başlandı. Yiyecek yığını ne kadar yüksekse o kadar iyi, o kadar çok bereket habercisi idi. Evlenen çift bu yığının üzerinden birbirlerini öptükten sonra öncelik gelinde olmak üzere yiyecek tepeciğinin yenilmesine başlanıyordu."
Uzmanlar, İngiliz ve Fransız aşçılar arasındaki mesleklerine yönelik yaratıcılığın, en iyi, en dekoratif ve en lezzetli pastayı yapma yarışı süreci içinde düğün pastası adetinin de yayıldığını ve düğün törenlerinin olmazsa olmazları arasına girdiğini dile getirdi.


Arkadaşına Gönder   Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
  Toplam yorum 0   Onay bekleyen 0  


Yorumunuz editörlerimiz tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

  Bu kategorideki diğer haberler


YÜKSEK SESLİ MÜZİK VE BALKONDA MANGAL SEFASI SUÇ OLDU

ADLİ TIBBA BİR TECAVÜZ ZANLISI DAHA GÖNDERİLDİ

YİMPAŞÇI DUYAR'A 2 YIL HAPİS
»  MEMUR ALIMLARI BAŞLIYOR
»  DİKKAT,İŞTE BÖYLE DİNLENİYORSUN!
»  İSTANBUL'DA 10 GÜNDE ON CAMİ YANDI
»  OTOMOBİLDEN UCUZ 10 BİN YTL'YE UÇAK
»  BU KEZ PABUÇ BUSH'A İSABET ETTİ!
»  DOÇENT'İN FACEBOOK SKANDALI!
»   KENE ARAŞTIRMA MERKEZİ KURULUYOR
»  TURKCELL BİN'DEN FAZLA ELEMAN ALACAK
»  DÜYANIN EN KISA ÇİFTİ!
»  İŞTE KLEOPATRA'NIN GERÇEĞE EN YAKIN YÜZÜ
»  POLİS "DUR" DEDİ KALBİ DURDU VE ÖLDÜ!
»  CANLI YAYINDA "ÖLÜ KEFENLEDİLER"
»  ZEMZEM BİDONLARINDAN KAÇAK MAZOT ÇIKTI
»  TİTAN'CI KENAN'IN İNANILMAZ DEĞİŞİMİ
»  "ÜÇ ÇOCUK YAPIN" DİYEN OKUSUN!
»  İTFAİYECİ OLMA KUYRUĞU
»  KAPATILAN BELEDİYELERİN FATURASI AĞIR
»   ÜZMEZ YARIN HAKİM ÖNÜNDE
»  SORUŞTURMAYA FESAT KARIŞTI!
»  ÖLÜ SEÇMENLER PROTESTOSU!
»  KENDİ ELLERİYLE KOMANDO OKULUNA TESLİM ETTİ
 
  ÇOK OKUNANLAR
  YAZARLAR

 
EMİN VAROL
 
GAZETEC? ACI S?YLER !

 
Ercan Deva
 
Hatalar Zinciri ve Ortak Akıl

 
MURAT ŞAHİN
 
Matematik Ucuzlugu

 
Cahit Saraçoğlu
 
100 Milyar Liralık Destek Alacaklar
  ÇOK YORUMLANANLAR
  ANKET
Ekrem İmamoğlu CHP Genel Başkanı Olmalı mı?
Evet
Hayır
İlgilenmiyorum
 Sonuçları göster   
 
 
RSS

Add to Google
Medya Spot'ta yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz.  Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Medya Spot sorumlu tutulamaz.