Güzel ülkemde gündem her zaman ki gibi karışık. Uzlaşının olmadığı günlerinin içinde bir uzlaşma
arayışında iken gündem nacizane varlığım gündemden uzak ve fakat gündemin içinde uyumlanma
sıkıntısı ile gezinip duruyor son günlerde.
“Keyfim, kahyası ve ben” üçlüsünü duymuşsunuzdur. Duymadıysanız, duyururum böyle bir üçlü var
imiş ara ara sınırlarını kaybetmek üzere olan ruhların ziyaretine uğrarmış. Bana da uğradılar
geçenlerde. Tanrı misafiridir geri çevrilmez. Buyur ettim.
Keyfim yerle bir.
Ben yorgun.
Kahyası umarsız.
Oturduk. Kahvehanelerde memleketi kurtaran iç güveysiden hallice bir sohbetten sakınarak
birbirimize baktık. Üçü de bana yabancı! Ve fakat Tanrı misafiri. Çay koydum ikram niyetine. Çay
soğudu. İçimi bir ürperme sardı.
Zaten bu aralar sürekli içimi ürperme sarar oldu. Yazın ortasında kış sanki. Hayatımıza dahil olan
“Tanrı misafirleri’nin” ev sahibinden destursuz evi talan etmesi gibi bahar ertesindeyiz sanki. Yaprak,
yaprak dökülüyoruz. Ve kışın ortasında, kar kapamış gibi yolları bir türlü birbirimize ulaşamıyoruz.
Yeryüzünün parsel parsel bölünmüş yüzünde. Maske maske çoğalmış yalnızlar gizliyoruz.
Çocukların sınırsız hayal gücünü, sınırsız kötülükle kirletmiş olmanın farkındalığından uzak; yarına
umutla bakmaya çalışarak.
Sahi ne kadar umut kaldı cebimizde!
Bir ara karalamışım “ Vakit, gül desenli umut sandıklarını açma vaktidir! Kim ne kadar umut
biriktirdiyse çıkarsın sandığından alsın kız kulesine gelsin... Şafak vakti... İlk vapur düdüğü çalmadan,
eteklerimizdeki taşları denize döküp, martıların kanatlarından Umudu Mavi’ye salacağız” diye...
Şimdi bakıyorum avuçiçimden dökülen umut adını maviye çoktan yazmış.
Sınır boylarında yitip giden çocuklar, çcoukluğumuz; yeryüzünün sınırsız güzelliğini, sınırsız kötülüğü
ile yiyip bitiren cadıların kazanlarında kaynamış. Yanmışız, aydınlık yarınlar için.. Yanmışız da bir
masaldaki anka gibi küllerimizden savrulup doğmayı ne kadar başarmışız?
“Keyfimi ben ve kahyası” uzun bir sessizlik giyinip üzerine giderken; Göğe çeviriyorum başımı;
Ve Turgut abiye bir selam çakıp bağır bağıra susuyorum..
Bağıra bağıra susuyorum.....
.....
“ Göğe bakıyoruz Turgut abi,
Durup durup göğe bakıyoruz.
Durup durup
Durup durup
Göğe bakıyoruz...
Göğe bakmalar ustası olduk güzel abim...
Ha babam deviriyoruz gözlerimizi maviye;
Kuşlar uçuyor,
Çiçekler açıyor
Derken bir uçurtma geçiyor
Mavi bir derinliği bölerek
Salınarak,
Süzülerek...
Bir uçurtma ki güzel abim
Özgürlük gibi
Aşk gibi
Sonra ansızın bir dize düşüyor
Beynimin orta yerine
“uçurtmayı da vururlar
Uçurtmayı da vururlar”
Sahi vurulur mu uçurtma?
Vurulur mu gökyüzü?
Yok be güzel abim
Yok!
Ne uçurtma,
Ne özgürlük,
Ne gökyüzü
Böylesi bir Aşkla vurulmaz!
Vurdurmayız güzel abim
Vurdurmayız...
Yerden göğe uzanır,
Olmadı, gökten yere yeni bir yer açarız!
Yaparız güzel abim yaparız...
Biz ki göğe bakmalar ustası
Biz ki deli aşık
Yaparız güzel abim
Yaparız...
Yapamazsak...!
Şiir gibi
Şiir gibi
Şiir olur
Ağlarız....
Göğe bakıyoruz Turgut abi, durup durup göğe bakıyoruz.
Durup durup
Durup durup
Şiir gibi
Ağlıyoruz....
[email protected]
23.06.2015