‘Her gün ölüyoruz’ diye kanıksıyoruz ölümü. Beni yanlış anlamayın. Burada ölümü ya da
kaderi sorgulamıyorum. Ne haddime!
***
Anadolu’nun bereketli toprakları yüzyıllardır diğer toplumlar için iştah kabartıcı olmuştur.
Coğrafyanın en önemli iki kıtasını birbirine bağlayan ve Anadolu’nun Batıya açılan kapısı
İstanbul’un şahane manzarası bile, burası üzerinde hayal kuran toplumların hazımsızlığının
nedenidir. Anadolu’nun Asya’ya açılan diğer kapısı için uluslararası planlar hiç bitecek gibi
görünmüyor. Doğu ve Güney Doğu bölgelerimizin içinde yer aldığı petrol ve altın zengini,
çoğu Müslümanlardan oluşan bölgede, Cumhuriyeti, Laikliği yaşayan tek ülke olarak Türkiye,
her kaynağı kendi lehlerine çevirmek isteyen uzun kollu toplumlar için sinir bozucudur.
Artık kaynaklarını bitiren, sömürecek ülke bulamayan bu güçler, 21. Yüzyıl için Çin’in de
içinde yer aldığı bölgenin ve Orta Doğu’nun ticarette parlayan yıldız olduğunu görmektedir.
Ulusal Bilince sahip Çin, nüfusu, çalışkanlığı, azmi, teknoloji, sanayi vs. yatırımları ile zaten
dünya dengeleri için bir “güç” pozisyonu halindedir. Ancak, aynı şey kısmen bizim için
özellikle de Arap Ülkeleri için geçerli değildir.
Türkiye’de ve Orta Doğu’da bombalar, akan kan neden durmuyor hepimiz biliyoruz. Fakat
bunu bilmek, bu durumu normal karşıladığımız anlamına gelmesin. Asla kanıksanamaz bu
yaşananlar. Bunlar insanlık ayıplarıdır.
***
Türkiye’nin birinci problemi iç huzurunun olmamasıdır. İçerde muhalefetin, sivil toplum
yapılanmalarının yetersizliği aslında iktidar için de bir kayıptır. İktidarı dinç tutacak, onu
denetleyecek olan bu yapılanmalardır. Fakat bizdeki dağınıklık, kafa karışıklığı, günlük
tepkiler, bol konuşma, moral bozuklukları ile vatandaş olarak muhalefetin yetersizliği ile
iktidarın yaptıklarını konuşuyoruz. Gelecek konusunda karamsarız, yapıcı değiliz; uzun
vadede yarına ışık tutamıyoruz. Bize politika ve basın ne dayatıyor ise ona doğru kitlesel
olarak savruluyoruz.
Sosyal mecranın baş döndürücü hızı hakikaten bizim başımızı döndürmüş durumda. En
eğitimlimizden en eğitimsizimize kadar, eleştiri yapacağız diye, ne doğru-ne yanlış bilmeden
sadece paylaşımlarda bulunuyoruz. İki kavram birbirine karışmış vaziyette… Bilincimizi
kaybetmiş durumdayız. Oysaki bize güçlü bilinçler lazım. En çok da Ulusal Bilinç lazım.
Karanlığın her türlü korkunç yönü ile bastırdığı ancak Mustafa Kemal Atatürk gibi bir önderin
çaktığı kibrit ile parlayan, asker-sivil demeden cesur yüreklerin birleşmesi ile büyüyen ve bizi
kurtuluşa götüren Ulusal bilinç türünden. Açıkcası “Ulusal Bilinç” birileri tarafından getirilip
yüreklere-beyinlere sokulamaz. Bu topraklarda yaşayacak çocuklarımız için, yani, Türkiye
Cumhuriyeti’nin geleceği için çalışkan, düşünen, üreten, yanlışa izin vermeyen, haklarını
savunan, konuları bütün olarak görüp değerlendiren bireyler olmalıyız. Bunun için en başta
eğitimimize önem vermeliyiz. Eğitim, güçlü sanayi, güçlü tarım, güçlü teknoloji, bilim ve tıpta
ilerlemeler bizim en büyük yatırımlarımız olacaktır. Önem verdiğimiz alan daha çok bu
konularda yoğunlaşmalıdır. Oysa biz gittikçe eğitimden kopan, kaba saba, günlük yaşayan,
boş kafalı siluetler oluyoruz. Günlük başarı, sosyal mecra fenomeni olmak!
***
Verdiğimiz görüntü şu: Felaketler yaşayana kadar (başta terör) birbiri ile kavga eden,
birbirinden nefret eden bir toplum, sonrasında “Tek Yürek” olan bir toplum. Bizim birlik
olmamız için felaketlere ihtiyacımız yok ya da birilerinin dayatmaları karşısında
birleşmemeliyiz sadece. Bizim hep birlik olmaya ihtiyacımız var!
‘Her Gün Ölüyoruz” ya da ‘Türkiye Teröre Karşı Tek Yürek” lafları duymak istemiyorum artık.
Hele de acıyı daha da perçinleyen müzikli, çocuk ve yaşlı dramlarının gösterildiği haberler
izlemek istemiyorum. Acımızı ballandıra ballandıra sunmanın bir anlamı yok. Türkiye her
zaman tek yürek ve dimdik olmalı. Bize yakışan budur….