Günün Haberleri   |   Giriş sayfam yap   |   Favorilere ekle   |   Künye   |   İletişim   |   Sitene haber ekle


 
DOLAR
32,5746
EURO
35,0131
IMKB
9.772,000
ALTIN
2.431,880
 
Hava Durumu ANKARA
18 / 27 C°
Değiştir
 
     
 
Medya Spot Google
 
 
 Ana Sayfa  Gündem   Ekonomi   Dünya   Yaşam   Medya   Spor   Magazin   Polis Adliye 
 
İKTİDAR VE MEDYA...
 SEZAİ BAYAR 15 Eylül 2014 Pazartesi  

Çok partili dönemde medya tartışması ve ayrışması bu denli olmadı.

Medyanın büyük bir bölümünün (yandaş medyanın) iktidarı böylesine körükörüne, “kayıtsız

şartsız” ve biat haliyle desteklediği görülmüş değil.

Hiçbir iktidarın veya bir başbakanın özel sektör tarafından yayınlanan gazetelerin içişlerine elini

hatta burnunu soktuğunu, haberlerine doğrudan müdahale ettiğini, ve de, “Alo Fatih sen orda

korkuluk musun?” mealli TV yöneticisine uyarıda bulunduğunu hatırlıyor değilim.

Hiç bir dönemde, iflas eden gazetelerin el değiştirmeleri ve satışları sırasında, “medya edinme

havuzu” kurulduğunu, yandaş müteahhitlerin yandaş gazete patronuna para akıttığını yaşamış

değilim.

Hiçbir iktidarın çoğunluk medya tarafından bu kadar içtahla desteklendiğine de tanık olmadık.

AKP iktidara gelene kadarki dönem için biraz hafızalarımızı tazeleyelim.

1950­1960 yılları arasında CHP'nin Ulus, DP'nin Zafer adlı gazeteleri vardı.

Parti organı gazetelerdi bunlar.

Kayıtsız şartsız kendi partilerini desteklerlerdi. Diğerleri istedikleri partiye destek verir veya

muhalefet ederlerdi.

27 Mayıs 196O darbesinden sonra Zafer Gazetesi ihtilalciler tarafından kapatıldı, mallarına ve

matbaaya el konuldu, darbeyi destekleyen CHP organı Ulus'a ise kimse el süremedi, o da üç beş yıl

sonra zarar ettiği gerekçesiyle kepenkleri indirmek zorunda kaldı.

Yani, parti organı konumunda tek bir gazete yoktu.

Ta ki AKP iktidara gelene kadar.

Demokrasilerde özel sektör tarafından yayınlanan gazete ve TV'ler çoğunlukla muhalefet

saflarında yer alırlar.

Demokrasinin doğası bu.

Medyanın fıtratında vardır muhalif olmak.

İktidarın yanlışlarını göstermek, hatalarını ortaya çıkarmak, halkın verdikleri vergilerin nasıl ve

nerede kullanıldığını yine halka göstermek ve onları bilgilendirmek, halka doğru bilgi aktarmak

medyanın asli görev ve ödevleri arasında.

Hele yolsuzluklar varsa, bununla mücadele etmek, savaşmak, suçluları ortaya çıkarmaya yardımcı

olmak görevleri arasındadır medyanın

Bütün bunları tarafsız ve yansız yapabilmesi için medyanın hiç bir iktidar veya güç tarafından

desteklenmemesi gerekir.

Gerekir çünü, kendi yağıyla kavrulan medya bağımsız ve tarafsız kalabilsin.

AKP iktidara gelene kadar başta eski cumhurbaşkanlarından Celal Bayar başta olmak üzere, 1960

sonrası idam edilen Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Turgut Özal ve Erbakan

az mı çekti medyadan ...

Çoğunluk medya tüm iktidarları eleştirdi, hata ve yanlışları nedeniyle parti liderlerini yerden yere

vurdu.

Her dönemde muhalif basın­medya ağırlıktaydı.

Hiçbir başbakan bir medya kuruluşundaki yöneticiye “ Alo Fatih sen orda bostan korkuluğu

musun, nedir bu haberlerdeki rezalet” demedi, diyemedi veya cesaret edemedi.

Her neyse böylesine bir müdahale zaten beklenemezdi eski dönemlerde.

2002 yılına geldiğinde AKP iktidarı çok kısa sürede kendi medyasını yarattı.

Yavaş yavaş girdi olaya.

Kimseyi ürkütmeden.

“Sahibinin sesi” medyası yaratmak için “danışmanlar ordusu” kurdu dersem yeridir.

Basından anlayan “akil adamlar” takımı devreye girdi.

İktidara geldiklerinde şansları da yaver gitti denebilir.

Çünkü ortalıkta gazetecilikten gelme, ailesi gazeteci olan hiç bir medya patronu kalmamıştı.

Hepsi bir şekilde kenara çekilmişlerdir veya çekilmek zorunda bırakılmışlardı.

Bir anlamda “dikensiz gül bahçesi” ortamı vardı medya dünyasında...

Ama ne olursa olsun gül bahçesinde görünmeyen dikenler olabilirdi.

AKP, ihtiyatı elden bırakmadı.

“Ne olur ne olmaz” dan hareketle önce mevcut gazete patronları “yem”lendi.

Mevcut gazetelerin genel yayın müdürlerine yaklaşma hareketleri başladı.

Sonra köşe yazarlarına “çengel” atıldı.

“İliştirilmiş medya” yaratmak için çok süratli hareket edildi.

Başbakanın uçak gezilerine “yandaş” takımı alındı.

“Liboşlar” saf tuttu Başbakan ve bakanların etrafında.

“Akreditasyon” icadıyla yandaş medya iyice güçlendirildi, muhalif sesler tasfiye edildi.

Bir kısım patronların iktidarın gücü karşısında “ ağladıkları”, bir kısmının “Emredersiniz efendim,

yarın o köşe yazarı gazetemde olmayacak” şeklinde temennalar çakıldığı görüldü.

Ve iktidarın kendi medyası, “Sahibinin Sesi Platformu” boygösterdi.

En sonunda ise Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmayı başaran Erdoğan, Türkiye'nin çok ama çok

kritik bir dönemi yaşadığı anda,, tamamen “yandaş” olan yönetici ve yazarları basın toplantısına

davet etti, onları bilgilendirdi.

AKP'nin MYK'sı gibi yani.

Veya partisinin, MKYK'sı gibi.

Ne farkeder ki?

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
  Toplam yorum 0   Onay bekleyen 0  


Yorumunuz editörlerimiz tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
 

Bu yazı henüz yorumlanmamış...


 Yazarın Diğer Yazıları
 
  ÇOK OKUNANLAR
  YAZARLAR

 
EMİN VAROL
 
GAZETEC? ACI S?YLER !

 
Ercan Deva
 
Hatalar Zinciri ve Ortak Akıl

 
MURAT ŞAHİN
 
Matematik Ucuzlugu

 
Cahit Saraçoğlu
 
100 Milyar Liralık Destek Alacaklar
  ÇOK YORUMLANANLAR
  ANKET
Ekrem İmamoğlu CHP Genel Başkanı Olmalı mı?
Evet
Hayır
İlgilenmiyorum
 Sonuçları göster   
 
 
RSS

Add to Google
Medya Spot'ta yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz.  Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Medya Spot sorumlu tutulamaz.