Recep Tayyip Erdoğan'ın halk tarafından cumhurbaşkanı seçilmesi, başkanlık sistemine geçişin ilk
adımı olacağı günlerce tartışılmıştı.
Ben ve benim gibi çoğunluk yazarçizer takımı, bu tartışmanın yapılabileceğini ancak mevcut
anayasaya göre uygulamaya geçilmesinin rejime zarar verebileceğini vurgulamıştık.
Yarı Başkanlık, ya da Yarı Başkanlık sistemine geçişin ancak anayasa değişikliği ile
gerçekleşebileceği şarttı.
Çünkü Anayasa böyle diyor.
Yani eğer aksi olursa, anayasaya aykırı uygulama olur ve bunun bir karşılığı vardır.
Erdoğan anayasaya rağmen bunun olabileceğini söylemişti ve şu anda aynen başbakanlık
yetkileriyle cumhurbaşkanlığı yetkilerini aynı anda kullanıyor.
Tabii bu arada yeni başbakan olarak atanacak kişinin “emanetci” olabileceği söylendi durdu.
Davutoğlu seçilinde “İşte biçilmiş kaftan” dendi.
Yani Erdoğan'ın her dediğini yapabilecek tek kişinin Davutoğlu olabileceği vurgulandı.
Ancak Davutoğlu, bunun aksini düşünüyor olmalıydı ki, geçenlerde içini dökme ihtiyacı duydu.
Davutoğlu'nun "Muhalefetin muhatapları Cumhurbaşkanımız değil, muhatapları benim.
Saldıracaklarsa, eleştireceklerse, siyasi kültür içinde davranmaları lazım. Cumhurbaşkanımız artık
siyasetin üstündedir ve bu tavrını sürdürüyor" sözlerini sarfetti.
Kendisi belki rahatlamıştı ama bu “gevşeme” ve “kendine güven” duygusu çok fazla sürmedi.
Bu sözleri sarfetmesinden bir gün sonra, Erdoğan Katar'dan dönerken uçakta gazetecilere şunları
söylüyordu:
“Suriye ve Irak'ta tampon bölge işinin teknik boyutu Silahlı Kuvvetler'de. TSK çalışıyor, önümüze
getirecekler, gerekirse karar vereceğiz.
Müslüman Kardeşler'in sürgündeki yöneticilerinin Türkiye'ye gelme talepleri olursa bakarız, engel
yoksa gerekli kolaylığı gösteririz.
Bank Asya'da dip yapma süreci var. BDDK kararını vermeli, aksi takdirde sorumlu olur.
Bankacılık kuralları var, taşıma suyla değirmen dönmez. Takip edip bilgi almalıyız, ben
takipteyim.
.Ekonomik bir risk söz konusu değil. Kredi derecelendirme kuruluşlarının açıklamaları siyasi,
ekonomik ve bilimsel bir temeli yok. Başbakan'a söylerim, gerekirse Fitch ve Moody's ile ilişkileri
keseriz. Bunlar bize bir şey kazandırmış değil.”
En önemlisi ve vurucu olan cümle ise şuydu:
“Hükümetle haftada bir görüşmeye mecbur değilim. Bu haftada üç de olur, dört de...”
Yani “Ben hem başbakan ve hem de cumhurbaşkanıyım. İster kabul edin, ister etmeyin ama bu
böyle” diyor açıkcası.
Peki şu anda Erdoğan “çift şapkalı” ise, Davutoğlu şapkasını kaptıracağını taaaa başındanberi
bilmiyor muydu?
Eğer Davutoğlu ısrarlar“Hayır ben başbakanım” diyorsa, Erdoğan'ın söylediği sözler, verdiği
direktifler, aldığı ve alacağı kararlar suya mı yazılmış sayılacak.
Sahi Davutoğlu sistemin neresinde?
Aslında şu anda yürürlükte olan rejimin,yani sistemin adı ne?