Hani birileri deseydi ki bana:
“Sen 2015 yılında uluslararası bir caz festivaline gidebilirsin”
Kesinlikle inanmazdım.
Caz severim ama festivaline gitmek aklıma gelmezdi.
Ama oldu…
Montreal’de bu yıl, Uluslararası Montreal Caz Festivali’nde çok hoş, güzel ve nostaljik anlar
yaşadık, insan manzaralarına tanık olduk.
Tabii bizim açımızdan en önemlisi Türk Hava Yolları’nın Montreal Ofisinin açtığı “ VİP
Turkish Airlines Lounge” daki davetlileri ağırlamasıydı.
İlk gece açılışına katılanların, THY’nin kiraladığı mekandan, konseri dinlemesi son derece
keyifliydi.
Yerlisi, yabancısıyla.
Fransızı, İngilizi, Meksikalısı ve Japonuyla…
Sahneye çok hakim bir yerden, Amerika ve Avrupa’da tannan, ünlü “Beirut” adlı grubun
performansını izledik ve dinledik.
26 Haziran’da başlayıp on gün sürecek festivalde, dünyanın değişik ülkelerinden gelen, caz
dalında ünlü grupların tamamını izlemek ne mümkün.
Sabah başlayıp gece yarısına kadar katılan caz severlerin, yüzden fazla grubu izlemesi
olanaksız.
Çünkü gün içinde ayrı ayrı ve açık alanlarda konser verenlerin saatleri ister istemez çakışıyor,
caz hastaları da ün yapmış grupları tercih etmek zorunda kalıyor.
Biz ilk gece önce bir Küba grubunu, sonra Beirut’u dinledik.
Gece yarısını bulduk…
THY’nin yeni açılan Montreal Ofisine gelince.
Haftada uçuş sayısını üçe çıkaran THY’nin yeni atanan büro sorumlusu Osman Şahan, rakip
havayolları ile yapılan yarışta büyük çaba göstermek gerektiğine inanıyor olmalı ki, caz
festivalindeki performansı çok ilerideydi.
Hatta dikkat çekiciydi.
Ünlü festivalin sponsorları arasında yer alan THY’nin tanıtımı için kurulan “lounge” da,
konuklara sunulan minik kutulardaki Türk lokum, üzüm ve baklavaları ile gönülleri alması,
hanesine yazılacak artılardan sadece biri.
Konuklara sunulan THY’nin maket uçakları ise gönül alıcı…
Dikkatimi çeken ve yadırgamadığım şey, ilk geceye katılan konuklarına hafif içkiler
sunulmasıydı.
Ramazan olmasına rağmen, THY’nin “vahşi rekabet” mücadelesinden başarılı çıkabilmesi
için şarap ve bira ikramı, son derece anlamlıydı ve yerinde bir davranıştı..
Üstelik 2000’li yılların başında, yeni alınan uçaklar için Atatürk Hava Limanında “Deveyi
kurban eden” kafa ve zihniyetin terkedilmiş olması ve yeniliklerde alınan mesafe hiç de
küçümsenmeyecek düzeydeydi..
Rekabetse rekabet…