Ben hala saraylarların, saraylarda oturmanın ülkenin
büyüklüğünü ve güçlülüğünü vurgulayan “simge” olduğuna
inananlardan değilim.
Gücü temsil edebilir...
Ülke büyüklüğünü ortaya koyabilir.
Hatta korku salabilir.
Ya da, sadece kibri sembolize edebilir...
Hangi saikle yapılmış ve inşaa edilmiş olursa olsun, şatolar,
saraylar ve kuleler, yönetci gücün, kralın, padişahın, sultanın,
lordun kibrini teşhir etmekten başka bir şey değil.
Hele çağımızda.
Bu modern çağda ise, böylesine sarayların, modern teknoloji
kullanılarak inşaa edilmesi tamamen kibri sembolize ediyor gibi
geldi bana.
Bin oda...
Kapı kapı dolaşıp saymak bile cefa.
Numaralanması bile sorun.
En zoru ne biliyor musunuz?
Kibrin vehmettiği güç ve gösteriş şehvetiyle kalın ve yüksek
duvarlı şatolarda,saraylarda oturmak çok kolay.
Halktan topladığın vergilerle saray inşaa etmek çok da kolay.
Ama ucuz bir yol.
Oysa kibirsiz yaşamak, halkın arasında sade vatandaş olmak daha
ulvi değil mi?
Ben olsam kibrin kulelerinde ağlamak yerine, mütevazi bir evde
yaşayıp, sık sık halkın arasına karışıp gülme krizinin keyfini
çıkarmak isterim.
Sarayın dışında serilen bir döşekte uyumanın tadını çıkarmak
mutluluk verir insana.
Bundan öte mutluluk olabilir mi?
Bin odalı saray.
Her gece ayrı bir odada, uyumak.
Her gece ayrı bir odada kalmak için 3 yıl geçmesi gerek.
Bu bile eza.
Hatta ceza.
Neme gerek...