Digitürk yönetiminin aldığı karar sonucu, 7 haber kanalının yayınına son verilmesi bir Batılı ülkede
olsa insanlar sokaklara dökülürdü.
Konu, medya özgürlüğüne indirilen darbe perspektifinden ele alınır, yazılı ve görsel medyanın
gündemine otururdu.
Hatta bu yasakçı zihniyetin, bu haber karartmanın demokrasi ile yönetilmeyen ülkelerde dahi
uygulanmadığı anlatılırdı.
Evet bizde de bu ekran karartamaya tepki gösterildi ama ne yazık ki çok cılız kaldı.
Bakın eğer yeteri kadar tepki gösterilmezse, bu kararı alan savcı ve savcıların yanlış yolsa oldukları
vurgulanmazsa, sıra muhalefet eden tüm kanallara gelebilir.
Nitekim geldi- gelecek sinyalleri de verilmiyor değil.
Star gazetesinde köşe yazarı sınıfında anılan, her aleyhte gazetecileri ve gerçek yazarları hedef
göstermeye çalışan Cem Küçük adlı vatandaş; hiç fırsatı kaçırmamış.
Köşesinde, hedefe sıktığı yeni kurşunlardan biri de Türksat Kurumu’na yönelik.
Bakın ne diyor AKP’nin silahşörü?
“Öncelikle Digitürk yönetimini ve genel müdürünü aldığı karardan ötürü kutluyorum. Olması gereken
budur. Bu işi medya özgürlüğüne sokmak isteyen çok olacaktır ama nafile. Niye mi? Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığı bu yapının adına FETÖ koydu. Son 7 yılda bu ülkede onlarca kurgu dava
olduğu konusunda FETÖ’cüler hariç herkes hemfikir. KPSS sınav sorularını çalmaktan tutun da Hrant
Dink suikastine kadar birçok davada paralel yapının dahli var. Buna itiraz eden zaten yok. Eğer bu
yapı bir terör örgütüyse ve savcılar bunun adını böyle koyduysa yapılması gereken bellidir. Ayrıca
Digitürk özel bir teşebbüs. Aldığı karar son derece hukuki. Daha önce Savcı Serdar
Coşkun, Türksat’a bir yazı yazarak paralel televizyon kanallarının oradan çıkarılmasını istemişti.
Normalde Türksat’ın FETÖ propagandası yapan kanalları uydudan çıkartmalıydı. Umarım Digitürk’ten
sonra Türksat da beklemeden gerekeni yapar. Ulaştırma Bakanlığı savcılara kulak vermeli. Devlete ait
uydu, terör örgütünün kanallarını çıkarmıyorsa bu çok garip bir durumdur.”
Ben Türksat yayınlarını izleyen biriyim. Çünkü hala bu kurumun kanallarını izlemek zorunda
bırakıldım.
Ama bugüne kadar tek satır yazmadım.
Girişimlerim oldu günlerce.
İlk başlarda 50 ayrı kanalı olan Türksat sözleşmesine uymayan yönetimi uyardım defalarca.
Önce yabancı yayınlara el atıllar. BBC’nin her iki kanalını kapattılar. Hemen ardından CNN (ABD)
yayınına son verdiler.
Tüm dış kanallarla irtibatı kestiler.
“Ne oluyor?” diye aradım.
Aldığım yanıt hep aynı oldu:
“Sözleşmeleri biten tüm yayın kuruluşlarıyla ilişkiye son verdik. Yeni sözleşme imzalamadık”
Türksat yönetimi tırpanlamaya devam etti.
Daha sonra yerli ama iktidar ve hükümete yönelik eleştiri getiren, muhalefet edenlere sıra geldi.
Önce yerli ekonomi kanallarını susturdular.
CNN ve HaberTürk kurumlarının, ekonomik kanalları ekran karartmak zorunda bırakıldı.
Sonra Gülen Hareketine hizmet ettiği iddia edilen tüm yerli kanallar karartıldı.
Kala kala 50 kanaldan 25 kanal var sanırım.
Ben aylardır yeni bir kurum arıyordum.
Bu Digitürk skandalı patlak verdi.
Demek ki, savcılar veya Türksat yönetimi boş durmamış.
Önce Türksat’ın içini boşaltmışlar.
Bunu savcı mı yaptı, yönetim mi yaptı bilemem ama Star Gazetesinin tetikçisi Cem Küçük’ün dert
etmesine ve savcılara tavsiyelerde bulunmasına artık gerek yok.
Arkadaş sana sesleniyorum, içini rahat tut:
“Türksat işi tamam arkadaş, sen bu karartılan kanalları atlamışsın. Bu işi bitti. İktidarı ve AKP’yi
eleştiren tek kanal bile kalmadı. İktidarın ya da savcıların yarattıkları dikensiz gül bahçesi sana hayırlar
getirsin”
Bu ve buna benzer acımasız yasaklar nedeniyle benim TV seyretme alışkanlığım bitti sayılır.
Ben hala kendime uygun bir kurum bulabilmiş değilim.