Küçükkaya’nın kaleme aldığı mektubunun tamamı şöyle:
#ödevimiz nedir?
 
Bana gelen eleştirileri düşünüyorum son günlerde. ‘Sizin gibiler’ diye başlayan cümleleri…
Dün sabahki izleyenimin yazdığı gibi ‘Kaybetmeye mahkumsunuz’ diyenleri…
Gerçekten çok düşünüyorum. Sorguluyorum.
Gazetecilik nedir?, Gazetecinin ödevi nedir?, Toplum gazetecilerden ne bekler?.
Her mesleğin incelikleri vardır değil mi? Mesela bir doktora gittiniz. Hastasınız. Doktor size ‘iyisiniz’ derse ne olur?
Veya çocuğunuzun öğretmenine gittiniz. Bazı sorunlar var. Çocuk öğretmeninin ve sizin dikkatinizi çekmek istiyor. Öğretmen size ‘her şey yolunda’ dese ne olur?  
İşte böyle. Bütün meslek grupları için benzer örnekler verebilirim.
Gazeteci de topluma bakar. Gerçekleri arar. Aksaklıkları görür. Söylemesin mi? Sizi rahatlatmak için yalan mı söylesin?
Güç sahiplerini hep alkışlamasını mı istersiniz.? Emin olun bütün yöneticiler bunu bekler. Hoşlanırlar övülmekten. Hayatı boyunca iktidarı överek bir eli balda diğer eli yağda yaşayan gazeteciler var.
Doğrusu bu mu duru?
Bir de ‘satılmışsın’ diyenler var. Hiç anlamadığım budur. İçinde bulunduğumuz dönem, malum.
Herhalde iktidara yanaşanlar rahat ederler, ediyorlar değil mi? Böyle güçlü iktidarlar zamanında
tarafsızlık da neymiş. Kimisi dayak yer, kimisi cezaevine girer, hepsinin telefonu dinlenir, bazıları da çok daha ağır bedeller öder. Canından olanlar bile var.
Bir de şu tarafsızlık meselesi var. Bilinmelidir ki; hiçbir partiye üye değilim. Yakında değilim. Ben Atatürkçüyüm!
Şimdi samimiyetle sorarım beni eleştirenler söylesinler: #ödevimiz nedir?
Sizin adınıza konuşalım mı? Sizin için, halkın haber alma hakkını arayalım mı? Kamu çıkarını kovalayalım mı? Yoksa iktidarı pofpoflayalım mı?
Hangisi? Hangisi kolay?
Ve son bir soru:
Siz olsanız ne yapardınız?