Eski kuşağın anlata anlata bitiremediği Can Bartuları, Metin Oktayları, Yusuf Tunaoğluları varsa, benim kuşağın da Rıdvan Dilmen'i vardır. |
|
Akıl almaz gol ve asistleriyle "Şeytan" lakabı takılan Rıdvan Dilmen, neredeyse 10-20 metre önüne güya pas diye atılan bir topu "son çizgide" yakalar Aykut’a, Hasan’a "al da at" der gibisinden asist yapar ve tribünler ayaklanır! İkramda kusur edip de kendisinin filelere gönderdiği goller ise jenerikliktir. Altay’a attığı o gol hala unutulmuş değildir.
Fenerbahçeli Rıdvan Dilmen tarihe “Beşiktaşlı” olarak da geçebilirdi; eğer Mehmet Üstünkaya 20 milyon lira bonservisi çok görmeseydi. O parayı Boluspor'a Sarıyer verdi. Boğazın martılarının elinde iyice serpilen Rıdvan Dilmen, tarihe Galatasaraylı olarak da geçebilirdi; Ergun Gürsoy’a verdiği sözü tutabilseydi. Bugün hâlâ "Söz vermiştim, gitmeliydim" deme yürekliliğini gösterebiliyor; Şeytan..
Yeşil sahaların "futbol şeytanı" artık beyaz camın bir numaralı futbol yorumcusu. NTV’de buluşuyoruz Rıdvan Dilmen ile. "Geniş alanlar"ı seven Rıdvan Dilmen’in odasını yadırgıyorum, biraz küçük mü ne! Odada Lig TV sürekli açık. “Hemen hemen haftanın her günü maç var artık. Sıkılmıyor musunuz?” diyerek söyleşi için ısınma hareketlerine başlıyorum. “Evet. Eskiden İngiltere Süt Kupası maçlarını iple çekerdik. Şimdiyse.. Ama bana futboldan gına gelmez” diyor Dilmen.
Topu santra çizgisine koyup “Memleket futbolla yatıp kalkıyor ama tribünler boş değil mi” diyerek başlama vuruşunu yapıyorum. “Çünkü hiç pozitif bir şey konuşamıyoruz. 5-0’lık galibiyetin bile tadını çıkarttırmıyorlar ki” diyor Rıdvan Dilmen ve topu kapıp geçmişten bir anıyla atağını sonlandırıyor: “Bir Beşiktaş-Galatasaray maçında Simoviç penaltı kurtardı ama ertesi gün ‘Simoviç o penaltıda topu tutmalıydı. Topu kornere attı, tehlike oldu’ diye yazdılar ya.”
Susiç cafe'de oturup bekliyor
Rıdvan Dilmen, teknik direktörlerin kolay harcanmasına tepkili. “Zico, Gerets veya Tigana gitsin dediğin anda kulübün 5 milyon eurosu gidiyor” diyerek işin maliyetine de dikkat çekiyor. “Başarısız ise ne yapacaksınız?” diyerek bir kontra top atıyorum Şeytan Rıdvan’ın önüne. Dilmen de “Misal Nejat Biyediç çok iyi hoca. Geçen sene çalıştırdığı Diyarbakır küme düşüyordu. Süper Lig’in bitime birkaç hafta kala 2 Lig’deki Sakaryaspor’a gitti. Ve Sakaryaspor’u birinci lige çıkardı. Yani Biyediç’in bir takımı küme düştü diğeri Süper Lig’e çıktı 1 ay içinde. Bu teknik direktör şimdi başarılı mı başarısız mı” diyerek 'şeytani' bir sonuç çıkartıyor.
Savunmada kalıyorum. Şeytan yıpratıcı deparlarından birini daha atıyor: “1. Lig’de 10 antrenör dolaşıp duruyor. Saffet Susiç memleketinde cafede oturuyor. ‘Nasılsa biri gelir’ diye bekliyor. Ve ‘tak’ biri geliyor. Susiç biliyor ki Türkiye’de 300 bin doları duruyor. ‘Ben tatilime gideyim. Türkiye’ye gideceğim nasılsa’ diye düşünüyor.”
Kulüplerde rant yükseldi
Rıdvan Dilmen, topu iki sektirdikten sonra bana gollük bir pas atıyor: “Rant yükseldikçe antrenörler hafifliyor. Malatyaspor sezonu Levent Eriş ile açmış, sonra Hikmet Karaman’ı getirmiş. Şimdi ise Hayati Palancı ile devam ediyor. 3 ayda 3 hoca. Kulüplerin eskiden hiç gelirleri yoktu. Şimdi Fenerbahçe iddaadan ne kazanıyorsa Malatyaspor da o kadar kazanıyor. Eskiden bu kaynak yoktu. Bundan 3 yıl önce kulüplerde sık sık kongre oluyordu. Çünkü para yok. Şimdi aynı kulüplere bakın, başkanlar 2 yıldır orada. İddaa çıktığından beri oradalar. Kovsan gitmezler. Niye. Çünkü para geliyor. İşler kötü gidince ‘Ahmet sen git, Mehmet gel’ diyorlar. Çünkü o rant var. Artık eli kendi cebine gitmiyor nasılsa...”
Rıdvan Dilmen bu noktada yeşil sahalarda sıkça yaptığı gibi, 5. vitesteyken ani bir fren sonrası attığı klas bir pas misali bir laf ediyor: “İddaa'dan para gelmeye başladı, kongreler bitti, antrenörler gitti.”
Rıdvan Dilmen 1988-89 sezonunda penaltısız 19 gol atıp 40’a yakın asist yaptı. Fenerbahçe 103 gol ve 93 puanla şampiyon oldu. 103 gollü tarihi şampiyonluğun altında hoca olarak Veselenoviç’in adı yazılıydı. Ama biz onu “Veysel” olarak çağırıyorduk. Bazıları bu samimiyetin dozajını kaçırıyordu: Güya, özellikle de Kuzey Kıbrıs’taki kamplarda Veysel hoca ve futbolcular oturup “pişti” oynuyormuş. Rıdvan Dilmen bu ulu orta topa sert giriyor: “Yani Veselonoviç pazar maçtan sonra ‘Beyler siz gezin kumarhaneye gidin' mi diyordu. Bunlar ayıp iftiralar.”
Tepeden tırnağa torpil var
“Bir takımı çalışt
ırmak için meziyet yeter mi” diyerek hesapta Şeytan Rıdvan’a çalım atmaya kalkıyorum. Ama o yaptığı hamle ile futbol dünyasında “ne çalımlar atıldığını” bir güzel ortaya döküyor: “En üstteki yerden en dibe kadar siyasi torpil var. Türkiye’de aklına gelebilecek neresi varsa, milli takımlar da dahil olmak üzere. Milli takımından Şırnak’a kadar siyasi müdahale var. Milletvekili arıyor, bakan arıyor. En az 3-5 tane bakan arıyor. Şu milli takımda alt kadrolar için antrenörlük yapmak için inanılmayacak insanlara gidenler var, inanamayacağın.”
Serbest vuruş kazanan takım futbolcusu rahatlığıyla bir şut çekiyorum: “Fenerbahçeli olan Başbakan Tayip Erdoğan’ın Fenerbahçe’ye bir katkısı var mı?”
“Başbakanımızın Fenerbahçeliliğini Fenerbahçeye avantaj sağlayarak şekilde kullandığını sanmıyorum” diyerek, benim şutumu önce kornere atıyor Rıdvan Dilmen. Köşe vuruşundan gelen topu ise “Fenerbahçe’nin alışveriş merkezi yapmak istediği bir Kenan Evren Lisesi dosyası var. Kulüp bundan red yanıtı alıyor. Şimdi Başbakan’ın böyle bir şeyi olmuş olsa belki de bunu dikte de edebilir. ‘Ya bunu böyle yapın da’ diyebilir. Ama Fenerbahçe’nin dosyası hâlâ geçmiyor. Gündemde Galatasaray’ın Seyrantepe Projesi var. Nihat Özdemir diyor ki ‘Devlet niye 85 milyon dolar veriyor’. Hani nerede Tayip Erdoğan, Fenerbahçeli değil mi?” diyerek uzaklaştırıyor Dilmen. Ama bir ara pası vermekten de geri kalmıyor: “Benim futbolculuğumda siyasetin bugünkü kadar etkisi yoktu."
Şeytan Rıdvan’ın Aykut'la, Oğuz'la ve diğerleriyle “omuz omuza mücadelesi” kesik kesik oldu. Tişörtünü sıyırıp omzunu gösteriyor. Koca bir ameliyat izi. Gözümün önüne sahalara bir an an önce dönmek istediği günler gelince içim burkuluyor. “13 ameliyatla dünya rekoru bende” diyerek duran oyunu başlatıyor tekrar. Ve atağını sürdürüyor: “Allah var yukarıda; ilk 6-7 ameliyat sonrası çok iyi çalıştım. 13. ameliyattan sonra da çok iyi çalıştım. Ama 7-13 arasında hem psikolojik hem de fizik olarak çok yıpranmıştım. Çünkü herkes üzerime geliyordu oyna diye. Doktor 3 ay sonra oynarsın diyordu ben 1 ay sonra oynuyordum. Sahalar da kötüydü o zaman, keçi yürüse menüsküs olurdu. Farklı olan bir şey da ha var: Şimdiki Rıdvan’ın kafası yoktu o zaman."
Korsan köşesi bile çıktı
Futbol maçlarını izleyenler üstüne bir de Rıdvan Dilmen yorumu almadan yastığa baş koymaz oldu. Öyle ki gazeteler onun TV yorumunu alıp “köşe yazısı” havasıyla okuyucularına sunuyor. Dilmen bu nedenle Milliyet'teki köşesinde “Başka yerde şubemiz yoktur” diye bir yazı bile yazdı. “Nasıl hazırlanıyorsunuz?” diyerek Dilmen'den kendisini "yorum"lamasını istiyorum: “Bu işe Şansal Büyüka ile başladım. ‘Şöyle dur yayında, maç başlayınca 10 dakika yorum yapma’ diyerek öğüt verirdi. Doğruluğunu bugün görüyorum: Yorumcu daha 54. saniyede ‘Evet şu takım iyi başladı maça’ diyor.”
Dilmen, kendi deyimiyle NTV’de bir memur gibi mesai yapıyor: “Her gün saat 9.30’da buraya geliyorum. Sabah Güntekin ile Chelsea’yi konuştuk. Dedi ki Chelsea’nın 2 kalecisi de sakat. Bu bir bilgidir. Fuat Akdağ ile sohbet ediyoruz. ’Acaba Tuncay sakat mı?’ diyorum ve gidip antrenmanı izliyorum. Galatasaray antrenmanına da gidiyorum.”
Terim ile birbirimize kırıldık
Fatih Terim Milli Takım’ın başına geldiğinde Dilmen’i de A Ümit Milli Takım’ın başına geçeğini açıklamıştı. Fakat ekip açıklandığında Dilmen'in adı yoktu. Dilmen, Milliyet’teki köşesinde bu duruma özel hayatına dair bazı dosyaların neden olduğunu yazdı. “Ben olsam Terim'e kırgın olurdum” diyerek sıkı bir markaj yapıyorum Rıdvan Dilmen’e. “Kırgın değilim. Fatih Hoca ile 15 gün önce görüştüm. Aramıştı görüşelim diye. O bana, ben de ona kırgınlığımızı anlattık. Terim, abi gibi gördüğüm biri. O yüzden üzüldüm. Başka biri olsaydı belki ‘ne yapayım’ der geçerdim. 20 yıldır Terim’in bir kardeşi olarak bu tür davranışlarına üzüldüm. Bunu da kendisine söyledim. Gazetede de yazdım. Belki bu doğru değildi. Fatih Hoca da kendisine ait bir şeyler söyledi. O Allah, Fatih Hoca ve benim aramda. O da bana gazetede yazdığım yazı nedeniyle çok kırıldığını söyledi. Yanaklarımı öptü, ıhlamurumu içti. Hocayla biraz farklı diyalogum var."