Sözüm, yine size...
MUSTAFA MUTLU
Dün; ülkedeki inanılmaz olaylar karşısında bile susmaya devam ettiğiniz için sizi eleştirmiştim...
“Bu kadar tembel olmayın, teröre karşı dik bir duruş sergileyen İspanyol halkından ders alın” demiştim...
Bazılarınız telefon edip sordu:
“İspanyol halkı ne yapmıştı?”
Ben size ne diyeyim!
***
Dünkü şehit cenazelerinde “ağlayan anaları” izlerken, basit bir sorunun yanıtını aramaya çalıştım:
“Demokrasilerde vatandaşlara düşen görev, sandık başına gidip oy kullanmaktan ibaret midir?”
Eğer öyleyse sorun yok:
Bunu çok iyi yapan ülkelerin başında geliyoruz...
En düşük katılımlı seçimlerde bile, seçme hakkı olan vatandaşların yüzde 70’i bu görevini yerine getiriyor çünkü!
Peki; “gerçek demokrasiler” de vatandaşlar oylarını verip, istediği partiyi iktidara getirdikten sonra, kenara çekilir mi?
***
Bizim ülkemizi düşünün:
Adayların tamamına yakını parti genel başkanları ya da birkaç üst düzey yönetici tarafından belirleniyor...
Milletvekili olmak isteyenlerin yüzde 90’ının amacı, “yargılanmaktan kurtulmak”, “iş takip ederek cukka doldurmak”, “işsiz kalmışken, hatırı sayılır bir maaşa kavuşmak”, “anayasaya aykırı düşüncelerine yasal zemin yaratmak...”
Oyların yüzde 47’sini alan iktidar, Meclis’teki sandalyelerin üçte ikisine hâkim...
Böyle bir demokraside, 4-5 yılda bir sandık başına giden vatandaş, görevini yapmış sayılır mı?
***
“Sayılır” diyorsanız, ülkemizdeki “kıytırık demokrasi” size fazla bile; alın tepe tepe kullanın...
Aman dikkat edin de 4-5 yılda bir sandığa giderken ayakkabılarınızı eskitmeyin!
***
“Sayılmaz” diyenlerdenseniz... O zaman gerçek “vatandaş” gibi davranın!
Beş yılda bir verdiğiniz oya “sadık” kalmak uğruna, kendi çocuklarınızın geleceğine ihanet etmeyin!
Taraftar değil, vatandaş olduğunuzun farkına varın...
“Ekonomi iyiye gidiyor, istikrar bozulmasın” diye oy verdiğiniz kişiler, ülkeyi bölünmeye götürüyorsa...
Sokaklarda huzur içinde dolaşamıyorsanız...
Atatürk’ün adını bile anmaktan korkar hale gelmişseniz...
Gerçek aydınlar, yazarlar, terörle mücadele etmiş güvenlik görevlileri, hâkimler, subaylar; terörist örgüt militanlarının “gizli tanık” sıfatıyla verdiği ifadeler yüzünden bedel ödüyorsa...
Tek güvencemiz olan “hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığı” ilkesi rafa kaldırılıyorsa...
“Demokratikleşme” adı altında faşizan düzenlemeler yasalaşıyorsa...
“Milli Birlik Projesi” görünümünde “etnik kökene dayalı siyaset” yapılıyorsa...
Düne kadar kardeşçe yaşayanlar, bugün etnik kökenleri yüzünden birbirini boğma noktasına getiriliyorsa...
Kendisini “terörle kardeş” ilan eden partinin kapatılması için açılan dava bile, ekranlara çıkan ikiyüzlü ve çıkarcı sözde “aydınlar” tarafından baskı altına alınıyorsa...
Yüce Mahkeme’nin “hukuk kurallarına göre” değil de “siyasi durum gözetilerek” karar vermesi; alçakça istenebiliyorsa...
Tek suçu belediye otobüsüne binmek olan genç kızın yakınları, bu durumda bile konuşmaktan korkuyorsa...
Bilgisayardan otuz kez silinen kayıtları bulmakla övünen, hepimizi tuvalette bile izleyecek güce sahip olan devlet, ülkenin tam göbeğindeki bir ilde, 7 askerimizi şehit eden katillere dair en ufak bir ipucu bile bulamıyorsa...
Ülke; Ankara’dan değil de binlerce kilometre uzaktan yönetiliyorsa...
Oy verdiğiniz kişiler; tüm bu sorunlarla uğraşmaktansa, birkaç gazeteciye hakaret etmeyi “iktidar olmak” zannediyorsa...
Her sabaha bir başka “kara haber”le uyanıyorsanız...
Ve siz...
4-5 yılda bir sandık başına gitmekle vatandaş olunabileceğine hâlâ inanıyorsanız...
Derin bir soluk alın ve söyleyin:
Beyninizi 4-5 yıllığına satmak için, ne kadar rüşvet alıyorsunuz?
***
“Hayır... Ben onlardan değilim... Vatandaşlığımın bilincindeyim” diyenlerdenseniz... O zaman; nerelerdesiniz?
Sesinizin, soluğunuzun çıkması için, daha ne kadar aşağılanmayı bekliyorsunuz?
*****
GÜNÜN SORUSU
Türk yazarlarıyla durmadan kavga eden En Büyük Devlet Büyüğü, bu kez ABD’de kendisini eleştiren yazarlara giydirmiş...
Sorum o yabancı yazarlara:
Halimizi şimdi anladınız mı?