Barış için Akademisyenler Grubu, “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlığıyla yayımladığı metinde, Türkiye’nin kendi hukukunu ve taraf olduğu uluslararası anlaşmaların kurallarını ihlal ettiğini belirterek, Doğu ve Güneydoğu illerindeki “ablukanın” bir an önce son bulmasını istemişti. Bildiride imzası olan akademisyenleri eleştiren Erdoğan, şöyle konuştu:
“Kendilerine güya akademisyen ve araştırmacı unvanı yakıştırmış bir güruh çıkıyor, terör örgütünün eylemlerine karşı vatandaşlarını, topraklarını savunan devletimize dil uzatıyor. Neymiş, hak ve özgürlükler ihlal ediliyormuş. Evet, terör örgütünün eylemleri yüzünden bölgede yaşayan milyonlarca vatandaşımızın hak ve özgürlükleri ihlal ediliyor. Ama bu ihlali yapan devlet değil, terör örgütünün ta kendisidir. Sokakları kazıp hendeklerle kapatan terör örgütüdür. Yollara, köprülere bombalar döşeyerek insanların seyahat özgürlüğünü engelleyen terör örgütüdür. Evlerin duvarlarını delip tüneller açarak vatandaşların hak ve özgürlüklerini ihlal eden terör örgütüdür. Tüm bu gerçeklere rağmen, kendilerine akademisyen diyen güruh, bildiri yayımlayıp devleti suçluyor. Sadece bununla da kalmıyor, gelişmeleri takip etmek üzere yabancıları ülkemize davet ediyorlar. Bunun adı müstemleke zihniyetidir, bunun adı mandacılıktır. Türkiye, bu zihniyetin ihanetiyle 100 yıl önce de karşılaştı. O zaman da bu ülkeyi ancak yabancıların düzeltebileceğine inanan ve kendilerine yine aydın diyen mandacı bir güruh vardı. Milletimiz Kurtuluş Savaşı’nı zaferle sonuçlandırıp bunlara hak ettiği cevabı vermişti. Bugün de üstelik çoğu maaşını devletten alan, cebinde bu devletin kimliğini taşıyan ülke ortalamasının oldukça üzerinde bir refah seviyesine sahip sözde aydınların ihanetiyle karşı karşıyayız.”
-“TÜRKİYE’DE KÜRT SORUNU DİYE BİR MESELE YOKTUR”-
Tüm Türkiye’ye ve dünyaya seslendiğini söyleyen Erdoğan, şöyle devam etti:
“Türkiye’nin Kürt vatandaşlarıyla hiçbir sorunu yoktur, yani Türkiye’de Kürt sorunu diye bir mesele yoktur. Her kesim gibi, Kürt kardeşlerimizin kendilerine, yaşadıkları yerlere mahsus sıkıntıları olabilir. Bunları oturur, kendileriyle konuşur, çözeriz. Biz, Güneydoğu ve Doğu’ya batıda ne varsa taşımış, götürmüş bir iktidarız. Bugün Türkiye’nin sorunu, terör sorunudur, Kürt sorunu değildir. Ama bu aydın müsveddeleri kalkıp devletin bir katliam yaptığından bahsediyor. Ey aydın müsveddeleri, siz karanlıksınız, aydın falan değilsiniz. Sizler ne Güneydoğu’yu ne Doğu’yu, buraların adresini bilemeyecek kadar karanlıksınız ve cahilsiniz. Ama oraları bizler kendi evimizin yolu gibi çok iyi biliriz. Sözde akademisyenler bildirisine imza atan, isimleri bizden ama zihinleri bize yabancı tipleri bir kenara bırakıyorum. Sizden de bu konuda özellikle bir gayret istiyorum; bu şekilde düşünen yabancı akademisyenlere bir teklifim var. Ben kendilerini Türkiye’ye davet ediyorum. Buyursunlar, Türkiye’ye gelsinler. Öyle kuru kuruya imza atmakla olmaz. A’dan Z’ye bütün bu bölgelerde ne oluyor, ne bitiyor, bunları biz kendilerine anlatmaya hazırız. Türkiye’deki sorun devlet tarafından hukukun çiğnenmesi mi, yoksa terör örgütünün vatandaşların hak ve özgürlüklerini gasp etmesi mi olduğunu gelsinler, kendi gözleriyle görsünler. Mesela, ABD Büyükelçimiz, daha önce de Türkiye’nin terör örgütüne yönelik operasyonlarıyla ilgili açıklama yapan Chomsky’i davet etsin, kendisini bölgede misafir edelim. Gerçekleri bu akademisyen sıfatlı, 5. kol elemanları aracılığıyla değil, kendi gözleriyle görsün. Diğer ülkelerde bu şekilde düşünen gönlü ve zihni açık akademisyenleri de çağıralım. Ülkemize gelsinler, bölgeyi gezdirelim. Dünya kamuoyuna gerçekleri bu şekilde çok daha doğru aktarabileceğimize inanıyorum. Bu konuda ya devletin yanında olursunuz ya da teröristin ve terör örgütünün yanında olursunuz. Güvenlik güçlerimizin bölgede yürüttükleri operasyonlar, her şeyden önce Kürt kardeşlerimizin hayatını güvence altına alma amacına yöneliktir. Ne bölücü terör örgütü ne onun güdümündeki parti ne aynı çizgide duran sözde STK’lar ne de işte bu son bildiride olduğu gibi, kendilerine akademisyen diyen güruh türünden kesimler, Türkiye’nin muhatabı değildir, olmayacaklardır. Bizim için terör örgütü mensupları neyse, onların ağzıyla konuşanlar da aynıdır. Türkiye, son terörist silahını bırakana, terör örgütü tamamen çökertilene kadar bu mücadeleyi sürdürecektir. Bizim bu sözde akademisyenlerden izin alacak halimiz yok. Bunu herkesin çok iyi bilmesi lazım. Bunların haddini de bilmesi lazım. Buradan hükümetimize, bakanlıklarımıza, ilgili tüm kurumlarımıza çağrıda bulunuyorum; bu devletin ekmeğini yiyip de düşmanlık eden herkes en kısa sürede hak ettiği cezaya çarptırılmalıdır. Ne okulda, ne hastanede, ne adliyede, ne emniyette, ne maliyede, ne tarımda, hiçbir kurumumuzda ülkesinin bütünlüğüne, birliğine karşı tavır içinde olan kamu çalışanı olamaz. Böyle bir duruma kesinlikle müsaade edemeyiz. Tüm ilgili kurumlarımızı bu konuda hassas olmaya ve görevlerini yerine getirmeye davet ediyorum.”
-“KRİZLER, GÜNLÜK HAYATIN BİR PARÇASI HALİNE DÖNÜŞTÜ”-
Bu seneki Büyükelçiler Konferansı’nın temasının “Kriz Yönetimi/İnsani Çözümler” olarak belirlenmesini “isabetli bulduğunu” kaydeden Erdoğan, şunları ekledi:
“Krizler, dünyanın her yerinde günlük hayatın bir parçası haline dönüştü. Bu durum, insani yaklaşımlar ve inisiyatiflere duyulan ihtiyaçları daha da arttırıyor. Ülkemiz bir yandan kendi sorunlarımızla mücadele ederken diğer yandan da çevredeki insani krizler karşısında ilkeli bir tavır ortaya koymanın çabası içerisindedir. Bölgemizde yaşanan hadiseler karşısında, ülkemizin tavrı, diğer devletlerden farklıdır, farklı olmak zorundadır. Bizim asırlar boyu birlikte yaşadığımız, ortak tarih, kültür ve medeniyet değerlerine sahip olduğumuz kardeşlerimize karşı sorumluluklarımız var. Bizim bölgeye bakışımız asla ekonomik, askeri, jeopolitik çıkarlar ya da güncel gelişmelerle sınırlı olamaz. Bizim için insani değerleri savunmak herhangi bir politikanın kılıfı değildir. Bu tavır, binlerce yıllık devlet geleneğimizin gereğidir; çünkü Afrika’da açlıktan bir deri bir kemik kalmış çocuğa baktığımızda biz, kendi evladımızı görürüz. Böyle bir empatiyle meseleye yaklaşırız.” (ANKA/SON)