RÖPORTAJ: ARDAN ZENTÜRK
Türkiye’nin penceresinden gelişmeler nasıl görünüyor?
Türkiye’nin Libya’daki temel ilkeleri ile Tunus, Mısır, Bahreyn ve Yemen’deki temel ilkeleri arasında hiçbir fark yoktur. İnsan hakları, demokratikleşme, şeffaflık ve iyi yönetim... Aslında bunlar, bölgemizin de değerleridir. Hazreti Ömer’in adalet anlayışı her zaman anlatılır da, bu değerlerin modern yönetim anlayışına ve modern siyasete yansıtılması nedense pek yapılmaz. Bütün bu değerlerin ulaşılmasında önemli olan değişim sürecini yakalamaktır. Değişim ise gerekli olan özgüvendir.
Bununla birlikte bölgemizdeki bütün ülkelerin kendine has nitelikleri var. Tunus gibi, şehirleşme oranı, orta sınıfı, eğitim oranı yüksek bir ülkenin yanında Libya ve Yemen gibi daha geleneksel yapıların sürdüğü, aşiret ilişkilerinin sürdüğü ülkeleri; Mısır gibi güçlü ve köklü devlet kurumların çok önceden oluştuğu ülkeleri farklı değerlendirmek lazım.
Pekiyi, ne oldu da, bu çabalar sürerken kendimizi bir anda askeri hesaplaşmayla yüzyüze bulduk?
BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı 1973 sayılı karara kadar ne yazık ki, ateşkes temin edilemedi. Biz karara, sivil kayıplarını önleyici ve çatışmaları durduracak nitelikte bulduğumuz için destek verdik. Karar çıkmadan bir gün önce 16 Mart’ta Libya muhalefeti olan Ulusal Konsey üyelerini Ankara’ya getirttik, görüştük. Aynı zamanda Başbakan Bağdadi ile de temas sürüyordu. Ancak, her iki tarafla detaylı bir çalışma imkanı bulamadan Kaddafi güçleri Bingazi’ye saldırılarını artırdı. Bu büyük bir hataydı. Buna paralel Paris toplantısı yapıldı. Ve uluslararası operasyon başladı.
Her koalisyon kuran vurursa...
Operasyon sonrasında Türkiye’nin tutumu net olarak nedir?
Bizim ilkesel duruşumuz açık; sivil kayıpları engelleyici her türlü teşebbüsün içindeyiz. BMGK kararıyla yapılacak uluslararası operasyonların yöntemi de hedefi de açık olmalıdır dedik. Bir koalisyon oluşturulacaksa bu BM tarafından koordine edilmelidir. BM Genel Sekreteri toplantı çağrısı yapmalıdır. O yüzden Paris toplantısının yapılış biçimi uluslararası hukuk normlarına ve teamüllerine aykırıdır. Bir grup ülkenin BM kararını kendilerine göre yorumlayarak, herhangi bir ülkeye askeri müdahalede bulunması düşünülemez. Eğer kendi aralarında koalisyon kurmuş devletlerin, hedefledikleri ülkelere müdahalesinin yolu açılırsa, gelecekte mesela Ortadoğu’da çok sıkıntılı dönemler yaşayabiliriz.
Bunlar Sarkozy’nin şov merakından mı kaynaklanıyor?
Ben başka bir lider hakkında uzun bir değerlendirme yapmak istemem ama Sarkozy’nin her şeyi bir güç gösterisine dönüştürmüş olmasının sonuçları var. ‘Batılı güçler’ gibi kavramlar, belli ülkeleri çağırarak toplantılar düzenlemek ve tek başına açıklamalar yaparak müdahaleyi tek bir devletin harekatı göstermesiyle, insani amaçlı olması gereken operasyon güç gösterisine dönüşmeye başladı.
Burada iki kaygımız var: Birincisi, “uluslararası toplumun güven kaybetmesi ve gelecekte bu tür uluslararası operasyonların yapılamaz hale gelmesi”. Ki böyle bir durum başladı bile. İkincisi, “Ortadoğu’da haklı taleplerle başlayan değişim sürecinin bu tür olayların gölgesinde kalması ve toplumsal meşruiyetini kaybetmesi.”
Bu askeri müdahaleden sonra değişimin aktörleri bir dış müdahalenin araçları gibi görülebilecekler. Bu kaygımızı, NATO dahil, bütün uluslararası zeminlere taşıdık.
Fransa dünyayla kriz yaşıyor
Türkiye’nin bu sürece katkısı nasıl olacak?
Tabii ki bu ilkeler doğrultusunda katkılarımız olacaktır. Birincisi sivillere yardımların güvenlikli olarak ulaştırılmasıdır. İkincisi silah ambargosunun etkin denetimidir. Bölgeye silah akışı devam ederse olayların önünü almamız mümkün olmayacaktır.
Bingazi’deki direnişçiler sizi dinliyorlar mı?
Bingazi başkonsolosumuz çalışmalarını titizle sürdürüyor. Bize karşı son derece saygılılar. Gereken bütün mesajları iletiyoruz. Tabii ki, bölgede barışçı bir süreç işlerse, zaman içinde silahlı direniş için bir neden kalmayacaktır.
Türkiye ile Fransa bir kriz yaşıyor mu?
O kriz Türkiye ile Fransa arasında değil, Fransa ile uluslararası toplum ve uluslararası teamüller arasında bir kriz.
Türkiye hatırına serbest bırakıldılar
Batı ile Arap dünyası arasında sıkışmış olduğunuz söyleniyor.
Böyle bir şey söz konusu değil. Batı tarafında ne tür bir sıkışıklık olabilir? İngiliz ve Amerikalı meslektaşlarım Paris toplantısından hemen sonra beni aradılar, İngiltere Başbakanı ve Amerikan Başkanı da Başbakan ile uzun telefon görüşmeleri yaptı. Ayrıca Trablus’da halen İngiltere, Amerika, İtalya ve Avustralya’nın haklarını biz temsil ediyoruz. Guardian, New York Times ve BBC muhabirlerini de Libya’dan biz çıkardık. Onların “Türkiye’nin hatırına” serbest bırakıldığı da Libya makamları tarafından resmen belgelendi. Doğu ile de hiçbir sıkıntımız yok, Türkiye’nin pozisyonu çok iyi anlaşılıyor.
Libya’da işlerin daha da kontrolden çıkmaması için Türkiye’ye nasıl bir rol biçiyorsunuz?
Bu aşamada, dağınıklık gösteren bu tabloyu derleyip toparlama görevimiz var. Bunu yapamazsak büyük sorun yaşarız. Öncelikle alandaki bütün taraflar ile görüşmeleri kesmeden sürdürmek lazım. İkincisi BMGK kararının ana hedefine, yani insani amacına döndürülmesi için çalışıyoruz. NATO’nun pazar günkü toplantısında Paris toplantısını ve müdahalenin hangi zeminde yapıldığını sorguladık. Şimdi BM kararının NATO bünyesinde daha derli toplu ve ilkelere dayalı bir şekilde yürütülüp yürütülemeyeceğini konuşuyoruz. NATO bunu sağlar. Çünkü NATO, hiçbir devletin ve liderin kontrolünde olmayan bir ittifaktır. Ama bu çalışmalara mutlaka Arap Birliği ve Afrika Birliği’nin, diğer bölgesel örgütlerin de katılımı sağlanmalı.24 MART 20111/STAR