TBMM Genel Kurulu'nda bakanlığının bütçesi üzerinde
milletvekillerinin soru ve eleştirilerini yanıtlayan Çiçek, son
zamanlarda yargıyla ilgili konuşmaların dozunun kaçtığını, bunlara
karşı yargının sessiz kalmasından 'suçlamaları kabul ettiği'
sonucuna varılmaması gerektiğini söyledi.
Son günlerde tartışmalara cevap olarak, Anayasa'nın 'mahkemelerin
bağımsızlığı' başlıklı 138. maddesini okuyan Çiçek, sözlerine şöyle
devam etti:
'Bu kadar açık hükümler karşısında bu ülkede 2 ayda olup
bitenlere bakın. Türkiye'de herhangi bir ihtilaf yargının önüne
geldiği zaman, dava açılıp açılmaması, tutuklama, tahliye, davayla
ilgili mahkumiyet veya beraat kararı verilmesi, doğrudan doğruya yargı
yetkisiyle ilgilidir. Eğer bunlar yargı yetkisinin kullanılması
değilse, nedir yargı yetkisinin kullanılması? Son zamanlarda herkes,
belli davalar sebebiyle, kendisini hakimin savcının yerine koydu,
beraat ettirdi, mahkum ettirdi, sanıkları buldu. Eğer bu böyle
olacaksa, daha dosya bilinmeden, içeriğinde ne var bilinmeden hükümler
verilecek, sanıklar mahkum hale getirilecek, tahliyeler, mahkumiyetler
gerçekleşecekse Adalet Bakanlığı'na, hakim ve savcıya, yargı
teşkilatına ne gerek var? Maşallah herkes, her mesleğin mensubu
kendisiyle ilgili aklamayı, mahkumiyetleri yapıyor, kararları da
veriyor. Geriye dönük olarak da yargı bunları onaylarsa görevini
yapmış oluyor, onlar gibi karar vermezse yargı gereğini yapmamış
oluyor. Bu çelişkileri her gün yaşıyoruz. Bir şey oluyor 'bravo
yargıya, hukuk, demokrasi ders verdi' deniyor, başka zaman da 'tu
kaka, böyle hukuk olur mu?', Böyle değerlendirme olur mu?'
-'BİZİMKİ MÜSTEMLEKE YARGISI DEĞİL'-
Yargıya müdahale boyutunun giderek Türkiye sınırlarını aştığını
belirten Çiçek, 'Bir dava açılıyor, 2 gün içerisinde karar vermesi
isteniyor. Suçta kullanılan bir tabancanın otomatik mi, yarı otomatik
mi olduğunu Belçika yargısı 2 yıldır karar veremedi. Onlarınki
yargıysa, bizimki de yargıdır, bizimki müstemleke yargısı değil'
dedi.
Yargının da her kurum gibi hata yapabileceğini vurgulayan Çiçek,
'Biz, yargının hatasını ne savunuruz ne de onu örtbas etme niyeti
içine gireriz. O bizatihi yargıya en büyük kötülük olur. Yargı
bağımsızlığını, hakim teminatını sağlamak hem bizim görevimizdir hem
bu görevi yapanların, yaptıkları görevin ne kadar kutsi olduğunu
bilerek, o dikkat içinde çaba göstermeleri lazım. Bilmeleri lazım ki
yaptıkları her iş ülkede tartışma konusu olabilecektir bundan sonra.
Bunu eleştiri içinde tutmak ayrıdır, ama bu ülkenin içişlerine
müdahale tarzında işi bu noktalara getirmek ayrıdır' diye konuştu.
Türkiye'nin başka ülkelerden istediği teröristler olduğunu anlatan
Bakan Çiçek, ad vermeden Fehriye Erdal ile ilgili iade talebine işaret
ederek, 'Burada hayatını kaybedenler, oranın yargısı için birşey
ifade etmiyor. Ne karar verilecek bilemiyoruz. Muhtemelen olumsuz
karar verecekler. Yani Türkiye'nin iadesi noktasında karar
vermeyecekler' dedi.
Başka ülkeden terör örgütünün yöneticisinin iadesini
istediklerini, 'yargı bağımsızdır, karışamayız' yanıtı aldıklarını
kaydeden Çiçek, şöyle konuştu:
'Sizin yaptığınız ne? Yargının işine karışmanın ötesinde ne anlam
ifade ediyor? Bu ülkede yargı bağımsızlığı adına çok şey söylendi,
büyük laflar edildi ama son 2 aydan beri yaşanan olayları yargı
bağımsızlığıyla bağdaştırmak mümkün değil. Herkes konuşuyor. Bu
dönemde konuşması gerekenler de maalesef susuyor. O da dikkat çeken
husustur. Yargı, yaptığı yargılamada hata yapıyorsa bunu düzeltmek
yine yargı yoluyladır, miting, protestolarla değil. CMK'da itiraz
yolları var. Bu da olmuyorsa AİHM gibi süreç var. Ama öyle bir noktaya
getirildi ki terazinin bir tarafına yargı oturtuldu, diğer tarafına
başka kesimler oturtuldu. Birisi vicdandan, insaftan yana, yargı ise
insafsızlığı, kanunsuzluğu, kuralsızlığı temsil ediyor noktasına
getiriliyor. Bu doğru değildir.'
-ORHAN PAMUK DAVASI-
Çiçek, isim vermeden Yazar Orhan Pamuk davasıyla ilgili şu
değerlendirmede bulundu:
'Bir bardak suda fırtına koparılmasaydı, fırsatçılık
yapılmasaydı, bu davalar üzerinden siyaset yapılmasaydı, muhalefet
yapılmasaydı, başka tür hesaplarla yaklaşım söz konusu olmasaydı,
dosyanın içeriği bilinerek meseleye bakılabilseydi bugünkü sıkıntılar
da olmazdı. Bu konuyu gündeme getiren Hükümet veya sizler değil.
Filanca yerde bir mülakat, basın tarafından gündeme geliyor. Yazılıp
çizilmelerden sonra bir takım insanlar, Türkiye'nin muhtelif
yerlerinden savcılıklara başvurmuşlar. İki yerden takipsizlik kararı
verilmiş. Sanki bu takipsizlik kararlarını verenler bu ülkenin
yargısı, bu ülkenin savcıları değilmiş gibi, bu kararlar yok
farzedilerek ta Brüksellerden açıklama yapılıyor. İki karar var; biri
basın açısından zamanaşımı dolduğu, diğeri gerekli savunmayı aldıktan
ve bakanlığa sorduktan ve yanıt aldıktan sonra 'eleştiri sınırı içinde
kalıyor, dava açmaya gerek yok' deyip takipsizlik kararı veriyor.
Bir başka yerde de bir başka vatandaş grubunun açtığı dava
sebebiyle bugün tartışılan konu gündeme geliyor. Bize tekrar sormuş.
Bugün dokuza yirmi kala geldi. Üniversitelerden de bilim adamlarını
davet ediyoruz, görüşlerini alıyoruz. Burada bir ihmal sözkonusu
değil. Dava, 30 Haziran'da açılıyorsa, biz zaten 8 Haziran itibarıyla,
'1 Haziran'da yeni yasalar yürürlüğe giriyor' demişiz.
Yazı bize 31 Mayıs akşamı gelmiş. Ertesi gün 1 Haziran'da yeni CMK
yürürlüğe giriyor. Usul hükmüdür, yeni düzenlemelere göre, artık
'Adalet bakanlığının izni gerekmiyor, siz bakın gereği neyse onu
takdir edin' diyoruz. Cevap vermeyerek işin bu noktaya gelinmesi
arzumuz, asla sözkonusu değil. Bu varken mahkeme neden dolayı ihtiyaç
duymuş? Şimdi dosya gelmiştir, bakacağız inceleyip karar vereceğiz.'
-'ÇELİŞKİYİ EN ÇOK AB YAPIYOR'-
Bakan Çiçek, Adnan Hoca davasında zamanaşımı ile ilgili iddialara
yanıt verirken de, 'Eğer burada bu kararı verenlerin hukuki
sorumluluğu varsa, gereğini yapmada bundan sonraki işlemi
başlatacağız. Geçen yıl zamanaşımı, en çok suiistimal edilen konuların
başında geliyordu. Bazı dosyalar sebebiyle bekletilip, zamanaşımı
dolmasına 1 ay kala yargının önüne gönderildiğini gördük. 1 ay kala
savcının onu araştırması, gereken işlemi yapması imkansızdır. Tüm
savcılıkların zamanaşımı konusunda dikkatini çekerek hassas olmalarını
istedim' dedi.
Bazı durumlarda Adalet Bakanı'ndan bu işlere müdahale etmesinin
istendiğini, ancak buna karşılık, 'adalete siyaset karışmasın'
denildiğine işaret eden Çiçek, 'Bu çelişkiyi en çok AB yapıyor'
dedi.
Çiçek, şunları kaydetti:
'İlerleme Raporu'nda önemli tespitler var. Tarama sürecinde
yargının tam bağımsızlığı adına 'şunlar, şunlar olmasın' diyor. Ama
somut olaya geldiğinde Hükümet ve bakandan müdahale edip, karar
vermesi isteniyor. Görüşmelerde bunu dile getirdik; 'yargıya müdahale
etmeyin' demişiz. 'Filanca niye tutuklu, niye tahliye etmiyorsunuz?'
Biz bunları yaşadık. Altında yatan ne? Kim tahliye ettirecek?
Cezaevinin anahtarı bende mi? Olması doğru mu? Bazı suçlara karıştığı
iddia edilen kişileri istiyoruz. 4-5 yıl o ülkede top gibi geziyor.
Bir gecede ilham gelir, sabahleyin 'gelin alın' derler. Bu iş bu kadar
kolaysa 4 senedir niye top gezdirdiniz?
Bakınız Roj TV, terör örgütüne resmen destek veriyor. Med TV,
İngiltere'de kapatılıyor. Sabahtan akşama terörle mücadele diyoruz.
Roj TV'yi kapatmamak adına 'karışmam, yetkim yok' deniyor. Ama
Türkiye'de somut davaya gelince, her türlü saygı ölçüsünü aşarcasına
ve ülkenin kurumlarına, en başka TSK olmak üzere hiçbir zaman
hakketmediği, uygun olmayan ifadelerle Türk yargısının işine karışma
gayreti içinde oluyorlar. Eğer bu yaptıklarınız doğruysa, İlerleme
Raporu'nda yazdıklarınızın tümü yanlıştır. AB'ye girmek istiyoruz ama
çifte standarda hiçbir zaman razı olmayacağımızın iyi bilinmesi lazım.
Hukuk her yerde aynı uygulanırsa bu birliğin bir anlamı olur.'
-HSYK'NİN YAPISI-
Bakan Çiçek, HSYK'nin yapısıyla ilgili eleştirileri de
hatırlatarak, fotoğrafı doğru görmek ve okumak gerektiğini, 1980
öncesinde HSYK'de Adalet Bakanı ve müsteşarının olmadığını, o günkü
sistem işlemediği için bugünkü sisteme geçildiğini kaydetti.
Bakan Çiçek, 'Sık sık darbelere muhatap olduğumuz için mi
nedendir, kendi yaptığını kötüleyen bir kesim haline geldik. Bu ülkede
en büyük sıkıntıyı siyasetçi çeker, yeri gelir idama da gider, her
türlü işi yapar, binlerce insan için gece gündüz koştururuz. Ama tu
kaka yapılması gerektiğinde, en evvel siyasetçi...Buraya gelmede bizim
hatamız var. İktidar muhalefet dalaşıyla siyaseti, yüzüne bakılamaz
hale getirdik. Sanki bu ülkede herkes dürüst, görevini dört dörtlük
yapıyormuş gibi siyaset ve siyasetçiyi sokağa çıkamaz hale getirdik.
Bu ülkede filanca mesleğin mensupları ne kadar dürüstse biz de o kadar
dürüstüz. Toplumun ortalamasıyız. Ne daha iyi, ne daha kötüyüz' dedi.