12 Mart muhtırası (1971) Türk demokrasi tarihinin kırılma noktalarından biri. 27 Mayıs darbesinden sonra yaşanan idamlarla lekelenen demokrasi, 21 Şubat ve 22 Mayıs hareketlerine hedef oldu.
Başarısız iki darbe girişimi Albay Talat Aydemir'in idamıyla noktalandı. 1969'da Adalet Partisi'nin tek başına iktidara gelmesiyle ülkede yeniden garip olaylar yaşanmaya başladı. Dönemin savcısı Baki Tuğ, bu sürecin en önemli tanıklarından biri. 1990 sonrasında milletvekilliği ve bakanlık görevlerinde bulunan Tuğ, 12 Mart'a ilişkin çarpıcı açıklamalar yaptı. Türkiye'de Marksist-Leninist bir düzen kurmayı amaçlayan sivillerin orduya genç subaylar vasıtasıyla girdiğini söyledi. Cunta hazırlıklarının sivil ve askerî kanatla paralel yürüdüğünü şöyle anlattı:
"Doğan Avcıoğlu (gazeteci-yazar) silahlı kuvvetler ile irtibatlı ve bağlıydı. Siviller kendi aralarında, askerler de kendi aralarında faaliyetleri yürütüyordu. Kuvvet komutanlarından Faruk Gürler, Muhsin Batur ve bunlara bağlı olan ekipler vardı. Bunların planı programı hazırdı. Diğer taraftan da kır gerillası, şehir gerillası, halkı bilinçlendirme hareketi yürütüyorlardı. Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, köylerde şehirlerin işgali konusunda halkı ikna etmeye çalışıyordu." Tuğ, dönemin aktörlerinden Sarp Kuray hakkında ilginç bir bilgi verdi. Kuray, Senatör Ekrem Ogüner tarafından Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'na bilinçli olarak yerleştirilmişti. Geçen yıl Aksiyon Dergisi'ne konuşan Kuray, dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur'un MGK'da yapacağı açıklamalara zemin hazırlamak için Yükseliş Koleji'ne bomba attığını itiraf etmişti.
Baki Tuğ, darbecilerin Devrim Gazetesi etrafında toplandıklarını söylüyor. Gazeteci Hasan Cemal, anılarını anlattığı kitabında gazetenin işlevini şöyle özetlemişti: "Bir tek amacımız vardı: Askeri kışkırtmak..."
Tuğ'a göre, son 20 yıldır süren kanlı tezgahın temelleri darbe süreçlerinde atıldı. 1971 öncesi olaylarda önemli rol oynayan Türkiye İşçi Partisi'nin (TİP) ilk etapta bölücü, bölgeci, mezhepçi ve ırkçı faaliyetleri tahrik ve teşvik ettiğini anlatan Tuğ, "'Halklara özgürlük' sloganı Türkiye İşçi Partisi'nin gündeme getirdiği bir slogandır. Bugün Güneydoğu'da bölücülük, bölgecilik, mezhepçilik ve ırkçılık varsa bunun mimarı Türkiye İşçi Partisi olmuştur." diyor. TİP'in yan kuruluşu olan Devrimci Gençlik örgütleri, Türkiye Öğretmenler Sendikası ve Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nun bazı askerlerle birlikte Türkiye'de mevcut anayasal düzeni silah zoruyla yıkıp yerine Marksist-Leninist bir düzen kurmak için çalıştıklarını ifade eden Tuğ şöyle devam ediyor: "Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde de genç subaylar vasıtasıyla orduya girmişlerdir. Deniz harp okulu, kara harp okulu, jandarma subay okulu olayları vardır. Buralarda yayınlanan bildiriler vardır. Hepsinin hedefi sosyalist bir iktidarı meydana getirmektir. Bunun diğer adı komünist düzendir. Sosyalizm burada maske olarak kullanılmıştır."
'Apocular, Kürt örgütlere karşı kullanılmış olabilir'
Baki Tuğ, teröristbaşı Abdullah Öcalan'ın siyasal bilgiler fakültesi öğrencisi iken gözaltına alındıktan sonra soruşturmasını yürüten isimdi. 42 öğrencinin ifadesini aldığını, suç delili olan 22'sini mahkemeye sevk ettiğini belirten Tuğ, bunların tutuklanarak cezalandırıldığını söyledi. Tuğ, mahkeme sürecinde Öcalan'la ilgili gerekçeyi değiştirdiği iddialarının hatırlatılması üzerine, "Savcı her zaman suçun vasfını değiştirebilir. Mahkemede ifadeler dinlendikten sonra suç başkalaşabilir." dedi. İstihbarat birimlerinin o dönemde Öcalan'dan faydalanıp faydalanmadığı sorusu üzerine de "Devlet herkesten bilgi alabilir, Öcalan'dan da almış olabilir. Öcalan'ın hanımı Kesire Öcalan Milli İstihbarat Teşkilatı'nda görev yapan Ali Yıldırım'ın kızı. MİT'te çalışan bir adamın kızıyla evlenen adam herhalde MİT'te çalışıyor diye düşünülebilir..." ifadelerini kullandı. Öcalan'ın 1980'den önce Devrimci Doğu Kültür Ocakları gibi Kürt örgütlere karşı mücadele ettiğini doğrulayan Tuğ, "Türkiye'nin bir Hizbullah pratiği var. Apocular da o dönemde kullanılmış olabilir mi?" sorusuna şu cevabı verdi: "Devlet eğer bir güce karşı başka bir şeyi kullanmak isterse bunlar olur. Gayet normaldir. Bu, devletin uyguladığı stratejidir."
Sıkıyönetim savcısı Baki Tuğ
Yön Dergisi'nin kurucusu Doğan Avcıoğlu ile 27 Mayısçı emekli general Cemal Madanoğlu'nun başını çektiği ve içerisinde dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler ile Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur'un da yer aldığı cunta 9 Mart 1971'de bir darbe ile iktidarı devralmayı hedefliyordu. Cunta 1971'in Mart ayında çatladı. 9 Mart'ta sol bir darbe planlanmışken, Gürler ve Batur saf değiştirince darbe engellendi; ancak 12 Mart'ta TRT radyolarından hükümete muhtıra verildi. Baki Tuğ, muhtıradan sonra başlayan sıkıyönetim döneminin ünlü askerî savcısı olarak tanındı. İdam edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın yargılandıkları sıkıyönetim mahkemesinde askerî savcı olarak görev aldı.