MUSTAFA MUTLU
Adli Tıp Kurumu Başkanı Doç. Dr. Haluk İnce’nin kurumla ilgili sorularıma verdiği yanıtları, satırına dokunmadan ve en küçük yorumda bile bulunmadan iki gün boyunca yayınladım...
Peki ikna oldum mu?
Kesinlikle hayır...
Çünkü; çok net ve açık sorularımın, “teknik”ve “anlaşılmaz, sıkıcı” cümlelerle geçiştirildiğini gördüm...
Bu yüzden Haluk Bey’in açıklamalarına “tek tek” yanıt vermek istiyorum:
***
Ben, Albay Dursun Çiçek dosyasında, neden Grafoloji (yazıbilim) Bölümü’nün Genel Kurulu oluşturulmadan rapor yazdırıldığını sordum.
O bana, Adli Tıp Genel Kurulu’nun işleyişini anlattı. Asıl sorumu yanıtlamadı.
***
Ben Albay Çiçek’le ilgili inceleme raporunun altında imzası olan ve görevlendirmeyle Fizik İhtisas Dairesi Başkanlığı yapan Bülent Üner’in uzmanlık alanını sordum...
O, Prof. Üner’e naat düzdü...
Oysa Prof. Dr. Bülent Üner’in özgeçmişinde “grafoloji” dalıyla ilgili herhangi bir çalışması, deneyimi ve tecrübesi görülmüyor. Kendisi balistik ve astronomi ile ilgili çalışmalarıyla biliniyor.
***
Ben grafoloji bölümünün bağlı olduğu Fizik İhtisas Dairesi’nde “uzman olarak” görev yapan kişilerin hepsinin “hekim” olmasının gerekçesini sordum... Teknik ressamların, grafik eğitimi almış uzmanların ve fizik mühendislerinin neden görevlendirilmediğini öğrenmek istedim...
O, bu hekimlerin, 4-6 aylık sürelerle “belge inceleme” eğitimi aldıklarını söyledi...
Hayatlarını fizik bilimine adayan mühendisler iş için sırada bekliyor; onların yapması gereken işi 4-6 ay kurs gören hekimler yapıyor ve adaletin yönünü belirliyor...
Bunu kabullenmek, sizce mümkün mü?
***
Ben Ses ve Görüntü İnceleme Laboratuvarı’ndaki 8 uzmanın 7’sinin hekim olmasının ve bu bölümde bilgisayar, elektrik ve elektronik mühendislerinin görevlendirilmemesinin nedenini sordum...
O bana, adı geçen uzmanların Sağlık Bakanlığı’ndan aldıkları “tıpta uzmanlık” belgelerinden söz etti. Ama ben tıpta uzmanlık belgesiyle, “ses ve görüntü” incelemesinin nasıl yapılabildiğini hâlâ anlayamadım.
Bu mantığa göre; bilgisayar, elektrik ve elektronik mühendisleri de kurs görerek otopsi yapabilirler.
Ayrıca Başkan’ın bilgisayar teknolojisini yakından takip ettiğini belirttiği bu uzmanlar, acaba kurumda sadece 8.00-09.00 ve 12.00-14.00 saatleri arasında açık tutulan internete girerek mi bilgi ve yetkinliklerini artırıyorlar?
***
Ben, yazımın yayınlandığı güne kadar Kurum’a Üçüncü Başkan Yardımcısı olarak atandığı bilinen Biyolog Nezir Mazi’nin, neden üçlü kararname ile değil de emrivakiyle bu göreve getirildiğini sordum...
O, Nezir Mazi’nin Başkan Yardımcısı değil, Başkan Yardımcılarının Yardımcısı olduğunu ve üçlü kararnameye gerek olmadığını açıkladı...
Umarım, bu Başkan Yardımcısının Yardımcısı’na da bir yardımcı atanmaz!
Ayrıca... Adli Tıp Kurumu’nda bir İdari ve Mali İşler Müdürü varken; biyoloji konusunda uzman olduğunu belirttiği Nezir Mazi’nin, satın alma ve piyasa araştırmaları yapması, ihaleleri düzenlemesi bana oldukça manidar (!) geldi!
***
Ben, son dokuz ayda kurumdaki kadro operasyonunun nedenini sordum...
O, bu sorunun mesnetsiz olduğunu söylemekle yetindi... Oysa; belli bir cemaatin üyesi olmayan, konusunda uzman kurul üyelerinin emekli olduklarını ya da kurumdan istifa ettiğini, başarılı kurul başkanlarının şubelere gönderildiğini, deneyimli uzman personelin pasifize edildiğini çok yakından biliyorum... İsterse; bir liste yaparak Başkan Bey’e verebilirim.
***
Ben Türk Akredatisyon Kurumu’nun (TÜRKAK), Adli Tıp’ın narkotik laboratuvarı dışındaki laboratuarlarına, örneğin morg salonuna neden akreditasyon belgesi vermediğini sordum...
O, sadece iki laboratuvarlarının TÜRKAK’a başvuruda bulunduğunu ve akreditasyon belgesini başarıyla aldıklarını söyledi. Ardından da, “Morg laboratuvarı ve diğer laboratuvarlarımız hiç başvuru yapmadı. Önümüzdeki yıl yapacaklar” dedi...
Bu yanıt da gösterdi ki; galiba ben bir gazeteci olarak Adli Tıp hakkında, Başkan Bey’den daha fazla bilgiye sahibim...
Öyle olmasaydı; koskoca Başkan, TÜRKAK’a başvuru yapmadığını söylediği Morg İhtisas Dairesi içinde yer alan Mikrobiyoloji Laboratuvarı’nın akreditasyon için TÜRKAK’a başvuru yaptığını...
Materyalin alındığı otopsi odalarındaki kontaminasyon riski nedeniyle akreditasyon talebinin kabul edilmediğini bilmez miydi?
***
Bu beş günlük “yazı maratonu” ndan tek bir şey öğrendim...
Ya Adli Tıp Kurumu Başkanı gerçekleri tüm çıplaklığıyla söylemiyor...
Ya da birileri onu fena halde yanıltıyor!
*****
GÜNÜN SORUSU
“En Büyük Devlet Büyüğü”, partisinin Kızılcahamam Kampı’na katılan MHP’li Belediye Başkanı’nı tanımamış ve onu AKP’li sanıp, bir de talimat vermiş:
“Burayı kaybettik, çok çalışıp kazanmamız lazım, ona göre...”
Bu ciddiyet benim gibi size de şapka çıkarttı mı?