Yalçın Bayer köşe yazısında yer alan bilgilere göre Tanla, 2007 seçimlerinin belirleyici en önemli iki konusunu şöyle açıklıyor:
1- Seçime katılımın artırılması... 2002 seçimlerinde kayıtlı seçmen sayısı 41.4 milyondu. Seçime katılanların sayısı ise 32.8 olarak gerçekleşmiş, seçime katılma oranı % 79.1 olmuştu. Aradan geçen sürede yaklaşık 3-5 milyon yeni seçmenle birlikte kayıtlı seçmen sayısının yaklaşık 45-46 milyona çıkması beklenmektedir. 2002'de 13-14 yaşında olan çocuklarımız bu seçimde oy kullanacaktır.
2- Türk demokrasisinin güçlenmesi açısından önümüzdeki seçimlerde katılım oranının artırılması, bütün siyaset kurumları ve sivil toplum için öncelikli görev olmuştur. Seçime katılma oranının % 85'in üzerine çıkması, bir başka deyişle oy kullanan seçmen sayısının 38 milyonu aşması, her şeyden önce katılımcılık açısından gereklidir. Bu hedefin yakalanması, demokratik katılımın ilk adımının Türk ulusuna yakışır bir şekilde gerçekleşmesi sağlanacaktır.
SEÇMEN OLUNUZ
Tanla, ancak bunun kendiliğinden gerçekleşmeyeceğini, askıya çıkartılan seçmen listelerinin 1 Mart'a kadar güncelleşmesi gerektiğini, bu nedenle başta CHP olmak üzere bütün siyasi kurumların büyük bir kampanyayla yurttaşları seçmen olmaya çağırması, örgütlerin bu yönde vatandaşlara yardım olması, yol göstermesi gerektiğini vurguluyor. "TC kimlik numarasının bildirimi, seçmen olabilmek için şarttır. Kayıtlı seçmen sayısı böyle artırılabilir. Bu görev en çok da muhalefet partilerine düşmektedir" diyor.
Yani bir tek oy bile Meclis dışında kalmamalıdır.
ŞU ANKİ TAHMİNLER
Türk seçim sisteminde adaletli temsili engelleyen en önemli faktörün % 10 barajı olduğunu, 2002 seçimlerinde kullanılan oyların sadece % 54'ünün Meclis'e yansıdığını, bunun da kabul edilebilir bir sonuç olmadığını kaydeden Tanla, Meclis'e nasıl bir yapının yansıtılacağını şöyle yorumluyor:
"Şu anki tahminler, önümüzdeki seçimlerde iki partili parlamentonun sona erdiğini, yeni parlamentonun en az üç veya dört parti ile bağımsız milletvekillerinden oluşan bir yapıda olacağını göstermektedir. Temsil oranını daha artırmak için ise barajı kendi başlarına aşma ihtimali düşük olan partilerin. siyasal yelpazedeki benzer partilerle seçim işbirliği yapmaları yararlı olacaktır. Böylece temsilde adalet daha da sağlanmış, demokratik katılımın ikinci unsuru da gerçekleşmiş olacaktır. Dayanışma, oyların çöpe gitmesini önler.
SEÇİMİN MATEMATİĞİ
Tanla, 'seçimin matematiğini' şöyle açıklıyor:
"Hesap açıktır. Eğer 2002’de Meclis’e oyların % 54’ü yerine % 80’i yansımış olsaydı, AKP’nin aynı oy oranıyla kazanacağı sandalye sayısı 363 olmayacak ve tek başına iktidara gelemeyecekti. Önümüzdeki seçimlerde seçime katılma oranının % 85’ler düzeyinde gerçekleşmesi durumunda 39 milyon seçmen oy kullanacaktır. AKP’nin 2002’de sağladığı % 34.3 oranını elde edebilmesi için bu şartlarda oylarını 2.7 milyon artırarak 13.5 milyona ulaştırması gerekmektedir. Parlamentoya yansıyacak oyların en az dört parti ve bağımsızlar ile % 80’lere varması halinde AKP tek başına iktidar şansını kaybetmektedir.
AKP'NİN İSTEĞİ
AKP ise yalnızca iki partinin oylarını artırmasını ve Meclis’e iki partinin girmesini istemektedir. Seçim yasalarındaki çarpıklık ve yüksek barajlardan yararlanarak ezici bir biçimde yine tek başına iktidarını perçinlemeyi planlamaktadır. AKP, Cumhurbaşkanlığı’nın yanı sıra hem ezici Meclis çoğunluğunu, hem hükümeti, hem de Başbakanlığı istemektedir.
Bu isteğe dikkat etmeli, hiçbir siyasal parti bu oyuna gelmemelidir."
ve Yalçın Bayer'in yorumu:
Liderlerin akıllarını başlarına almaları gerekmiyor mu?
(Hürriyet)