CNN TÜRK’te katıldığı programda güncel konulara ilişkin soruları yanıtlayan Arınç, Türkiye’nin dünyada bir küresel aktör haline geldiğini ve bundan gurur duyduklarını söyledi. Buna karşın, içeride günlük çekişmeler, gerginlikler, bir türlü konuşulmaktan usanılmayan başörtüsü, laiklik, rejim, Danıştay saldırısı, çete bağlantıları, kamplaşma ve kutuplaşma eğilimleri, söz ve üsluplarda giderek sertleşme yaşandığını söyledi. Arınç, "geçmişte defalarca seyrettiğimiz, artık bıkıp usandığımız ama ne hikmetse yine karşımıza gelmiş bir kısım çekişmeler..." diye konuştu. Arınç, şunları söyledi.
"Şimdi ben gazetecilerin önüne çıksam ve ’merhaba’ desem, bana soracakları ilk soru şu: ’Akşam İsveç Kralı’nın yemeğinde davetliydiniz, eşinizin de başında örtü vardı. Bu nasıl bir şey?’ Ya da ’Cumhurbaşkanı niye gelmedi?’ diye, ona soracaklarını bana soracaklar. Ama Türkiye bunu geçmeli, aşmalı...
Bu kadar sorulunca bu konular önemli hale mi geliyor, yoksa önemli olduğu için mi soruluyor. Artık bizi izleyenlerin ferasetine bırakalım. Türkiye, özellikle son 3 yılda büyük atılımları, büyük başarıları kazandı. Enflasyon belki 100 yıllık bir hayalin gerçekleştiği noktaya geldi. Türkiye, büyüme hızında 2 senedir rekorlar kırıyor. Türkiye, bizi çok utandıran bol sıfırlı paralardan, büyük bir reform yapıp 6 sıfırı atarak belli bir noktaya geldi.
İhracat 100 milyar dolara yaklaştı. Turizm gelirleri 20 milyar dolara yaklaştı.
Türkiye, 2002 seçimlerinden sonra hem parlamenter yapısıyla, hem siyaset ve ekonomideki güven ve istikrarıyla iyi bir noktaya gitmeye başladı. Eğer Türkiye’nin bugün konuştuğu olaylar eğer dün konuşuluyor olsaydı, 40 defa hükümetler giderdi 50 defa krizler çıkardı. 2000 ve 2001’de yaşanan krizlerin ne kadar enti püf konulardan çıktığını
hepimiz biliyoruz."
MİHRAKLARIN DÜĞMEYE BASMASI...
Bülent Arınç, Türkiye’nin büyük sorunlarla baş ettiğini ve istikrarlı şekilde ilerlediğini belirterek, "Türkiye’nin bu şekilde güçlenmesini ya hazmedemeyen ya kıskanan ya bundan rahatsız olan iç ve dış mihraklar var. Sanıyorum ki yine onların bir yerlerden düğmeye basmasıyla biz bu tür gerginliklerin içinde kendimizi buluyoruz" diye konuştu. Türban, laiklik, başörtüsü ve rejim konularının çok konuşulduğunu ifade eden Arınç, bu konularla ilgili anayasal hükümler bulunduğunu, hukuk devleti olmanın verdiği argümanlar bulunduğunu söyledi.
Bu konuların artık dışarıda bırakılmasını isteyen Arınç, "Her meseleyi rejim sorunu haline getirmek yerine, Türkiye’nin 2006 yılında elindeki imkanlarla nasıl bir küresel aktör konumuna geleceğini düşünmemiz lazım" dedi.
23 NİSAN KONUŞMASI
Arınç, "Bu konuların gündeme tutulmasında katkınız olduğunu düşünüyor musunuz? 23 Nisanda laiklik konusunda önemli mesajlar verdiniz?" sorusu üzerine şöyle konuştu:
"Benim 23 Nisan’da özel gündemli toplantıda konuşma yapmam, benim görevimdir. Bu konuşmalarda hangi konulara temas edeceğimi ben belirlerim. Mesela Anayasa Mahkemesi Başkanı gibi... Anayasa Mahkemesi Başkanımız her yıl kuruluş yıldönümünde konuşma yapar. Kimsenin onun konuşmasına müdahale etmek, ’onu söyleme, bunu söyle’ deme hakkı yok.
Yargıtay Başkanı her yıl 6 eylülde yeni adlı yıl açılışında konuşur. Konuşmasının sınırlarını kendisi belirler. Sayın Cumhurbaşkanımız, 1 ekimde yasama döneminin başlamasıyla Meclise gelir ve konuşur. Sayın Cumhurbaşkanı’nın hangi konuya temas edeceğini, milletvekillerine hangi öncelikleri sunacağını ne ben bilirim ne başkası bilir.
Ben 23 Nisan konuşmamda hukuki ve siyasi konulara temas ettim.
Siyaset bilimcilere, hukukçulara, sosyal alanda çalışanlara, önemli örnekler gösterdim. Burada kimseyi tahrik edecek, kimseyi ezecek, muhatap alacak bir konuşma yok. O konuşmanın üzerine pek çok kutlama ve eleştiri aldım. Ama ben istedim ki hukuk bağlamında yapılan bu konuşmaya, yine hukuki açıdan, sosyal düzen açısından yine bizim insanımız katkıda bulunsun."
Arınç, 23 Nisan konuşmasında 15 konuya temas ettiğini hatırlatarak, bunlardan sadece laiklik konusunu bir kaç kişinin tartıştığını söyledi. Türkiye’de eskiden beri tartışılan konulara hukuk bağlamında açıklık getirmek istediğini vurgulayan Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Söylediğimiz tek şey şudur: Anayasa’nın 2. maddesinde demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlanan Türkiye Cumhuriyeti’nin bu niteliklerine benim de kimsenin de bir itirazı yok.
Olması da mümkün değil. Anayasanın 3. maddesi, bu ilkenin değiştirilmesini ve kaldırılmasını yasaklıyor. Doğru olan da bu.
Laiklik ilkesine ’evet’ diyoruz ama burada konuştuğumuz konu, bu ilke nasıl yorumlanacak? Ben bir hukukçuyum. Hukukçu olarak şunu biliyorum: Anayasada laiklik tarif edilmemiştir. Laiklik ilkesi söz konusudur. Başka hiç bir kanunda da laiklik ilkesi tarif edilmemiştir.
Anayasa’nın 24. maddesi de laikliği tarif etmiyor. Bu madde "din ve vicdan hürriyeti" başlığını taşıyor. Laiklik ilkesi ’budur’ demiyor... Ben bu hukuk fakültesini boşuna okumadım. 25 yıl bunun üzerine çalışmam var. Herkes benim iyi bir hukukçu olduğumu da söyler.
24. maddede gösterilen husus, 14. maddeyle de bağlantılı olarak
laiklik ilkesinin istismar edilemeyeceği, bölünmez bütünlüğümüze karşı gelinemeyeceği, hatta 14. maddedeki istisnaların dışında ibadetlerin serbest olduğu konusudur. Anayasa’nın 2. maddesindeki laiklik ilkesi, bu maddenin gerekçesinde tarif edilmiştir. Maddenin gerekçesinde yoktur. Ben o gerekçeye sahibim." Avrupa ülkelerinin pek çoğunun laik olduğunu hatırlatan Arınç, Orta Çağ’da Avrupa’nın, kilisenin devlete olan tahakkümünden laiklikle kurtulduğunu söyledi. Türkiye’nin laiklik kurumunu Batı’dan aldığını anlatan Arınç, "Tüm Avrupa ülkelerinin bir tekinin anayasasında laiklik vardır ve o da tarif edilmiştir. O ülke Fransa’dır" dedi. Arınç, laiklik ilkesinin Türkiye şartlarında nasıl uygulanması, nasıl anlaşılması gerektiği, laiklik ilkesinin içinin nasıl doldurulması gerektiği sorusunu yönelttiğini bildirerek, şöyle devam etti: "Bu konuyla ilgili bilgi ve düşüncelerimi de aktarıyorum. Ben laiklik ilkesine karşı olmadığımı söylerken, sen beni ’laikliğe karşı muhtıra vermekle’ sorumlu tutuyorsun. Ben muhtıra verdiğimi söylemiyorum ki... Ben, ’laiklik ilkesini kaldıralım’ diye bir teklifte bulunmuyorum. Ben ’laiklik ilkesi fuzulidir’ demiyorum. Aklımı kaçırmadım. Böyle bir niyetim de yok. Ben sadece, bu 73 milyon insan, nasıl bir laiklik ilkesi ve prensibi içinde hayat tarzını, devletle olan ilişkilerini, parlamentoyla olan ilişkilerini tanzim etmelidir. Nasıl huzur, mutluluk ve refah içinde yaşamalıdır laikliğe bağlı kalarak? ’Bunu bana söyleyin’ diyorum ve bazı örnekler veriyorum. Bazı sıkıntılar olduğunu söylüyorum. Bunu sadece ben değil, herkes söylüyor... Bu sıkıntıları herkes hissediyor. Önemli olan, insanların sıkıntıda yaşaması değildir. Sosyal hayatın bir cezaevi haline gelmesini hiçbirimiz arzu etmeyiz. Ben ülkeme, vatanıma, Anayasama bağlıyım ve bu ülkede inancımla birlikte özgürce yaşamak istiyorum. Ben, ’Bunun yolunu, yöntemini, ilkesini, prensibini, şu unsurlarıyla beraber ortaya koyalım’ diyorum. İşbirliği çağrısında bulunuyorum. Bana diyebilirler ki ’Bu ilke, şu şu şu şartlarda uygulanacak’...
YÜKSEK MAHKEMELERBülent Arınç, Anayasa Mahkemesi ve Danıştayın bu yönde kararları bulunduğunun hatırlatılması üzerine de Anayasa Mahkemesi ve Danıştayın, var olan hukuk kuralları üzerinden karar verdiklerini söyledi. Meselenin çarpıtılmamasını isteyen Arınç, Anayasa Mahkemesinin hüküm koyamayacağını ifade etti.
Yasama yetkisinin Parlamentoda olduğuna dikkati çeken Arınç, "Yasaları ben yaparım, Anayasa Mahkemesi bunu denetler. Yüksek Mahkeme, benim yaptığım kanunu Anayasa’ya aykırı bulursa iptal eder.
Kendisi hüküm koymaz. Bana gönderir, ben onun bozma gerekçelerini yerinde bulursam, kanunu bir başka türlü çıkarırım. ’Hayır o yanlış’ diye düşünürsem ya çıkarmam veya eskisi çıkartırım. Bunlar benim yetkimde olan şeyler" diye konuştu.ÇOK PARTİLİ DÖNEM
Türkiye’nin çok partili dönemi de tek partili siyasi hayatı da yaşadığını anlatan Arınç, "tek partili dönemdeki laikli anlayışı ile çok partili dönemdeki laiklik anlayışının birbirinden farklı olması gerekir ve birbirinden farklı da zaten..." diye konuştu.
"Türkiye 2006 yılında, dünyada başarıyla uygulanan laiklik ilkesinin Türkiye’de nasıl uygulanacağı sorusunu yönelterek, ben suç mu işliyorum? Muhtıra mı veriyorum?" diye sordu.
Arınç, eski başbakanlardan Bülent Ecevit’in, en az 50 konuşmasında "laiklik ilkesinin yeniden yorumlanmasına ihtiyaç var" sözünü kendisinin işittiğini de belirterek, "Herhalde beni muhtıra vermekle suçlayanlar da işitmiştir. Türkiye’de hukuk içinde siyaset yapan herkes bu yorumu yapmıştır" dedi.
TBMM Başkanı Arınç, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin, Bilgi Edinme Kanunu’na göre alınamayacağını da hatırlatarak, "Bana verilmeyen, ’gizli’ denen şey, çetelerin kasasından çıkıyor.Gazetelerin birinci sayfasından yayınlanıyor" diye konuştu.
"Meclis Başkanı isterse getiririz..." denildiğini ifade eden Arınç, bu bilgileri kendi adına istemediğini söyledi.