PROF.DR.SÜHEYİL BATUM
Günlerdir tartışılıyor. Kürt açılımı “ABD projesi mi, değil mi” diye. Bu elbette bir ABD projesi. Çünkü açıkça, 2002’den bu yana bu durumlarda uygulanan tek yöntem uygulanıyor; karartma yöntemi. Ve iktidar yandaşları, hiçbir soruya yanıt vermiyor.
Bu ülkede 2001’de Anayasa değiştirildi. Kürt dili yasağı kaldırıldı. Bu bir açılım değil miydi? Bu, Türk halkının “ben hangi din, dil, mezhep, etnik kökenden olursa olsun, hiçbir vatandaşın hakkının ihlal edilmesini istemiyorum” demesi anlamına gelmiyor muydu? Sonra hem de Öcalan hakkındaki hüküm kesinleşmeden, yasa değiştirilip idam cezası kaldırılmadı mı? Yine yasa değiştirilip televizyonlarda kürtçe konuşma olanağı getirilmedi mi? Bunlar açılım, Türk halkının, kültürel hakları tanıyarak, bir arada yaşama isteğinin göstergesi değil miydi? Cumhurbaşkanı Demirel, “kürt realitesini tanımaktan” söz etmedi mi? Ve bunların tümü de, AKP iktidara gelmeden önce hatta daha ortada yokken yapılmadı mı? Ve sonra AKP iktidara gelmedi mi? 2003’den bu yana bu konuda hiç bir şey yapmadan oturmadı mı? Tam 6 yılı bu yönde bomboş geçirmedi mi? Ama Dağlıca baskınından sonra Sayın Başbakan ABD’ye gidip, aynı akşam, bazı iktidar gazetecileri, televizyonda “K. Irak ve Kürt açılımından” söz etmediler mi? Zaten başka bir duruma ABD’nin izin vermeyeceğinin açıkça görüldüğünden söz edilmedi mi? Ve açılım, ardından başlamadı mı?
***
Üstelik “madem bu açılım, demokrasi için zorunluydu, nasıl olup da AB ile üyelik müzakereleri başlayabilmişti?”
İşte bu nedenle, bunun bir ABD projesi olduğu açık. Yoksa iktidar projesi olsaydı, iktidar bunun içeriğini dolduramaz mıydı? Önce halkın ve diğer partilerin desteğini almaya çalışmaz mıydı? Zaten bu kendi projesi olmadığı için, ne içeriğini, hedefini tam bilmediği için, top gezdirmekle yetinmedi mi? “Zap suyu gibi coşmak, Munzur dağında çiçek toplamak” türü söylemlerle yetinmedi mi? Ve bu nedenle her zamanki gibi yapmadı mı? Yani kendi yandaşlarından oluşan bir koro ve yandaş aydınlar ile, tam bir “sanal ortam” yaratmakla yetinmedi mi?
Belki diyeceksiniz ki “ne var, kimin projesi olursa olsun.” Ama 2002’den beri hep aynı şey gerçekleşiyor; tartıştığımız her şey tamamen sanal. Ve hiçbiri de, bizi bir yere götürmedi... Ekonomi mi tartışıyorsunuz, proje aynı. Benzer bir koro, “Allahım” diyorlar, “böyle gelişme görmedik, artık ABD’de kriz olur, bizde olmaz.” Tersini söyleyenler olursa hemen yanıt hazır; “sakın söyleme” diyorlar, “borsa düşer, döviz artar.” Kıbrıs’ı mı tartışıyorsunuz? Benzer ekip hazır, “Annan Planı’nı okumadım, ama destekliyorum” diyen aydınlar(!) mı ararsınız, “planı bir kabul edin, tüm sorunlar çözülecek, izolasyonlar kalkacak” diyenler mi, “tek engel Denktaş idi, o gitti, sorun hemen çözülüyor” diyenler mi. Pekiyi ya çözülmezse? Hemen yeni proje de hazır. Aynı koro hemen bir iş bölümü yapıyor; biraz çekingen olanları hiçbir şey olmamış gibi devam ediyorlar, biraz daha utanması az olanlar, “bir şey olmadı ama o da bizim suçumuz, yine geç kaldık” diye savlar ileri sürüyorlar.
***
Tüm konular da, yapılan da hep aynı. İşsizlik de, cari açık da, fındık ya da buğday üreticisinin durumu da. Tümü. Ve aynı “sanal ortamı” yaratıp, tartışır gibi yapma ve “beyin yıkama yöntemi de”. Zaten “koro” ve embedded(!) aydınlar(!) da hazır. Üstelik bazı durumlarda proje raydan mı çıktı? Hemen gidip, “ne olur deliğe süpürmeyin, istediğiniz gibi kullanın, o buna hazır” dediniz mi yeter! Ha bir de halk olup biteni anlamaya mı başladı? Cumhuriyet mitingleri mi yaptılar? Ona da başka bir proje ya da aşama var. Van Rektörlüğünde yapılan “alan araştırmasını” genişlet. Aldığın sonuçları yurt çapına yay. Nasıl olsa, görsel medyanın yüzde 90’ı elinde. Ve Başbakan’ın kendi deyimi ile “silahşorlar” da hazır.