CAN ATAKLI
Yandaş medyanın önde gelenleri ile maskeli faşistler Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kurultay’da “çok zayıf” ve “içeriksiz” konuşma yaptığını ileri sürüyorlar. Yorumdur, bir şey diyemem tabii.
Ancak bu tanımlamanın asıl nedeni Kılıçdaroğlu’nun “Kürt” kelimesini hiç kullanmaması ve soruna doğrudan değinmemesi. Kılıçdaroğlu Güneydoğu Bölgesi’nin kalkındırılması için projeleri olduğunu söylüyor ama, fark etmez, “Kürt sorunu” diyecek. Yoksa demokrat olduğuna kimse inanmaz.
Yandaş ve maskeli faşistlerin Kılıçdaroğlu’nu ısrarla Kürt sorununa çekmeleri gözlediğim kadarıyla büyük bir tuzak.
Kılıçdaroğlu’nun Tuncelili bir Alevi ve Kürt kökenli olmasını istismar etmeye çalışan bu çevreler, yeni CHP Genel Başkanı’nı Kürt konusu ile vurmaya çalışıyor.
Tabii burada değinilmesi gereken konu şu: Medyayı adeta istila eden yandaşlar ve maskeli faşistlere göre Türkiye’nin tek konusu Kürt konusu.
Öyle bir hava yayılıyor ki, Kürt konusunda AKP’nin dediğine uymayan hiçbir siyasi partinin halktan oy alması mümkün değil.
Eğer CHP Genel Başkanı da bu konuda konuşmazsa ve AKP’nin “olmayan” politikalarını desteklemezse halktan destek alması bir hayal. Acaba? Yoksa tersi mi olur? Bunu da iyi düşünmek gerek.
Bu arada yeri gelmişken, aylardır sorduğum ama cevap alamadığım soruyu bir daha sorayım:
Kürt sorunu diye adeta terör estirerek medya yoluyla halkın üzerinde baskı kuranlar, sorunu nasıl çözeceklerini nedense hâlâ söylemiyorlar.
En son TÜSİAD Başkanı’nın ağzından da “Kürt sorunu ekonomi ile çözülmez” demecini almayı başardılar da, sorun ne, çözülecek olan ne yine havada asılı duruyor.
Soru basit: Kürt sorunu nedir? Çözümden kastedilen nedir? İşte bu kadar basit. Diyorum ki öyle derin tahlillere falan girmeden, madde madde istenilenler bir yazılsa. O zaman eminim ki çok daha rahat tartışacağız ve çok hızlı çözüm bulacağız.
Ancak kimse cevap vermiyor. Sadece laf üretip ne kadar “demokrat” olduğunu gösteriyor.
Ama belli ki halk artık bunları pek yutmuyor.
***
İlk hareketlilik DP’de
Bu köşede dünkü yazılarımdan birinin başlığı şöyleydi: “Bu dalga diğer partileri de etkiler.” Halkın uyanışı, başını yukarı kaldırışı şu anda sadece CHP’nin arkasındaki rüzgâr gibi görünebilir, ama değişim baskısından diğer partiler de mutlaka etkilenecek ve onlar arkalarında bir rüzgâr hissedecektir. Bu gözlemimin doğruluğu yönündeki ilk haberi dün öğle saatlerinde aldım. Demokrat Parti’de yakın bir gelecekte çok ciddi hareketlenme olacağını, ünlü bir ismin partinin başına geçebileceğini öğrendim.
Bilgiler çok sağlam olmadığı için şimdilik yazamıyorum, ama önümüzdeki günlerde CHP’den sonra merkez sağdaki hareketlilik de iktidarın canını sıkacak gibi.
***
Ulusalcı nedir?
CHP’deki Genel Başkan değişiminden sonra yeni durumu eleştirmeye çalışanlar “Yönetim ulusalcılardan oluştu” diyorlar. Ulusalcı lafını uzun zamandır duyuyoruz. Ama açıkçası ben kullanılış amacını anlamlandıramıyorum.Yandaş ve maskeli faşist kesim belli ki bunu bir hakaret olarak kullanıyor. Ulusal yani milli olmak, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını korumak kötü bir davranış olarak sunuluyor. AKP de bu jargonu çok kullanıyor. Merak ediyorum acaba AKP’ye oy veren 16 milyon insan “milli” sözünden gerçekten rahatsız oluyor mu?
***
Meğer hepsi CHP’ye oy vermek için yanıp tutuşuyormuş da...
Kılıçdaroğlu’nun çıkışının başarılı olup olmadığını anlamak için yandaş medyaya ve özellikle maskeli faşist takımının tavrına bakmak yeterli.
Garip bir telaş ve heyecan var bu medyada.
Belli ki Türkiye’deki kalkışmayı fark etmiş durumdalar. Ama yiğitliğe leke sürdürmemek adına öyle bir AKP propagandası yapıyorlar ki, güler misiniz ağlar mısınız karar veremiyorsunuz.
Bu yandaş ve maskeli faşist kalemleri okurken, sözlerini dinlerken zannedersiniz ki hepsi de CHP’deki değişimi büyük bir özlemle beklemişler.
CHP değişecek onlar da “Oh” diyerek oylarını CHP’ye akıtacaklar.
Ama olmamış işte. Ortaya büyük bir hayal kırıklığı çıkmış. Yeni Başkan hiç bir şey söylememiş. CHP eski CHP’ymiş.
Normalde sevinçten zil takıp oynamaları gerekiyor da, sanki üzülmüş gibi yaparak “Tüh” diyorlar.
İşin şakası bir yana; bu yazıları okuyup, televizyonlarda bu tipleri dinledikçe yaptığım analizlerin doğruluğunun ortaya çıktığına daha çok inanıyorum.
Çünkü böylesi bir korku ve panik ancak halkın gücünün hissedilmesiyle ortaya çıkar. Halkın gücünü hisseden, yakın bir gelecekte altındaki desteklerin kayacağından endişe eder.
Kolay değil tabii, yandaş olmanın, tek parti faşizmine su taşımanın getirisi çok yüksek. Devlet gücünü şahsi güç gibi kullanma alışkanlığının sona erme ihtimali, sağlanan büyük olanakların kaynaklarının tükenme tehlikesi kara bulut gibi çökünce insanın üzerine, ne mantık kalır, ne akıl.