MUSTAFA MUTLU
Dünkü yazımda söz verdim: yılmadan soracağım.
Yaşar Büyükanıt’a da günlerce “Dolmabahçe’de ne konuştunuz” diye sormuştum ama ser verip sır vermemişti.
Olsun, o yazılar tarihin not defterine düştü ya; bana yeter...
Şimdi yine “sorma” zamanı:
Garip gurebanın, fakir fukaranın hakkını kim ya da kimler Mercedes’i üreten firmaya peşkeş çekti?
Daimler’in 1998-2008 yılları arasında dağıttığı rüşveti, hangi yüzsüzler afiyetle lüpletti?
Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık Denetleme Kurulları neden bu skandalın üzerine gitmiyor? Adalet Bakanlığı neden savcıları harekete geçirmiyor?
***
Bu sorular yanıtını bulmalı...
Rüşvetçiler ortaya çıkarılıp, hesap sorulmalı...
Lüplettikleri paralar, bağırsaklarından söküp alınmalı...
Her fırsatta birilerini, “Gözleri var görmezler, kulakları var duymazlar” diye suçlayanların, bu iddiaları görmeleri ve duymaları sağlanmalı.
Dün başladık; bugün devam ediyoruz...
Yılmak yok, soracağım!
Sonuç alamasam da... Bu soruları tarihe kazımak, boynumun borcu olsun!
***
Hakimlere ‘Cübbenizi çıkarın’ diyenler... Siz mi giyeceksiniz?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan dün yine “yargı”ya çattı.
Dikkat edin, “bazı yargı mensuplarına” değil, kurum olarak “yargı”ya...
Son zamanlarda neredeyse her gün söylediği sözleri tekrarladı:
“Yargı siyasallaşmadı, yargı siyasete soyundu.”
“Siyaset yapmak istiyorsan çıkar cübbeni, bir partiye katıl...”
“Siyasi arenada olanların yaptıkları açıklamalar ile sizin açıklamalarınız birebir örtüşüyor.”
Bu sözler, bir başbakana yakışmayacak kadar boş ve aynı zamanda tehlikeli!
Neden mi?
***
Devletin nitelikleri...
Hukukun üstünlüğü...
Yargının bağımsızlığı...
Güçler ayrılığı ilkesinin uygulanıp uygulanmadığı gibi konularda “yasama” ve “yürütme”nin ne kadar söz hakkı varsa; yargının yetkisi ve sorumluluğu da en az bu iki kurum kadardır.
Bu konularda konuşmak, duyulan rahatsızlıkları dile getirmek, yürütmenin ve yasamanın hata yaptığını söylemek; siyasete soyunmak değil, görevi yerine getirmektir!
Eğer bir yargı mensubu, bu değerlere yönelik bir tehlikenin yaklaştığını gördüğü halde konuşmazsa; asıl o zaman mesleğine ve ülkeye ihanet etmiş olur.
Dolayısıyla...
İktidarın; Hakimler ve Savcılar Kurulu ile Anayasa Mahkemesi’nin yapısını değiştirmeye hazırlandığı şu günlerde, yüksek yargı kurumlarının başkanları ve yetkili kurullarının “görüş açıklaması” asla “siyaset yapmak” olarak nitelendirilemez...
Onların açıklamalarının, bazı siyasi partilerin açıklamalarıyla örtüşmesi ise “doğrularda buluşmak”tan başka bir anlam taşımaz...
Örneğin:
AKP’nin gündeme getirdiği Anayasa değişiklik önerilerinden en az yedi tanesini gönülden destekliyorum.
Bu; benim AKP’li olduğumu mu gösterir?
***
Olaya Başbakan’ın mantığıyla yaklaşırsak...
O zaman halka açık şirketini batırıp, paraları cukkalayan bir işadamı da kendisini yargılayan hakim ve savcılara pekâlâ, “Siz ticaretten ne anlarsınız? Madem iş dünyasını o kadar iyi biliyorsunuz, çıkarın o cüppeleri de şirket yönetin” deme hakkına sahip olur!
***
Bir de tersten bakalım:
Sayın Başbakan bir gün olsun askerlik dersi aldı mı?
Bir tane bile “hukuk” kitabını baştan sona kadar okudu mu?
Ekonomiyle ilişkisi “bayilik”ten öte gitti mi?
Hayır!
Ama kimse ona; “Madem Genelkurmay Başkanı’na talimat verebilecek konumdasın, o zaman politikayı bırak asker ol” demiyor!
Ya da bugün yerden yere vurduğu hakimler ve savcılar, ondan takım elbisesinin üzerine cüppe giymesini istemiyor!
Bu talepler ne kadar mantıksız ve geçersizse; Başbakan’ın, eleştirilerine katılmadığı yargı mensuplarına ikide bir “Cüppenizi çıkarıp, bir partiye katılın” demesi de o kadar anlamsızdır.
***
Gelelim; bu sözlerin “tehlike”sine...
Gerçek yargı mensupları cüppelerini çıkardıklarında, o cüppeleri siyasetçiler giyer...
Ki...
Bu da “hukuk devleti”nin ve “demokrasi”nin sonu olur!
*****
GÜNÜN SORUSU
Beş bin liralık dershane borcu ödenmediği için annesi cezaevine düşen 18 yaşındaki öğrenci Soner Semih Sipahi intihar etmiş... Sorum Milli Eğitim Bakanı’na:
Ne hissediyorsunuz?