GÜNGÖR MENGİ
Seçmen sayısında çıkacak bir karmaşa, kendine saygısı olan toplumlarda deprem yaratır.
Türkiye’de 2004 ile 2007 yılları arasında bir milyon azalan seçmen sayısı, 2009 yerel seçimlerinde altı milyon artışla 48 milyon 265 bin 644’e çıkıyor.
Yani iki yıl içinde “bir şeyler” olmuş da acaba ne olmuş?
Yandaşlarının Başbakan’ı dinleyip çocukları üçlediğini düşünsek bile 6 milyon bebeği buluruz da 6 milyon seçmeni bulamayız!
O halde bu kabulleniş niye?
22 Temmuz 2007 genel seçiminde seçmen sayısının 1 milyon azalması ve izleyen iki yılda 6 milyon artması, o genel seçimle beraber Cumhurbaşkanı seçimini de sakatlamıştır.
Milli irade üzerine her gün güzellemeler düzenlerin samimiyetsizliği, tüm çirkinliği ile önümüze dökülmüştür.
Peki sel gibi mi geldi bu kötülük?
Hayır, Bülent Tanla seçimden iki ay önce meclis kürsüsünden alârmı vermişti:
“Buradan hükümeti, parlamentoyu ve yetkilileri 22 Temmuz seçimleriyle ilgili seçmen kütüklerine yönelik göreve davet ediyorum. Seçmen kütüklerimiz eksiktir, yanlıştır, hatalıdır. Bu kütüklerle yapılacak seçim sonuçlarına razı olacaksak...”
Bu demokrasi suçu göz göre göre işlendi.
Ve şimdi seçmen sayısı 6 milyon artışla 48 milyona yükseldi. Bunların kaçı 22 Temmuz’da oy kullanma hakları gasbedilmiş seçmenlerdir, kaçı seçmen kütüğüne bir değil birkaç kere (mükerrer) kaydedilmiş vatandaşlardır? Kimse bilmiyor.
Boyun eğmemeliyiz
CHP milletvekili Durdu Özbolat dün yazılı bir önerge ile Başbakan Erdoğan’a seçmen namusuna sahip her insanın cevabını bilmek isteyeceği şu soruları sordu:
Mükerrer oy kullanımını önleyecek bir çalışmanız var mı?
YSK’nın açıkladığı yeni 6 milyon seçmen hangi seçim çevrelerine kayıt edilmiştir?
Yeni seçmenlerin il ve ilçelere göre dağılımı açıklanacak mıdır?
Başbakan doğru cevapları vermeli ve sorumlu kurumları bir araya getirerek güvenceleri sağlamalıdır.
Geçmiş seçimlerin üstüne düşen şaibe gölgesini ortadan kaldıramaz belki ama önümüzdeki seçimi ve sonrakileri kurtarabilir bu çaba.
Muz cumhuriyetlerine bile yakışmayacak bu ayıbın utanıcını yaşamak AKP’ye bağlı kaderimizin faturası olabilir ama boyun eğmeye devam edemeyiz.
Haklarımıza sahip çıkmak konusundaki isteksizliğimiz zararlarımızı büyütüyor.
Parti gibi parti lâzım
Belediyelerde imar değişiklikleri ile üretilen devasa rantları yağma eden açgözlülüğü biraz da halkın boşvermiş hali cüretlendiriyor.
Bir değil beş Kılıçdaroğlu, bu yıl değil üç yıl önce çıkmış olsaydı başka türlü bir Türkiye’de yaşıyor olurduk.
Devletin krizde yoksulları korumak amacıyla kullanacağı fonların kasaları da dolu olurdu.
Muhalefete büyük görev düşüyor. İşleri sadece mecliste değildir.
Seçimin güvenliğini, güvenilirliğini sağlamak onların da görevi. Bu sorun tek başına iktidarın sorumluluğuna, basiretine ve demokrasi ahlâkına emanet edilmez.
Başta CHP tüm muhalefet partileri seçmen kütüklerini alıp, adı yazılı seçmenler belirtilen adreste oturuyor mu tek tek kontrol etmelidir.
Seçim gününün sonunda da sandık seçmen tutanağı seçim kuruluna teslim edilene kadar olan süreci, tüm partiler bir dakikalık boşluk bırakmadan sahiplenmelidir.
Ülkedeki bütün sandıklara yetecek sayıda özverili, istekli, inançlı insanı içinden çıkaramayan partiler kepenklerini kapatsın.
Milleti boşuna ümitlendirmesinler!