Murat Çelik/Bugün

Özel Temsilcilik'te neler yaşandı?

"Başbakan, 'Her türlü desteği verdik' diyor ama asla öyle değil. Ne destek verdi, ne destek verildi, bir tanesini söylesin lütfen.

 Bize doğru düzgün hiçbir imkan sağlanmadı, taleplerimizin nerdeyse hiçbiri karşılanmadı. Daha da ötesi; Başbakanlık'ta şoförler, temizlik görevlilileri ve çaycılar dışında kimse bizi kabullenemedi, neden bilmiyorum ama başta Müsteşar Ömer Dinçer olmak üzere kimse bizi içine sindiremedi." Bu çarpıcı ifadeler, Terörle Mücadele Özel Temsilcisi Yardımcısı Yaşar Karagöz'e ait...

* *

Sekiz ay boyunca Edip Başer'in yardımcısı olarak görev yapan Emekli Tümgeneral Karagöz, bugüne kadar yaptığı görevlerin 'gizlilik' ve 'önemi'ne tam bir sadakat ile yanıtladı sorularımı. Yani, bazı kritik sorularımı yanıtsız bıraktı. Mesela, "Edip Başer'in, Haziran'da beklediği önemli gelişme neydi?" diye sorduğumda, aldığım yanıt, "Bu konuda bir şey söyleyemem" oldu. Üsteleyip, "Söylendiği gibi, seçim öncesi Murat Karayılan ve Cemil Bayık'ın yakalanarak Türkiye'ye teslim edilmesi ya da Türkiye'nin bir sınır ötesi operasyonuna ABD'den yeşil ışık yakılması mıydı mesela Edip Paşa'nın bahsettiği?" diye sordum, Karagöz yine sessiz kaldı. Yaşar Karagöz'ün bu noktada tek söylediği şu oldu:

"Biz başından beri Amerikalılar'a bir şeyler yaptırmaya uğraşıyoruz. Onları sürekli bazı adımlara zorluyoruz. Bu sekiz ay General Ralston için bir eğitim dönemi oldu. Ralston'ın ve ABD'nin Ankara Büyükelçisi Wilson'ın son dönemde yaptığı açıklamalara dikkatli bakılmasında fayda olduğunu düşünüyorum." - Yani aslında, Edip Başer'in 'Son bir işimiz daha var, onu da yapıp öyle ayrılacağım' sözleri, ABD'den bir istekte bulunduğunuz ve Haziran'a kadar bunun sonucunun ortaya çıkacağı manasına mı geliyordu? - O sözler aslında Ralston'a bir tür blöftü. Kendisiyle konuşulan ve Haziran'a kadar süre verilen gizli bir talep diyebilirim. Başka da ayrıntı veremem. - Peki, Başbakan Erdoğan ya da TMYK Başkanı sıfatıyla Abdullah Gül sormadı mı Edip Paşa'ya 'Nedir bu konu?' diye. - Hayır kimse sormadı. Bakın siz soruyorsunuz. Bu soruyu bile sormadı kimse bize.

* *

Gelelim yazının başındaki, sağlanan, daha doğrusu sağlanmayan imkanlara... İşte Yaşar Karagöz'ün ağzından görev yaptığı sürede yaşadıkları: - Edip Paşa da, ben de, albayımız Suat Karagöllü de, büyük bir özveriyle, hiçbir maddi karşılık olmaksızın ve beklemeksizin çalıştık. - Bakın ben 28 Eylül'de göreve başladım. Edip Paşa'nınki dışında tek bir odamız vardı, Suat Albay ile birlikte kullandığımız. Bir sekreterimiz Melek, bir de çaycımız Ali, o kadar. 15 Kasım'da iki oda talep ettik. Biri benim, biri de Genelkurmay ve İçişleri Bakanlığı temsilcileri için. Verilmedi.

- Hangi birini sayayım bilmiyorum... Mesela albayımızın bilgisayarı yoktu. Bu çağda bilgisayarsız nasıl çalışılır? - Mesela yine... Fotokopi makinesi istedik, altı buçuk ay sonra geldi. Faksımız hala yok örneğin. Aynı katta başka bir birimin faksını kullandık bunca zaman. Hala da öyle.

- Sonra... Başka bir örnek... Başmüşavirlik gibi bir kadroda yer almadığım için bana araç tahsis edilemeyeceğini söylediler. 'Önemli değil' dedim, uzun süre kendi arabamla gidip geldim. Sonra ihtiyacımız olduğunda havuzdan araba verildi. Bu sayede Başbakanlık'ta ne kadar şoför varsa hepsi ahbabım oldu. O insanları tanıdığım için çok mutluyum.

- 28 Eylül'de başladığım görevimde kullanmam için bir sim kart verildi mesela bana. Ne zaman? 11 Nisan tarihinde... Düşünebiliyor musunuz? Ben de hiç kullanmadım ve istifamla birlikte onu da iade ettim. - Başbakan'ın yazılı talimatı vardı 'her türlü imkanın sağlanması' yönünde. Ama kimse bu emrin gereğini yerine getirmedi. - Fiziksel ortam ve teçhizatın dışında bir de insani tavır var ki, o daha da önemli. Eylül ayından bu yana Müsteşar Ömer Dinçer bana randevu vermedi. Bu sekiz ayda, bir idari personel dışında tek bir kişi bile ziyaretimize gelmedi, bir 'Merhaba' diyen olmadı.

- Bu şartlarda, gönüllü ve özverili bir çalışma yaptıktan sonra da herhangi bir gerekçe dahi sunulmadan görevden alındık işte... Buna da bir sözümüz olamaz. Böyle takdir edilmiştir, saygı duyarız. Ama en azından iki satır bir yazıyla teşekkür edilmesini beklemek de mi hakkımız değil?"

Gerginliğin bir tarafının anlattıkları bunlar... Diğer tarafın vereceği cevaplara bu sütunun sonuna kadar açık olduğunu söylememe bile gerek yok.