GÜNGÖR MENGİ
O yüzden çoğunluk, desteklediği partiye bakarak tavır belirleyecek, oyunu o yönde kullanacaktır.
Böyle bir propaganda zemini, bilgiden çok önyargıdan besleniyor ve tabii yıpratıcı oluyor. Adalet Bakanı Ergin VATAN’a verdiği mülâkatta özetle şunu diyor:
“İki aydır yüksek yargıda yaşanan olayları alt alta koyduğunuz zaman bu mevcut yapılanmanın reforme edilmesine niye ihtiyaç olduğunu görürsünüz..”
Ne kadar yanıltıcı ve insafsız?
İktidar yüksek yargıyı zaptetmek için harekete geçtiğinde öyle kışkırtıcı hamleler yaptı ki yüksek yargı kendini savunmak ve doğruları anlatmak için gereğinden fazla konuşmak zorunda kaldı.
İşte şimdi iktidar, yüksek yargının meşru savunma çıkışlarını “böyle yargı olmaz” diyerek “katli vaciptir” duygusu yaratmak için kullanıyor.
İktidar kampanyada bu kozu yoğun biçimde kullanacak, Anayasa Mahkemesi’nin son kararına rağmen yargıyı CHP ile ilişkili göstermekten vazgeçmeyecektir.
İktidar kontrolüne giren yargının sebep olacağı kötülükleri sayıp dökmek referandumdan “hayır” çıkarmak isteyen muhalefete yetecek mi?
Yetmeyecektir.. O nedenle CHP ve MHP kampanyayı “güven oylaması“ zeminine kaydırmaya çalışacaktır.
A&G Araştırma Şirketi’nin Başkanı Adil Gür dünkü Akşam’da evet ve hayır oylarının bugün itibariyle dengede olduğunu, sonucu liderlerin kampanya performanslarının belirleyeceğini söylüyordu.
Bana da “Mağduru olmayan bir yarışa gidiyoruz ilk kez” dedi ve AKP seçmeninin, terör ve işsizlik ülkeyi kasıp kavururken enerjisini devlet kurumları ile kavga ederek harcayan partisine sinirlenebileceğini anlattı.
Muhalefet AKP seçmeninin kafasında böyle bir eleştirel düşünce uyandırabilir mi? Bu mümkündür.
Referandum iktidar değişikliğine sebep olmayacağı için akıllı bir kampanya, AKP’li seçmeni partisine “sarı kart“ göstermeye ikna edebilir.
Denge o kadar hassas ki, küçük çaplı bir kayma da sonucu değiştirebilir!
Rüyasına girsin!
Avrupa Konseyi’nden gelen uzmanlar Öcalan’ın yalnız terörist değil, yalancı bir terörist olduğunu belirlediler.
Öcalan geçen yılın Kasım’ında yeni koğuşuna geçirilmiş “İmralı’da tecrit altındayım. Nefes alamıyorum“ diye bir haber uçurmuştu.
Bu tahrikin yarattığı nefret ateşi Güneydoğu kentlerini kasıp kavururken İstanbul’daki bir olay, PKK’nın evrensel ölçekte bir insanlık düşmanı örgüt olduğunu tarihe geçirdi.
İstanbul’da üniversite adayı tertemiz, güzel bir kız Serap Eser, bebek katilinin kışkırttığı çocukların hedefi oldu. Serap molotof kokteyli atılan belediye otobüsünde yandı.
Avrupa Konseyi uzmanlarının İmralı’da yaptıkları araştırma ardından hazırladığı rapor, tecrit iddiasının doğru olmadığını, cezaevi koşullarının “yüksek standartta” olduğunu belirledi.
Kırk bin insanın ölümünden sorumlu bir katilde utanma duygusu olamaz.
Müebbetten öte ceza yok; suç işlemekten de korkmaz.
Bu raporun ışığında acaba günahsız bir genç kızın hayatını söndürdüğünü hatırlayarak vicdanında küçük bir sızı duyar mı?
O duygu ileride başka hayatları söndürecek tahriklerden onu alıkoyar mı?
Ona beddua etmekten başka elimizden bir şey gelmemesi ne kadar kötü!