RUHAT MENGİ
Ben demiyorum, dün “seçmen kütüklerinde birden ortaya çıkıveren esrarengiz (!) seçmenler”le ilgili yazıma milletten gelen cevaplar söylüyor. Bazıları şöyle:
“Dünyada ölülerin seçimde dirildiği bir başka ülke yok. Bunu da başardık, ne mutlu bize!”
- “Seçimi topluca protesto edelim, ya dürüst seçim ya da tüm sistem güvenli hale getirilene kadar ertelensin. Bir seçimde daha hataya susulamaz.”
- “YSK Başkanı taraf mı tutuyor, neden sormuyorsunuz?”
- “Seçmen kütüklerindeki hataları dehşetle izliyoruz. İktidardan hiç ses çıkmaması çok anlamlı. 6 milyon seçmen artışına da hiç değinmiyorlar.”
- “Ben de dün muhtarlıkta listelere baktım. Yıllar önce ölen kardeşimin de ismi yazılıydı...”
- “Biz de bu olaylardan duyduk. Muhtarlık suç işlemiyor mu?”
Bunlar halktan gelen tepkilerin sadece birkaç tanesi... İllerden, ilçelerden, mahallelerden medyaya gelen toplu tepkilerin de arkası kesilmiyor. Bir de tabii dün yazdığım “Listede dairemde Yozgatlı 4 aile oturuyor gibi yazılmıştı” diyen okurumuzun şikayeti gibi kontrol, güvenlik sıfır. Bakın 25 bin seçmeni bulunan Batıkent Kent Koop. Mahallesi Muhtarı Şükran Ayaz ne demiş (gazete haberi): “Yanlış kayıtlar nedeniyle nüfus müdürlüğünde kuyruklar oluşuyor. Kayıtta kişinin beyanı dikkate alınır. Kişi evine 10 kişi de yazdırabilir.”
Son iki cümle hayati önem taşıyor. Bir ülkenin geleceği açısından hayati... Çünkü 22 Temmuz seçimlerinde “5 milyon kayıp seçmen” veya ilk kez kullanılan elektronik oy toplama sistemi “SEÇSİS” ile hile iddialarının doğru olma ihtimali ya da “yanlış bir sonuç” ihtimali mevcutsa bu nasıl ki Türkiye’nin 4 yılını ilgilendiriyor, belediye seçimleri de bir sonraki genel seçimleri fazlasıyla etkileyebilmesi nedeniyle ülkeyi hayati derecede ilgilendirecektir. Kentlerde sadece imar değişiklikleri ve ihalelerle kazanılan rantlar seçimleri finanse etmekte, reklam vs. de o kadar büyük rol oynuyor ki, belediyeleri kazanmayı “ülkeye hizmet” açısından düşünen filân yok artık. (Zaten hiç oldu mu -Türkiye’de- bilmem... Bugün ayyuka çıkmış halde!)
Parmak boyası neden kaldırıldı?
Şimdi memlekette “seçmen kütüklerinde büyük hatalar var, ölüler diriliyor, dairelere 4-5 aile yazılıyor” diye, “6 milyon kayıp seçmen bir anda nereden bulundu” diye kıyamet koparken, muhtarlar “Kişi beyanı dikkate alınıyor, isteyen evine 10 kişi yazdırabilir” diye fahiş bir yanlışı dile getirirken, YSK Başkanı CHP’nin “seçmen kütükleri bir süre daha askıda kalsın” teklifine (neden yalnız CHP, diğer partiler nerede) olumsuz cevap verebiliyor.
Bu kadar keyfî bir durum mudur bu, milletin YSK’dan şüphe etmesi boşuna mıdır? Bir de olan biten saçmalık yetmiyormuş gibi YSK çok ilginç şekilde bu seçimde -mükerrer oy kullanılmasını önleyen- parmak boyasına da gerek görmediğini açıkladı ve boyayı kaldırdı.
Tüy dikilmiş vaziyette yani... Nedense AKP hiç şikayetçi değil, hiç sesi çıkmıyor. Bir bildiği mi var acaba?
*****
Burhan Kuzu’nun söyledikleri doğru mu?
TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı, AKP İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu (ki bunları bir programda tartışmasını çok isterdim ama gelmiyor, artık TV’de Erdoğan’dan başka AKP’li yok gibi... Varsa da kendi kanallarında veya sıkı sorularla karşılaşmayacakları programlarda tek tük) Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen Anayasa değişikliklerini gündeme getirmiş.
“Sonra bu metin tartışmaya açılacaktı, olmadı... Değişmez maddelerin zerresine dokunmadık. Aynen 1982 Anayasasında neyse öyleydi... Kararı hayret ve ibretle karşıladım... Değişmez maddeler hepimizin ortak değerleridir ama değişebilir olanları nasıl değiştireceğiz? AYM kendine öyle geniş yetki aldı ki Meclis’in üzerine çıktı” ifadelerinin de yer aldığı çok önemli bir konuşma.
Önemli çünkü bu tür cümleler halkın (ve dahi “aydın”ların) yanlış bilgilenmesine sebep olabiliyor. Sonra da bir teranedir gidiyor.
“Anayasa Mahkemesi yetkisini Meclis’in üstüne çıkardı. Kendi yetki alanını genişletti, Yasama’ya müdahale etti.”
Oysa Anayasa hukukçularının bu konudaki açıklamalarını hem gazetede, hem de TV’de daha önce verdik.
Anayasa Mahkemesi’nin asıl görevi zaten Anayasa’yı, özellikle de “değiştirilemez, teklif dahi edilemez” denilen ilk üç maddeyi parlamentoya karşı korumak. Dikkat edin bize karşı değil elbette, Meclis’e yani Yasama’ya karşı korumak.
Dünyada anayasa mahkemelerinin kuruluş nedeni “sırtını demokratik bir meclise dayamış görünen yönetimlerin parlamento desteğiyle baskıcı bir yönetim şekline geçebilmesi, geçmiş olması”... Bunun yapılamaması için kurulmuş.
Burhan Kuzu “tartışmaya açılacaktı” diyor ama taslak önce ABD’ye götürülüp orada “birilerine” açıldı, Türkiye’ye ise hiç açılamadı. Açmadılar... İçinden sadece türban düzenlemesi çekildi ve daha gündeme gelir gelmez “sadece üniversite değil, devletin her alanında, okul ve devlet dairelerinde de serbest olacağı” iktidarın üyeleri tarafından dile getirildi. Değişikliğin tartışma safhası yapıldı, parlamentoda onaylandı, Cumhurbaşkanı imzaladı ve AYM iptal etti. Yani “tartışılmadığı” doğru değil, tartışılmayan bir şey varsa o da hükümetin hatası...
“Aynen 82 Anayasası gibi” olsaydı zaten değişiklik yapmamış olacaklardı, oysa aynen öyle değildi. Yapılan değişikliğin “değiştirilemez” denen maddeleri “dolaylı yoldan değiştirme” anlamına geleceğini, bunun da AYM’nin “şekil açısından denetleme” görevine gireceğini Mahkeme açıkladı.
Kısacası, yapılan değişiklik “değişebilir” maddeyi değiştirmek değildi.
82 Anayasa’sı Sayın Kuzu’nun dediği gibi bugüne kadar 13 kez değil, 16 kez değiştirildi ve AYM bunların hiçbirini iptal etmedi.
O zaman düşünmek gerekmez mi acaba neden bunu? Acaba devletin niteliklerini değiştirebilecek bir değişiklik mi istendi? Yeni bir anayasa yapmaya eşdeğer bir şey mi?
Bence gerçekleri doğru doğru dosdoğru açıklamak büyük önem taşıyor, ne dersiniz?