Bildirici, Hakan’ın bugünkü köşe yazısında kendisinin açıklamalarını çarpıttığını söyledi. Sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, gazetecilerin sorularının uçuştan önce kendisine ulaştığını belirten Bildirici, bu durumun basın özgürlüğü ve gazetecilik etiği açısından ciddi soru işaretleri doğurduğunu dile getirdi. "SEN BİR YALANCISIN AHMET HAKAN – Bugüne değin çok az kişiye yalancı demişimdir; hep kaçmışımdır bu kelimeyi kullanmaktan ama sen bu sözcüğün hakkını verdin!" diyen Bildirici, Hakan'a "Evet, 'adamın teki' olarak sana soruyorum. Cumhurbaşkanlığı uçağında razı olduğun 'basın toplantısı mizanseni'nin benzerini daha önce hangi lider uyguladı?" diye sordu:
Bildirici X hesabından yaptığı paylaşımda şunları söyledi:
"SEN BİR YALANCISIN AHMET HAKAN – Bugüne değin çok az kişiye yalancı demişimdir; hep kaçmışımdır bu kelimeyi kullanmaktan ama sen bu sözcüğün hakkını verdin! Çünkü okuduğunu anlamamış olamazsın, yazdığımı bile isteye çarpıtıyorsun.
Tırnak içinde yazmışsın ama ben 'İletişim Başkanlığı, uçakta sorulacak soruları ve cevapları önceden belirledi. Soruların altına da gazetecilerin adlarını yazdı' demedim. Öyle bir cümlem yok benim.
Paylaşımım ortada. Gazetecilerin soracakları soruların listesinin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın uçağı Washington'dan havalanmadan önce bana geldiğini yazdım ve 'Bunun bir açıklaması var mı?' diye sordum. Bak aynen şöyle yazmıştım:
'Gerçi daha önce uçaktaki gazeteciler, soruları kendilerinin belirlediklerini savundular ama eğer İletişim Başkanlığı ellerine hazır soru vermiyorsa nasıl oldu da bu sorular bana saatler öncesinden gelebildi? Umarım İletişim Başkanlığı ya da Cumhurbaşkanlığı'nın bu konuda bir açıklaması vardır.'
Ben İletişim Başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı'ndan açıklama istedim, sen ortaya atıldın. Sanki onların sözcüsü gibi… Ne dedin? Bak ben tırnak içinde çarpıtmadan aynen alayım yazdığını:
'Yöntem şu: İletişim Başkanlığı, gazetecilere ‘Hangi soruları soracaksınız' diye soruyor. Bunun amacı da belli: Mükerrer soru olmasın, sorular hep aynı konuda olmasın, sorular çeşitlensin.'
Böylece uçak daha kalkmadan bana gelen GAZETECİLERİN UÇAKTA SORACAKLARI SORU LİSTESİNİ DOĞRULAMIŞ oldun. Meğer İletişim Başkanlığı 'hazır soru' vermiyormuş, siz sorularınızı önceden verip onaya sunuyormuşsunuz!
Niyeymiş bu yöntem? 'Sorular mükerrer olmasın' diye imiş. Bu kadar komik bir gerekçe olamaz. Hayatında muhabirlik yapmamış olabilirsin ama ben yıllarca sahada koşturdum, liderleri izledim. Bir gazeteci, tasarladığı soru kendisinden önce başka biri tarafından sorulunca ya başta soru sorar ya da o soru yeterince yanıtlanmamışsa farklı bir açıdan sürdürür soruyu. Gazeteci soracağı soruyu kimseye denetletmez, izin almaz.
Sen 'Mükerrer olmasın' falan diyerek, gazetecilerin sorularının önceden İletişim Başkanlığı tarafından DENETLENDİĞİNİ, SEÇİLEREK ONAYLANDIĞINI, ERDOĞAN'IN SORULARI ÖNCEDEN HAZIRLANMIŞ KARTLARDAN OKUDUĞUNU, SOHBETİN DE YİNE İLETİŞİM BAŞKANLIĞI TARAFINDAN DEŞİFRE EDİLİP DÜZELTİLİP DAĞITILDIĞINI gizlemeye çalışıyorsun. 'Fevkalade itibara mazhar" bir gazeteci olarak bindiğin Cumhurbaşkanlığı uçağında uygulanan evrensel gazetecilik etiğine aykırı bu yöntemi savunuyor, aklamaya çalışıyorsun. Bu gazetecilik adına ayıp ötesi bir durum.
Evet, 'adamın teki' olarak sana soruyorum. Cumhurbaşkanlığı uçağında razı olduğun 'basın toplantısı mizanseni'nin benzerini daha önce hangi lider uyguladı? Örneğin Turgut Özal'ın, Süleyman Demirel'in, Abdullah Gül'ün ve hatta Erdoğan'ın ilk dönemindeki yurtdışı gezilerinde uçaktaki sohbetlerde böyle bir yöntem uygulanıyor muydu? Benim bildiğim uygulanmadı, uygulanamazdı.
Bir de İletişim Başkanlığı'na çağrım var; uçaktaki basın toplantılarını neden görüntülü yapmıyorsunuz? Madem gazeteciler o uçağa binip de -sadece Ahmet Hakan'ın savunabildiği bir yöntemle- sorularını ÖZGÜRCE sorabiliyor, o zaman görüntülü yapın bu ülkenin bütün yurttaşları görsün o gazetecilerin nasıl soru sorduklarını ya da soramadıklarını.
Niye gizliyorsunuz ki?"