Yalçınkaya, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 17. Onur Günü dolayısıyla Yargıtay Büyük Genel Kurul Salonu'nda düzenlenen törende konuştu. Yalçınkaya, konuşmasına, Dünya Çevre Günü'nü kutlayarak ve bir süre önce yaşamını yitiren Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan'ı anarak başladı.
Yargı kararlarına ilişkin açıklamalarda bulunan siyasileri eleştiren Yalçınkaya, belli makamı işgal eden kişilerin, yüksek mahkeme kararlarına yönelik kişisel görüş açıklaması şeklindeki beyanlarının yargı üzerinde güveni zedeleyici olduğunun müşahede edildiğini söyledi. Demokrasinin kurum, kural ve usullerine saygı gösterilmesinin siyasi güçlerden beklenen en önemli davranış biçimi olduğuna işaret eden Yalçınkaya, şunları kaydetti:
'Yargıya güven ve saygı sürekli ise erdemliliktir. Siyasi kişilerin, yargı organlarının açıklamalarından rahatsız oldukları yönündeki beyanları, devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı bir medeni iş birliği ve iş bölümü olan, devlet organları arasında üstünlük anlamına gelmeyen, kuvvetler ayrılığı ilkesini göz ardı eden ve siyasi gücün her şeyin üstünde olduğu imajını veren beyanlardır.
Hukuk devletinin gerçekleşmesini, demokratik kuralların yerleşmesini sağlayan yüksek yargı organlarına yönelik, siyasi çevrelerin politik çıkarlara dayalı bu beyanları, Anayasa'da yazılı güçler ayrılığı ilkesine aykırıdır, kamuoyu önünde yargıyı ve kararlarını tartışılır hale getireceği, saygı ve güveni azaltacağı kuşkusuzdur. Yargının, demokratik hayatın temelini oluşturduğu unutulmamalıdır.'
Yalçınkaya, Türk ulusunun, Atatürk milliyetçiliği kapsamında, milli birlik ve bütünlük içinde, yargıya yapılan haksız ve mücadeleci davranışları sağduyu ile değerlendireceği ve Türkiye'de hukuk devleti ilkesine, saygının egemen olacağı inancını taşıdığını belirtti.
Atatürk'ün 'Cumhuriyeti kuranlar onu korumaya muktedir olmalıdır' sözünü anımsatan Yalçınkaya, Türkiye'nin laik temelli demokratik anayasal rejimini ve ulusal bütünlüğünü, hukuk devleti kuralları içinde korumanın gerekli olduğunu kaydetti.
-'DİNSEL VE ETNİK SİYASETTEN UZAKLAŞILMALIDIR'-
Aşiret, tarikat ve cemaatin egemen olduğu toplumlarda, bireyin gelişmesi ve özgürlüğünün mümkün olmadığına dikkati çeken Yalçınkaya, 'Avrupa toplum düzenine ulaşmak için dinsel ve etnik siyasetten uzaklaşılarak, birey haklarını koruyan, bireyin ekonomik gelişmesini hedefleyen, demokratik bir siyaset oluşturulması, halkımız ve ülkenin geleceği açısından yararlı olacaktır' dedi.
Yalçınkaya, siyasi düşüncelerin, ülke barışı için tehdit yaratacak bir noktaya vardırılmaması, açık toplum ve hukukun üstünlüğü kavramlarında ilkeli davranılması gerektiğini ifade ederek, şöyle konuştu:
'Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesi, çağdaş, laik, demokrasi yanlısı olmaktır. Cumhuriyet'in kuruluş felsefesi, idealleri ve değerleriyle barışık olmak, ülke yararına olduğu gibi birçok sorunları giderici niteliktedir. Cumhuriyet'in kuruluşunu, kurucularını, demokrasi ve özgürlükleri, hatalı ve kendine göre yorumlayıp, fazlasıyla tartışan, tartışmaya açan toplumlar, devletler, kendisiyle aşırı yüzleşmeye doğru giderek, milli benliğini, varlığını, var oluş nedenlerini kaybedip, gururla, iftiharla yaşadıkları devletin birlik ve bütünlüğünün değerlerini bir yana bırakarak yeni rejimler, liderler aramaya yönelirler. Bu nedenle, demokratik rejimlerde, ülke kurucuları dışında liderlere yer olmadığı dikkate alınıp, ortak değerlerde birleşerek, Anayasamızın değiştirilemez ilkeleri korunup, egemenliğimizden ödün vermeden, Avrupa toplum düzenini gerçekleştirmek mümkündür ve uzak değildir.
Atatürk'ün de belirttiği gibi, 'özgürlüğün de eşitliğin de adaletin de temel dayanağı ulusal egemenliktir'. Laiklik, kadınları toplumsal yaşamın içine almayı, gücünden yararlanmayı ülkemize kazandırmış, bireysel özgürlük alanını daraltmamış, aksine genişletmiştir.'
-İLETİŞİMİN DENETLENMESİ-
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, hukuk devletinin, siyasal iktidarın ve idarenin gücünün hukuk kuralları ile sınırlandırıldığı, kişilerin temel hak ve özgürlüklerinin güvence altına alındığı, kişi güvenliğinin sağlandığı bir devlet modeli olduğunu anımsatarak, ceza yargılamasına ilişkin kuralların usul kuralları olmakla birlikte kişilerin temel hak ve özgürlükleri ile yakından ilgili olduğunu söyledi.
Bu kurallar, kişilerin özgürlüklerini güvence altına alan normlar olduğunu vurgulayan Yalçınkaya, 'Dolayısıyla, bir ceza soruşturmasında usul kurallarına riayetsizlik, kişilerin temel hak ve özgürlüklerinin ihlali anlamına gelir, bir şekle aykırılıktan ibaret görülemez. İletişimin denetlenmesi uygulamasında, yasa dışına çıkılmamalı, bireyin özel hayatının gizliliği ve korunması hakkı ihlal edilmemelidir' dedi.
Ceza yargılamasında düzenlenen, iletişimin denetlenmesi tedbirinin, ancak suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka surette delil elde edilmesi olanağının bulunmaması halinde başvurulabilecek bir tedbir olduğunu anlatan Yalçınkaya, şunları kaydetti:
'İstisnai nitelikteki bu tedbire, yasada belirtilen koşulların mevcut olmadığı durumlarda başvurulması, bu tedbirin istisnai olma özelliğini kaldırıp genel bir uygulama haline dönüşmesine, yasa ile korunmak istenen, kişilerin temel hak ve özgürlüklerinin zedelenmesine yol açar. Unutulmamalıdır ki ceza yargılamasının amacı her ne pahasına olursa olsun maddi gerçeği bulmak değildir. Temel amaç, maddi gerçeğe hukuk kurallarına uygun olarak yürütülen bir soruşturma ve yargılama sonucu varmaktır. Bu temel ilke, insanlığın tarihi içerisinde temel hak ve özgürlükler alanında yaşadığı acı deneyimlerin sonucu, çağdaş ceza yargılamasının kabul ettiği bir prensiptir.'
-SİYASİ PARTİLERİN KAPATILMASI-
Siyasi parti kapatma davası açılabilmesinin zorlaştırılması çalışmalarının Türkiye gündeminde olduğunu anımsatan Yalçınkaya, bir siyasi partinin kapatılması davasının açılması usulünde değişiklik yapılarak, bunun TBMM'nin veya diğer bir kurulun onayına bırakılmasının, soruşturma veya kovuşturma şartı getirilme niteliğinde yapılan bir değişiklik olacağını ifade etti.
Yalçınkaya, şöyle konuştu:
'Anayasa'nın değiştirilemez maddelerine aykırı beyan, eylem ve davranışlar yerine, sadece şiddet içeren eylemlerin parti kapatma nedeni sayılması veya siyasi partilerin kapatılması yerine, kapatmaya neden olacak beyan ve eylem sahibi parti üyesi kişilerin Anayasa Mahkemesi tarafından tespit edilmesinden sonra, bu kişilere cezai ve siyasi sorumluluk getirilmesi halinde, Anayasa'da kapatma nedenleri arasında sayılan, Anayasa'nın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddeleri içinde bulunan 'Cumhuriyetin Nitelikleri' başlıklı ikinci maddesinde yer alan, laiklik ilkesine aykırı beyan ve eylemleri suç sayan ve yaptırıma bağlayan bir düzenleme Türk Ceza Yasası'nda yer almadığından, belirtilen şekillerde yapılacak bir düzenleme ile laiklik karşıtı beyan ve eylemlerin önü açılmış olacaktır. Milletvekili dokunulmazlığı kaldırılmadıkça da bu şekildeki bir düzenlemenin uygulama kabiliyeti bulunmayacaktır.
Yasama ve yürütme erkinde çoğunluğu bulunan bir siyasi parti, şiddete başvurmaya gerek duymadan, yasama ile koyacağı kurallar, yürütme ile yapacağı uygulamalar ile anayasal rejimi değiştirme olanağını elde edecek, demokratik rejim korumasız bırakılacaktır. Ayrıca, bu tür düzenlemeler, Anayasamızın değiştirilemez maddelerinde belirtilen, 'Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütünlük içinde bulunduğu' ilkelerini ihlal eder nitelikte bulunduğundan, mahkemeler nezdinde koruma görmeyeceği gibi, hukuk devleti ilkesine saygı bakımından Yüce Meclis'ten de geçmemesi beklenir.'
Yalçınkaya, bir parti hakkındaki kapatma davası sonuçlanmadan Anayasa Mahkemesinin yapısı, kapatma davası açılmasındaki usul ve kapatma nedenlerinin sınırlarının daraltılması hususlarında, yasalarda değişiklik yapılmasının, Anayasa'nın değiştirilemez maddelerine aykırılık oluşturacağının da düşünülmesi gerektiğini dile getirdi.
-'TEMEL İLKELERE AYKIRI DAVRANMAYAN PARTİYE KAPATMA DAVASI AÇILMAZ'-
Anayasa'nın değiştirilemez maddelerindeki temel ilkelere aykırı davranmadıkça hiçbir partinin kapatma davası ile karşı karşıya kalmayacağını vurgulayan Yalçınkaya, 'Anayasal ilkelere uymamayı temel hak ve özgürlük olarak tanımlayanlar yanılgı içindedirler, anayasal rejime, üniter devlete ve demokratik toplumsal düzene zarar vermektedirler' diye konuştu.
Anayasa Mahkemesinin mevcut yapısının değiştirilmesi yönünde çalışmalar olduğunu da anımsatan Yalçınkaya, mevcut yapının değiştirilmesi için herhangi bir durum veya ihtiyacın ortaya çıkmadığını savundu.
Yalçınkaya, 'Sakıncaları görülerek terk edilen önceki düzenlemeye dönme çabaları ve hatta Meclis tarafından seçilecek üye sayısının sembolik rakamları aşar miktarda düzenlenmesi, yargı bağımsızlığına aykırıdır. Yargının bağımsızlığını tamamıyla ortadan kaldıracak yasalar ve işlemler niteliğindedir' dedi.
Yargının siyasallaştığı iddialarının günümüzde arttığını belirten Yalçınkaya, 'Yüce Divan sıfatıyla başbakan ve bakanları yargılama, Meclis'in yasama faaliyetleri ile bazı kararlarını Anayasa karşısında denetleme görev ve yetkisine sahip Anayasa Mahkemesine, görev alanına girebilecek ve hukuka aykırı işlemleri yapabilecek kişi ve kurumlar tarafından üye seçilmesinin, Mahkemeye siyasi kimlik kazandıracağını ve güçler ayrılığının ihlali sonucunu doğuracağını öne sürdü