RUHAT MENGİ
Deniz Feneri davası henüz Türkiye’de açılamadı, bu gidişle sonsuza kadar da açılabilecek mi belli değil ama (Erdoğan’ın “ İyi bir arkadaşımızdır” dediği) Rtük eski Başkanı Zahid Akman hakkında Frankfurt Savcılığı tarafından “evrakta sahtecilik” suçundan yeni bir dava açıldı.
Suçun karşılığı Alman ceza hukukuna göre 5 yıla kadar hapis, “kamu yetkilisi” tarafından işlenirse 10 yıla kadar hapis cezası imiş. Eh, girmek için çırpındığımız AB’de sahtekarlık, dolandırıcılık suçları bizdeki gibi cezasız bırakılmıyor tabii, onlar “iyi arkadaş” filan dinlemiyorlar.
Bu arada Zahid Akman da Türk basınına “haberci etiği” üzerine ders vermekle, broşür bastırmakla meşgul olduğuna göre şimdi bir ders de Alman yargısına hazırlaması gerekecek. Artık onlara da “yargı etiği” üzerine broşür bastırır herhalde.
Düşünebiliyor musunuz, onların “yüzyılın en büyük bağış yolsuzluğu” dediği soyguna bile Türkiye’de henüz dava açtırılmadı, iktidar tarafından korumaya alındı, orada ise son “belge tahrifatı”nın davası görülüyor.
Öte yanda Zahid Akman’dan boşalan RTÜK Başkanlığı’na, Kurul’daki çoğunluk AKP’li üyelerden oluştuğu için AKP kontenjanından olan (ve Yeni Şafak yazarı) Davut Dursun seçilmiş. Aslında tarafsız ve düzgün bir denetim yapılabilmesi için “bağımsız, özerk bir kuruluş” olması gereken Radyo Televizyon Üst Kurulu adeta bir meclis kuruluşu gibi… Hangi parti çoğunluğu ele geçirmişse onun elinde… Şimdi artık sıra Anayasa Mahkemesi’ne geldi, orada da aynı sistemi istiyorlar, başardıklarında tam demokrasi (!) olacak.
Tabii ki insanların belli siyasi görüşleri olacaktır ama böyle önemli görevlerin gereği olan bağımsızlığın, tarafsızlığın sağlanması da şarttır, bunun lamı cimi yoktur. Yani Başbakan’ın ve AKP’nin TBMM Başkanı Köksal Toptan’a “tarafsız davranmaya çalıştığı” için bozulmaları aslında hem demokrasi adına bir skandaldır hem de bağımsız olması gereken RTÜK ve benzeri diğer kurumlar için örnek ve ipucudur.
Yani bir hükümet parti tutmaması gereken TBMM Başkanı’na “taraf tutmadın” diye kızıyorsa, hukukla, yargıyla ilgili bir konuda; “çok önemli ama hileyle çıkarılan yasa” konusunda görüşünü açıklaması en doğal hakkı iken Yargıtay Başkanı’na “siyasetçi gibi görüş açıklayamazsın, sus” diyor ama öte yanda en bağımsız olması gereken kurumların başına kendi adamlarını, hem de militan denecek kadar taraflı adamlarını koymaya çalışıyorsa ortadaki sakat demokrasi artık gözden kaçamaz durumdadır.
Tabii burada Başbakan Erdoğan’ın AKP il kongresinde (yine “size ne ya benim kongremden” der mi acaba) CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne gidişini eleştirmesini de unutmamak lazım. “33 kere gittiler, Cumhuriyet tarihinde benzeri yok” diyor ama bir parti “Anayasa’ya uygun bulmadığı yasalar ve girişimler için” isterse 133 kere de AYM’ye gidebilir. AYM’ler bunun için vardır. Ayrıca Cumhuriyet tarihinde AKP gibi rejimle ve devlet kurumlarıyla devamlı kavga halinde bir başka partinin de görülmediğini unutmamak gerekir.
Yeni RTÜK Başkanı Davut Dursun’un “laik rejim” hakkında yazdıklarına bakılırsa; ki laiklik uygulamasının Türkiye’nin geleneklerine uymadığı, halkın taleplerine aykırı olduğu, Cumhuriyet yönetimlerinin dayatması ile konduğu ve hatta “Hristiyan-Batı toplumlarına uygun ama Müslüman toplumlarına uygunluğunun tartışmalı olduğu” gibi görüşleri var, bu görüşlerle RTÜK Başkanlığı’nı hiç şüphesiz “hükümetle büyük uyum içerisinde” götüreceği beklenebilir.
YİNE LAİKLİK YANILTMACASI
Her ne kadar laiklik, yani “devletin tüm inançlara eşit mesafede olması, belli bir dinin kurallarının, uygulamalarının, ayrımcılığın devlet işlerine karıştırılmaması, devletin tarafsızlığı ve vatandaşların -hangi din ve inançtan olursa olsun- baskıdan uzak tutulması” sadece Batı toplumlarına veya Hristiyan toplumlara özgü bir sistem değilse de (her din ve inançtan insan devlet alanları, görevleri içinde kendi ibadetini, kıyafetini uygulayabilmek ister ama laiklikte hiçbirine ayrım yapılmıyor) Doç. Dr. Dursun laikliğe iktidarın da benimseyeceği “kendine özgü bir tanım” getirmiş.
“Kendine özgü” çünkü laiklikle ilgili evrensel hukuk Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde ve AİHM kararlarında da açıktır. Bunun herhangi bir din veya ülkeye özgü olmadığı bellidir. Ama işte bu ve benzeri görüşler, onları yazan kişinin rektör, RTÜK Başkanı gibi görevler için tercih edilmesini sağlayabiliyor, etkili olabiliyor.
Besbelli ki bundan sonra laik rejimle çekişmeler, laiklik tanımını değiştirme çabaları daha da yoğun olarak sürecek… Dediğim gibi yakında sıra “Anayasa Mahkemesi üyelerini AKP’nin seçmesi”ne gelecek. Sonra da Anayasa’da istenen her değişikliğin “engelsizce” kabulüne… Türkiye bugüne kadar yaşadıklarımızdan çok daha zor bir sürece girmek üzere.
Her şeye rağmen yeni RTÜK Başkanı’nın tarafsızlığını koruyabilmesini, siyasi etki altında kalmadan görevini yürütmesini umarak ‘hayırlı olsun’ diyorum.
***
Burhan Kuzu seçilmezse şaşarım!
Başbakan Erdoğan ile TBMM Başkanlığı’na yeniden aday olmak isteyen Köksal Toptan görüştüler.
Kimi “Erdoğan ona destek vermedi” diye yorumladı görüşmeyi, kimileri ise “Toptan, olumlu cevabı aldı, tatile gitti” diye...
Burada doğru yorum büyük ihtimalle birincisi olacaktır. Çünkü her ne kadar Meclis Başkanlığı “tarafsız” bir konumu olsa da, Başkan’ın yorumlarında “partisinden bağımsız olarak doğruları belirtmesi” gerekse de AKP geleneğinde tarafsız davranan biri yerinde bıranamaz. Bırakın Anayasa Mahkemesi’ndeki kapatma davası, türbanla ilgili anayasa değişikliği sırasındaki tarafsız tutumundan rahatsız olmalarını, sadece “belge denilen fotokopi” için bir hukukçu olarak söylediği “bu haliyle belge denemez, aslı bulunmalı” sözü veya askerlere sivil yargı yolunu açan emrivaki yasa için “keşke Meclis’ten gündüz geçirilseydi ve herkesin kabul edeceği bir metin olsaydı” sözü bile bir daha Meclis Başkanı yapılmaması için yeterli sayılabilir.
Hele de karşısında Burhan Kuzu gibi her zaman kuzu kuzu “partisini ve genel başkanını mutlu edecek görüşler” bildiren bir aday varken...
Bu mesele parti ile ters düşmek filân değildir, zira Meclis Başkanı’nın da Cumhurbaşkanı gibi siyasi taraf tutmaması gerektiğini hepsi iyi bilirler. Mesele “hangi şart altında olursan ol genel başkanının ağzının içine bak, emrinden çıkma” meselesidir.
Köksal Toptan’a yeniden başkanlık için destek verirlerse en çok ben şaşıracağım. Keşke şaşırsam, devletin her kurumunun, her sorumlusunun baskı altında tutulduğunu göreceğime buna dünden razıyım.