Tan AYDOĞAN
Mustafa Kemal Atatürk’ün, bu toprakların en büyük isimlerinden birinin kuruluşunun altında imzasının bulunduğu Cumhuriyet Halk Partisi bugünlerde sancılı günlerden geçiyor. Bu sancılar partinin isminde yer alan halkın da karnını ağrıtıyor. Mesele malum, çarşaf meselesi.
Bütün iyi niyetimle meseleyi anlamaya çalışıyorum. Kimin ne önyargısı, son kararı olursa olsun ben iyi niyetimi muhafaza etmeye çalışıyorum. Vardır bir bildiği diyorum, o Baykal’ın bilip benim bilmediğim şeyi anlamaya çalışıyorum. Nasıl böyle bir şey yapılır? İnsan yönetiminde bulunduğu ve Atatürk’ün mirası olan bir partide miras aldığı adamın en hassas olduğu konuda nasıl böyle bir taviz verebilir? Acaba benim anlamadığım, benim gibi çok sayıda insanın anlayamadığı bir iyi niyet var mı diye zorlayıp duruyorum. Çünkü konu kesilip atılacak cinsten değil. Kesip attığımız şey tırnağımız değil ki, kolumuz. Sol kolumuz, sol ayağımız, sol gözümüz, sol kulağımız, beynimizin sol yarısı… O yüzden iyi niyetimi bir süre daha muhafaza etmeyi sürdüreceğim.
Ama şunu söyleyeyim ki, iyi niyetim aydınlatıcı, içimi ferahlatıcı neticeler vermedi. Henüz vermedi. Belki de vermeyecek. Durum ne yazık ki onu gösteriyor. Çünkü, açılımı hep sağda arayan insanlarla iyi niyeti korumak ne kadar kolay olur sizin takdirinize bırakıyorum.
Her neyse. Mesele benim niyetlerim değil zaten. Çarşaf açılımını yapanların niyeti. Çarşaf savunucularının niyetinden şüphem yok. Çağın gerisinde yaşayıp, bunu çağın en önemli nimetlerinden demokrasiye sığınarak yapmaları çarşaflılar ve kadını çarşafa hapsedenlerle hesabım net; Onlarla işim yok. Doğruyu bulmaları için benden daha çok sorumluluk onların sırtında. Ben üstüme düşeni yaparım, ama iş onlarda hem de tam olarak çarşafın içindekilerde bitecek. Gözlerini açtıklarında ışığı görebilecekler. Mesele gözünü açabilmekte. Bu kadar sis bombasının, gözlerini kapatan elin arasında işleri zor.
Bu mesele kadınlarca çözülecek. Baykal kadın mı? Değil. Erkek adam kadının meselesine el attıkça kadınlar susuyor, sustukça mesele kök salıyor, her yanımızı sarıyor.
Peki erkekler konuştukça ne oluyor. İşe böyle bir saçmalık ortaya çıkıyor. Atatürk’ün mirası altıoklu CHP sembolü, Atatürk’ün en karşı olduğu şeyin, kara çarşafın üzerinde beliriveriyor. Hem de mirasçının eliyle. İnanılmaz. İnanılmaz derecede rahatsız edici.
Rahatsızlık neden bu işin sorumluları tarafından hissedilmiyor? Bu kadar rahatça saçmalanabiliyor? Üstelik, susmak yerine yapılan yanlış savunulmaya çalışılıyor? Acaba, dönemsel bir geri adım mı diye düşündüm. Bu teorinin ayağını bir türlü yere bastıramadım. Dönemsel bile olsa senin yıllardır savunduğun politikalar en ağır darbeyi almadı mı? Bu kadar geri çekilinir mi? Nasıl toparlayacaksın şimdi yılların emeğini? Bunu ben düşünüyordum sen hiç mi düşünmüyorsun? Hiç mi?
Neymiş CHP rozeti takılan kadının üzerindeki yöresel bir çarşafmış. Sussan daha iyi. Bu yöresel savunmaları yavan. Gerçeği göstermekten uzak olduğunu söylemeye gerek yok çünkü düpedüz gerçeği gizlemeye yönelik.
Kadının çarşafa tıkıldığı o yöre senin yören değil mi? Sen neden o yöredeki yozluğu gidermek için mücadele edeceğine, boyun eğiyorsun? Milyonlarca insan senin bırak yöresel, küresel sorunlara karşı savaş açacağın umudunu taşımıyor mu? Sen Atatürk’ü mezarında ters döndürmeyi göze alarak yöresel bir yanlışa boyun eğip bunu da “doğru” diye dayatmaya, yutturmaya çalışırsan, senin küresel sorunlara Atatürk’ün ışığıyla çözümler bulacağından nasıl ümitvar olsun milyonlar?