![]() |
Ece Emre Ece/milliyet Her şeyiyle farklı bir dizi, bir kere İstanbul’da değil, Ankara’da geçiyor. Şehrin cinayetlerini aydınlatıyor Behzat Ç. ve ekibi. Reytinglerde zirvede değil ama herkes “Behzat Ç”den haberdar. Diziyi seyretmeyenler bile Erdal Beşikçioğlu’nun karizmasından söz ediyor. Eğer siz de benim gibi diziyi takip edenlerdenseniz “Behzat Ç.”yi izlerken eminim bazı sahnelerde kendinizi “Oh olsun” diyecek kadar yakın hissediyorsunuzdur... * Son dönemlerde hem dizilerde hem de sinemada Ankara’ya doğru bir yönelme var. Başrolünü oynadığınız dizi de bir Ankara Polisiyesi... * Sizce bu dönemsel bir popülerlik mi yoksa Ankara yapımlı işler devam edecek mi? * Şu an vizyonda olan “Aşk Tesadüfleri Sever” de Ankara’da çekilen bir film... Nasıl buldunuz? * Filmde “Sen hiç İstanbul’a gidip Ankara’ya geri dönenini duydun mu?” diye bir laf var. Katılıyor musunuz? “Ben Ankara’da Mini Cooper’lı polis görmedim” * Dizi projesi henüz yokken Emrah Serbes’in romanını okumuş muydunuz? * Role hazırlanırken bir polisten yardım aldınız mı? * Size “Mutlaka ben bu işte yer almalıyım” dedirten şey ne oldu? “Alkolü tedavi amaçlı alıyor. Kimyasal mı kullansaydı? Yoksa hap mı alsaydı?” * Behzat’ın en sevdiğiniz özelliği nedir? * Behzat’ın sevmediğiniz tarafı var mı? “Arıza” bir adam değil mi Behzat? * Oynarken zorlandığınız zamanlar oluyor mu? * “Behzat Ç.” inanılmaz derece sahiplenildi. Reytingleri düştüğü anda diziseverler sanal ortamda birlik oldu, destek verdi. Dizinin bu kadar sevilmesinin sebebi ne? “Önümüze gelen herkesi dövmüyoruz ki” * Ankara Emniyet Müdürü dedi ki “Behzat Ç.” gibi bir polis olsa ikinci gün meslekten ihraç edilirdi”... * Dizide güvenlik görevlileri onlara hakaret edildiği söyleyerek eylem yaptı. * Behzat Ç.’nin “Ç.”sini Serdar Akar’la yaptığım röportajda da sormuştum bilmediğini söylemişti. Peki siz biliyor musunuz? * Diziye önce Nejat İşler ardından da Güven Kıraç katıldı... Bu konuda ne düşünüyorsunuz? “Elvin’i konservatuvarda görünce ‘Ben bu kızla evleneceğim’ dedim. Eşim oldu” * Kızınız babasının ünlü biri olmasını nasıl kabulleniyor? * Göz önünde olmayı sevmediğinizi biliyoruz... * Kızınızın oyuncu olmasını ister misiniz? * Eşiniz Elvin Beşikçioğlu da oyuncu. Sizi izlerken eleştirir mi? Kritiğini yapar mısınız? * İstanbul’a yerleşmeyi düşünüyor musunuz? “Benim beğenilecek bir tarafım yok” “Babam oyuncu olmama karşı çıktı. Ben ısrar edince de ‘Ne halin varsa gör’ dedi” “Kimse beni ‘Erdal, Kurtlar Vadisi’ndeki o rolü nasıl kabul eder’ diye sorgulayamaz” * Oyuncu olmak için okullu olmak gerekir mi? * Ankara seyircisi neden farklıdır? * Yeniden bir tiyatro kurma düşünceniz var mı? * Çekimlerden tiyatroya vakit ayırmak zor olmuyor mu? * Kendinizi jön olarak görüyor musunuz? * “Kurtlar Vadisi Filistin”de oynadınız. Neden bu projede yer aldınız?
Erdal Beşikçioğlu, “Behzat Ç.”nin çekimi için İstanbul’a gelmişti. Hem bir Ankaralı hem de “Behzat Ç.” izleyicisi olarak Erdal Beşikçioğlu’yla diziyi, Ankara’yı ve hayatını konuşmak istedim. Beşikçioğlu’yla Fındıklı Parkı’ndaki dizi setinde buluştuk. Fındıklı’dan sonra Akaretler’deki çekimlere gittik. Bir gece önce rahatsızlandığı için biraz yorgundu ama hem fotoğraf çekimlerinde hem de
röportaj esnasında bunu hiç yansıtmadı. Erdal Beşikçioğlu çok samimi, çok mütevazı ve çok “bizden biri”...
Sanırım Ankara biraz daha metropolden uzak, biraz daha mahalle duygusuna sahip. Biraz daha örf, adalet, gelenekler ve göreneklerine bağlı bir kent olduğu için olabilir. Bir de Ankara’da iş yapmak yapım firmaları için daha kolay. Basit bir örnek vereyim: İstanbul’da bir yerden bir yere gitmeniz iki saat alırken, Ankara’da 15 dakikanızı alır.
Bilmiyorum ama bizim romanımız Ankara’da geçiyordu. Yönetmenimiz Serdar Akar bu dokuyu çok güzel kullandı. Şehri başrol yaptı. Zeki Demirkubuz şimdi Ankara’da yeni bir film çekiyor. Şehrin dokusu demek ki sinematografik. Benim de hoşuma gitmiyor desem yalan olur. Ankara’yı seviyorum. Orada doğdum, büyüdüm. Orada okudum. Zaman zaman o kenti terk etsek de hep oraya dönmüşüz.
“Aşk Tesadüfleri Sever”i çok beğendim. Eski mahalle duygusuyla romantizmi harmanlamış çok güzel bir film.
Katılıyorum. Geçmişte müzik piyasasında bir dolu arkadaşımız vardı. Onların hepsi İstanbul’a gittiler ve Ankara’ya geri dönmediler. Oyuncu arkadaşlarımız da keza öyle. İstanbul’a yerleştiler ve geri dönmediler.
* “Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi”, peki İstanbul polisi- Ankara polisi gibi bir ayrım var mıdır?
Dışarıdan gördüğüm kadarıyla hakikaten öyle bir ayrım var. Mesela İstanbul’da emniyet mensupları Mini Cooper’a binerken Ankara’da ben daha Mini Cooper’lı bir polis görmedim. İstanbul’daki emniyet mensubu arkadaşların hepsi güneş gözlüklerini takarken Ankara’daki arkadaşlar güneş gözlüğü takmazlar. İstanbul emniyeti bana biraz daha görseline düşkün gibi geliyor.
1,5-2 sene önce henüz diziye çekimlerine başlamadan önce okudum. Emrah’la da bu proje vesilesiyle tanıştım.
Prosedür olarak bir danışmanız var. Ama mevcut karakteri yaratırken ben hiçbir zaman “Acaba polis böyle davranır mı?” diye düşünmedim. Zaten Emrah Serbes bunları yazmıştı. Gerek kalmadı.
“Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi” sıradışı bir hikaye. Bir kere adalet duygusunun sorgulanması var. Serdar abi de yaptığı her işte bu olgunun sorgulanmasında bulunuyor. Beraber çalıştığımız “Barda” filminde de bu vardı. “Behzat Ç”de de var. Adalet duygusunu sorgulamak insanı şevke getiriyor. Hafif şirazesi kaymış, güveni yitmiş bir mekanizma ve bunu sorgulamak, zaman zaman eleştirmek bence yerinde ve doğru bir karar. Bu projede bunların hepsi var.
* Behzat Ç. denilince aklınıza ilk ne geliyor?
Hayata karşı kaybetmiş bir şahsiyet.
Vicdanına göre hareket etmesi. Kendi doğrularından asla ödün vermemesi. Yazılı hukuk sistemine karşı bile ayakta durabilmeyi bilmiş olması.
Behzat’ın sevmediğim tarafı hiç yok. Arıza da değil. O kadar saf ve yalın ki her şeyi yapabilecek güçte. Kendi doğruları üzerine mücadele eden bir karakter. Alkol alıyor sadece. Ama alkolü de tedavi amaçlı alıyor. Kimyasal mı kullansaydı? Ya da haplarla mı ayakta dursaydı? Travmalar geçirmiş, karısını, kızını kaybetmiş. Mesleki statüsünü de yitirmiş. Aslında Behzat’ın hayatta olmaması gerekiyor. Ama bir yaşam amacı var. O da adaleti kendi vicdanına göre sağlayabilmesi.
Bir karakter çıkartıyorsunuz ve o sıra dışı bir karakter. Bunun ön hazırlık döneminde binlerce soru sormanız gerekiyor. Bu sorulara doğru cevap vermeniz gerekiyor. Fiziksel bir takım deformasyonları var. Bunları yerine getirmeniz gerekiyor. Bir sinema filmi çekmiyorsunuz. Bir ay-45 günde canlandırmıyorsunuz. Eylülden beri bu karakteri yaşatmak için uğraşıyorsunuz. Oyuncu olarak da kendi özel hayatınızda yıpratıcı tarafları oluyor. Algılaması, anlaşılması, anlatılması zor bir karakter.
Bu insan olmanın erdemini anlatan bir dizi. Böyle olunca yazılı hukuku bir tarafa bırakıyorsunuz. Haksızlıklarla mücadele ediyorsunuz. Zaten biz hikayeyi anlattığımız zaman da bunun haksızlık olduğunu gösterip daha sonra Behzat Ç. tarafından çözdürüyoruz. Öyle olunca yazılı hukuka gerek kalmıyor. Behzat Ç.’nin kendi hukuku insanların vicdanında yeterli oluyor. Böyle olunca da insanlar seviyor. Hepimiz sokaktan geçerken birisinin çantasını çalan ya da Çocuk Esirgeme Kurumu’ndaki çocukları taciz eden herifin ağzını yüzünü kırmak isteriz. Behzat da bunları yapıyor. Böyle olunca da halk tarafından seviliyor. Hepimizin yapmak istediği şeyi Behzat Ç. yapıyor. Ben de onu çok seviyorum.
* Peki Behzat Ç. polisin uyguladığı şiddeti meşrulaştırıyor mu? Bu yönde eleştiriler var...
Süpermen uçan bir kahraman. Havayollarındaki herhangi bir kazadan onu sorumlu tutamazsınız. Behzat Ç. de bir kahraman. Emniyet teşkilatını bağlamaz ki. Adamın yoğurdu yiyişi bu üslupta. Çocuk Esirgeme Kurumu’nda kız çocuklarını taciz eden bir adama “Gel çocuğum, avukatını da ara haydi” diyen bir adam değil. Bu nasıl şiddeti meşrulaştırır? Önümüze gelen herkesi dövmüyoruz ki. Belli adamların üzerine yürüyoruz. Örf, adet, ahlak sınırlarımızın dışında olan adamları dövüyoruz. Ahlaki bakımdan bir baba profili var. Bizim yaptığımız hareketler emniyet teşkilatını bağlamaz. Biz bir karakter yarattık. Bu bir edebiyat uyarlaması. 1970’lerden kalma bir prototip. Lütfen izleyiciler de böyle izlesinler. Biz bir dünya yaratıyoruz. Bunu izlesinler. Ne anlattığımızla, neyin altını çizdiğimizle ilgilensinler.
Doğru söylemiş. Tabii ki böyle söyleyecek. Bunu takip etmek zorundalar.
Zamanında Aziz Nesin “Bu ülkenin yüzde bilmem kaçı gerizekalı” dedi ve bir dolu adam yürüdü. Ama ben yürümedim. Sosyologlar insanların dizileri bu kadar ciddiye almasını lütfen incelesinler. Halk karakterle oyuncuyu fazla özdeşleştiriyor. Dizide Harun bir bölümde elini havlu zannederek cübbeye sildi. Sonradan fark etti cübbe olduğunu. Avukatlar “Mesleğe hakaret var” dediler... Ama tabii bir avukatın “Cübbeye el mi silinir? Yaptığımız işe hakaret ediyorlar” demesi diğer avukatları bağlamaz. Anlayacağınız: Aziz Nesin’in dediği yüzdenin içindeki tarafınızı siz seçiyorsunuz.
Ben de bilmiyorum. Açıkçası merak da etmiyorum. Hem böyle gizemli olması daha güzel. “Ç.”...
Türkiye’nin en iyi oyuncularıyla karşılıklı oynamaya şansına sahibim. Bu Nejat’la ikinci projemiz. Barda’da da beraber oynamıştık. Güven de Nejat da birlikte oynamak istediğim ender oyunculardandır. n
* Eşiniz bu kadar yoğun çalışmanızdan şikayetçi olmadı mı?
Elvin biraz şikayetçi oldu, haklıydı da. Ama şimdi tamam işte. Ankara’dayız. Ailemle beraberim. Akşam evime gidiyorum. Kızımın yanında yatıyorum. Akşam yemeğinde zaman zaman beraber oluyoruz. Sabah kızım Derin’i okula bırakıyorum. O dönemler fenaydı. İkisi de çok şikayetçiydi ama şimdi çok mutlular. Dört tane dişi var bizim evde. İki tane de kedimiz var. Onlar Derin hanımın kedileri. Onlar ne istediklerini biliyorlar. O yüzden hiç zorlanmıyorum.
Birlikte sokağa ya da alışveriş merkezlerine gittiğimiz zaman fotoğraf çektirmek isteyenlere “Ailemle beraberim” diyorum. Benim de bir özel hayatım var. Ailemle olduğum zaman her anımı onlara ayırmak istiyorum. O yüzden Derin çok fazla dert etmiyor bu durumu. Etkilenmemesi için de elimden gelen her şeyi yapıyorum. Ama okulda durum fena. Okula Derin’i almaya gittiğim zaman tüm çocuklarla hep beraber çıkıyoruz kapıdan.
Sevmiyorum. Benim özel hayatımın çok fazla insan tarafından bilinmesini istemiyorum. İnsanların benim yaptığım işi konuşmasını istiyorum. “Yok oraya gitmiş, yok bunu yapmış” bence bunun bir anlamı yok. Haber değeri de yok. “Berber’e gitmiş” diye haber çıkıyor. Berbere tabii ki gideceğiz...
Hiç karışmam, neyi yapmak istiyorsa onu yapsın. Resim mi yapmak istiyor, evet para kazanamayacağını biliyorum ama resim yapsın. Çünkü mutlu olacaksa yaptığı işte başarılı olacaktır. Başarı gelince zaten para da kazanabilir.
Eleştirmez olur mu, Elvin benim konservatuvardan sınıf arkadaşımdır. Konservatuvara girdiğim zaman giriş sınavlarında Elvin’i görüp “Bu kız şahane, ben bu kızla evleneceğim” dedim. Ve eşim olmuştur. Elvin çok iyi bir oyuncudur. Birçok ödülü vardır. Derin olduktan sonra sinema ve televizyondan uzaklaştı. Tiyatroyu tercih etti. Hiç çekinmez beni eleştirirken. “Saçmalamışsın” bile der. O iyi derse yaptığım işin gerçekten iyi olduğuna inanırım. Kötü derse ve başkası o işe iyi derse, ben o iyiye inanmam.
Şu anda hiç düşünmüyorum. En azından kızım okulunu bitirene kadar buradayım. Öğrenci için Ankara çok daha doğru bir şehir. Bakalım eğer o İstanbul’a gelmek isterse belki bizi peşine takabilir.
* Orta yaşlı kadınların ilgi odağısınız. Röportaja gelirken bile size hayran olduğunu söyleyen kadınlar vardı etrafımda...
Ben değil, Behzat Ç.’den kaynaklanıyor. Ben evliyim, bir kızım var sıradan devlet memuru gibi Ankara’da yaşayan bir adamım. Benim beğenilecek bir tarafım yok, beğenilen Behzat Ç.
Ben Ankara’da doğdum. Babam memur, annem de ev hanımıydı. Elinden geldiğince iyi okutmaya çalışmış bir babaydı. Babam memur olduğu için çok fazla şehir değiştirdik. Lisede üç okul değiştirdim. Benim lise dönemim çok fenaydı. Ders çalışmaktan nefret ederdim. İlgi alanıma girmiyordu. Oyuncu olmak istiyordum. Babam karşı çıktı. “Ticaretle ilgilen, ne oyuncu olacaksın” dedi. Babama “Bundan para kazanılır” dedim. O da “Kazanılmaz” dedi. Sonra da “Ne halin varsa gör” dedi. Allah yüzümüzü kara çıkarmadı. Aksi olsaydı belki ticaretle uğraşırdım. Lise 1’de Türk Koleji’nde tanıştım tiyatroyla. Sınıfımız sadece erkekti. Sonra Ankara’da kız-erkek olarak karışık bir okula girdim. Orta birinci sınıftan beri erkeklerin içinde okuyup sonra kızlarla dolu olan bir sınıfa girmek “fena”ydı. Lise dönemim bitmek bilmedi 5-6 yıl sürdü. Konservatuvarı kazanınca 4 sene de bitirdim okulu. Demek ki ilgi alanımmış.
* “Bir Delinin Hatıra Defteri”ndeki performansınız çok konuşuluyor.
Üç yıldan beri oynuyoruz. Tiyatro ayrı bir dünya. İnsanlar ekranda gördüğü oyuncuların canlı performanslarını da görmek ister. Bu böyledir. Merak duygusu uyandırır. Sinema ve televizyon, tiyatroyu besleyen en önemli unsurlardan biridir. Oyuncu da sahnede pratik yapar. Kendinizi yeniler ve kendinizde yeni şeyler keşfedersiniz. Sahne antrenman sahasıdır.
Sinema ve televizyon için okullu olmak gerekli değildir. Ama tiyatro için gereklidir. Zaten okullu olanları sahnede fark edersiniz. “O alaylı” dersiniz. Sahnede iki ayağının üzerinde durmasından, ağzını açtığı zaman sesinin nerden çıktığından bile anlarsınız. Hatta şöyle iddia ediyorum. Bir oyuncunun Hacettepe, Dil-Tarih, Bilkent ya da İstanbul mezunu olduğunun farkını bile anlayabilirsiniz. Biz anlarız.
Ankara’da dokuz tane Devlet Tiyatrosu sahnesi var. Oyunların biletleri 7 liradan satılıyor. Halkın hangi kademesinde olursa ol sosyal statünün hiçbir önemi yok. Sen gidip 7 lira karşılığında bir eseri seyredebilirsin. Bir eseri seyretmek, bir düşünceyi algılamak demektir. Bir ideolojiyi anlatmak, süzgeçten geçirip seyirciye sunmaktır. Her sezon bu sahnelerde toplam 36 oyun oynanıyor. Bu 36 oyun insanın gelişimini tamamlamasında etkili olur. Bir kişi 10 tane oyun izlese bu oyunlar onu bir noktada eğitir.
Şimdi değil de, ileri de Elvin’le (Beşikçioğlu, eşi) birlikte bir okul kurabiliriz.
Bundan üç yıl önce “Köprü”yü bir taraftandan da Reha Erdem’le beraber “Hayat Var”ı çekiyorduk. İki işin arasında da “Bir Delinin Hatıra Defteri”nin provalarını yapıyorduk. Bunların hepsine demek ki vakit ayırabilmişiz.
Kendimi jön olarak görmüyorum. Ayrıca görmeyeyim de. Jön rolleri hep kötüdür. Yakışıklı erkekler ellerinde kadehle sağda solda dolaşırlar. Ben sevmem öyle şeyleri.
Türkiye’de yapılmış en iyi aksiyon filmidir. Ben filmde İsrailli bir kumandanı oynadım. “Kurtlar Vadisi”nin seti beni
çok memnun etmiştir. Benim ancak rolümü iyi ya da kötü oynadığımı sorgulayabilirler. “Erdal Beşikçioğlu o rolü nasıl kabul eder?” diye kimse sorgulayamaz beni.13 şubat 2011