![]() |
Bahçeli Başbakan Erdoğan’ın açılımla ilgili "denizi geçtik derede boğulmayız" sözlerine tepki göstererek "Denizden geçip de derede boğulmayacaklarını düşünüyorlarsa yanıldıklarını anlayacaklardır. Türk milleti ne denizden geçmiş ne derenin kenarındadır. Ya uçurum ya çözüm ya kuyunun dibi ya da zillete boyun eğmesi istenmektedir. Dibi görünmeyen kuyulardan su içmemiz eşyanın tabiatına aykırı olacaktır" diye konuştu.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 61’nci hükümet programında terörle mücadeleye dair en ufak bir kararlılığın olmadığını ve bunun kabul edilemeyeceğini belirterek, "Eğer İmralı ile yapılan görüşmelerde terörle mücadele edileceğine dair bir ifadenin hükümet programına konulmamasına söz verilmişse emin olun bunu ne aziz milletimiz bağışlayacaktır ne de Allah affedecektir. Hele MHP hiçbir zaman bu acziyeti gösteren artniyetli muhataplarını unutmayacaktır" diye konuştu. Bahçeli Başbakan Erdoğan’ın açılımla ilgili "denizde boğulmadık derede boğulmayız" sözlerine tepki göstererek "Denizi geçip de derede boğulmayacaklarını düşünüyorlarsa yanıldıklarını anlayacaklardır. Türk milleti ne denizden geçmiş ne derenin kenarındadır. Ya uçurum ya çözüm ya kuyunun dibi ya da zillete boyun eğmesi istenmektedir. Dibi görünmeyen kuyulardan su içmemiz eşyanın tabiatına aykırı olacaktır" diye konuştu.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Meclis Genel Kurulu’nda 61’nci hükümet programıyla ilgili partisinin görüşlerini dile getirdi. 12 Haziran seçimlerinin sonucunda yeni bir Meclis ve iktidar yapısının ortaya çıktığını kaydeden Bahçeli, AKP’nin 327 milletvekili sayısına ulaşarak tek başına iktidar olma fırsatına eriştiğini söyledi. Milletin tercihine ve takdirine sonsuz hürmetleri olduğunu kaydeden Bahçeli, AKP’nin oy oranının siyasi mücadele içinde bir partinin alacağı çok önemli sonuç olduğunu kaydeden Bahçeli "Milletimiz sosyo ekonomik sorunlarına rağmen oy vermiştir. Cepheleşme, kavga, bölünme alarmına ve bunun sonucunda artan huzursuzluklara kapılmadan AKP’ye onay vermiştir. Bizim parti olarak buna da saygı duymaktan başka yapacağımız bir şey yoktur. AKP büyük bir sorumluluk ve veballe karşı karşıyadır. AKP’nin elini tutan, engel ve sorun çıkarak bağlayıcı bir faktör kalmamıştır. Yüksek millet desteğiyle önü açıktır. Sığınacağı mazereti bulunmamaktadır. Maharet yüksek oy almaktan çok bunun gerektirdiği siyasal sonuçları ve değerleri üretmektir. Millet verdiği yetkinin nasıl ve ne şekilde kullanıldığını sorgulayacak ve notlarını alacaktır. MHP olarak da AKP iktidarının plan ve programının uygulama aşamalarını sürekli takip edeceğimizi ve milletimizin bize verdiği muhalefet görevini en iyi şekilde yerine getireceğimizi hatırlatmak isterim" diye konuştu.
-"MHP YEMİN ETMEKTEN İMTİNA ETSEYDİ MECLİSİN HALİ NASIL OLURDU?"-
Dünden alınması gereken derslerin ve inkar edilen bunalımların bedelinin önümüzdeki dönemde misliyle ödeneceğinden herkesin emin olması gerektiğini savunan Bahçeli, sorunlar düğümünün çözülmesi için vakit kaybına milletin tahammülü kalmadığını söyledi. Muhalefet görevine sahip olmalarına rağmen büyük sorumluluk içinde hareket ettiklerini belirten Bahçeli, son yemin ve boykot krizinde partisinin kilit açıcı ve demokrasiyi savunan tavrının en az 367 garabetinin aşılması için gösterdiği tavır kadar önemli olduğunu vurguladı. Bahçeli, "Yemin etmekten imtina etseydi meclisin ve siyasetin hali acaba nasıl olurdu? MHP’nin olmadığı bir meclis yapısında siyaset ve demokrasi krizinin nerelere ulaşacağıyla ilgili içinizde bir fikir yürüten var mıdır? Muhalefet gelmese de çalışır demek bastırılmış basçı zihniyettir" dedi. AKP’nin kurduğu 4’ncü hükümetin güvenoylaması sürecinde olunduğunu, bundan önce kurulan 3 hükümetin ülkeyi felaketlerin eşiğine kadar getirdiğini kaydeden Bahçeli, AKP döneminde taviz, teslimiyet ve talanın üçlü sacayağını oluşturduğunu belirtti. Bahçeli, "Demokrasinin içinin boşaltılması ve güven unsuruna vurulan darbeler son vatanımızdaki varlığımızı en düzeyde tehlikeye atmıştır" diye konuştu.
-"TÜRKLÜK VURGUSU DEĞİŞTİRİLECEK Mİ?"-
Hükümet programının meseleleri çözecek siyasi ferasetten uzak olduğunu savunan Bahçeli, AKP’nin yeni dönemde yeni anayasayı gündeme getirdiğini, 60’ncı hükümette de yeni anayasa konusunda irade beyanı olduğunu ifade etti. Bahçeli ilk üç madde konusundaki hassasiyetlerini dile getirerek şunları söyledi:
"Yeni anayasayla amacın ne olduğu, nasıl bir değişiklik yapılmak istendiği ve muhteviyatının sınırlarının ne olacağı hususları boşlukta kalmıştır. Sanki her sorunun bir tek müsebbibi gibi takdim edilen anayasanın yeniden yazılmasıyla Türkiye belini doğrultacak ve ayağa kalkacaktır. Bu çerçevede Başbakan Erdoğan önümüzdeki dönemi ‘yeni anayasa dönemi’ olarak tanımlamaktadır. Dikkatle izleyeceğimiz, bu süreçte planlanan yeni anayasanın nasıl bir zihin ve yöntem benimsenerek dışlaşıcı değil kapsayıcı, ötekileştirici değil kucaklayıcı, ayrıştırıcı değil bütünleştirici, baskıcı değil özgürleştirici olacağıdır. Sayın Başbakan ve hükümete açıkça sormak istiyorum: Hükümet programında sunulduğu şekliyle toplumsal çeşitliliği de bir zenginlik olarak kabul eden, tek sesliliği değil çoğulculuğu öne çıkaran bir metnin içeriğinde neler olacaktır? İzah edilmesi gereken en önemli husus, toplumsal çeşitlilikten neyin anlaşılacağıdır. Başbakan’ın sunuş konuşmasının satır aralarında dile getirdiği dil, din, mezhep, etnik köken gibi konularda ortaya çıkan çok boyutlu ve kalıcı çözüm arayışlarının bu dönemde de sürmesi yönündeki kararlılığının anayasayla ilgisi var mıdır? Bu kapsamda planlanan yeni anayasada etnik kimlikler tanımlanacak mıdır? Mahalli ölçekteki dillerin anayasaya sokulması için niyet ve çaba gösterilecek midir? Eğitim ve öğretim dili olması yönünde tavır alınacak mıdır? Türk kimliğinin esnetilerek anlamsızlaştırılması ve ‘Türkiyelilik’ çarpıtmasıyla geriletilmesi düşünülmekte midir? ‘Türk milleti’ ifadesinin zedelenmesi, aşındırılması, Türklük vurgusunun değiştirilmesi maksadıyla bir girişimde bulunulacak mıdır? Üniter yapı sulandırılarak cumhuriyetin kurucu değerlerinden ve vazgeçilmez niteliklerinden taviz verilecek midir? Anayasanın ilk üç maddesi ile dördüncü maddesi hakkında planlanan nedir?"
-"TÜRK MİLLETİ NE DENİZDEN GEÇTİ NE DERENİN KENARINDA"-
Başbakan Erdoğan’ın açılımla ilgili "denizi geçtik derede boğulmayacağız" sözlerini de hatırlatan Bahçeli, "Denizden geçip de derede boğulmayacaklarını düşünüyorlarsa yanıldıklarını anlayacaklardır. Türk milleti ne denizden geçmiş ne derenin kenarındadır. Ya uçurum ya çözüm ya kuyunun dibi ya da zillete boyun eğmesi istenmektedir. Dibi görünmeyen kuyulardan su içmemiz eşyanın tabiatına aykırı olacaktır" dedi.
-"TERÖRLE MÜCADELEDEN ZERRE KADAR BAHSEDİLMEMEKTE"-
Yeni anayasa konusunda bir uzlaşma sağlanacağının da sürekli gündemde tutulduğunu ifade eden Bahçeli, hükümet programında terörle mücadeleye ilişkin kararlılık vurgusunun olmadığını da kaydetti. Milli güvenliğe yönelik tehditlerin hükümet tarafından hafife alındığını, devlet ve millet bekasını korumak için hiçbir fedakarlıkta bulunulmayacağını görmek gerektiğini savunan Bahçeli, şöyle konuştu:
"Eğer İmralı ile yapılan görüşmelerde terörle mücadele edileceğine dair bir ifadenin hükümet programına konulmamasına söz verilmişse emin olun bunu ne aziz milletimiz bağışlayacaktır ne de Allah affedecektir. Hele MHP hiçbir zaman bu acziyeti gösteren artniyetli muhataplarını unutmayacaktır. 61. Hükümet programında hiçbir şey yokmuş gibi, terörle mücadeleden zerre kadar bahsedilmemekte Türk milletinin birliğine, varlığına yönelik suikastlar yok kabul edilmektedir. Yalnızca bu bile 61. Hükümet’e güven duymamamız için yeterli nedendir. MHP, programın bu haliyle baştan mahsurlu ve sorunlu olduğunu düşünmekte, güvensizliğin, işgüzarlığın, kötü niyetin programın ruhuna sindiği net olarak görmektedir. 61. Hükümet’in programında ‘ileri demokrasi’ vurgusuna özel bir atıf da yer almıştır. Bu dönemde demokratikleşme hedefinin ileri demokrasi olacağı iddia edilmiştir. ‘Kimliklere saygı esasına dayanan birlikteliğin esas alındığı’ ortaya konulmuştur. Anlaşıldığı kadarıyla sözde Kürt sorunu da bu kapsamda formüle edilmektedir. Ne üzücüdür ki, Türk milleti farklılıkların yok edici ve ezici alına sıkıştırılmıştır. Elbette herkesin inancına ve anasının diline bizim de saygımız vardır ve başkası da zaten düşünülemeyecektir. Ancak farklılıklara yapılan özel vurgu, ayrılıkçı eylemlerin ve otonom hareket etme arayışlarının önünü açacaktır. Farklılıklar özendirilerek millet yapısı güçlendirilemez. Farklılıkların okşanması özerklik beklentilerinin azmasına neden olacaktır."
-"ETNİK KULUÇKA DÖNEMİ YAŞANIYOR"-
Bütün itirazlarına rağmen etnik kuluçka döneminin yaşandığını ve bugün kuluçkanın çatlamaya başladığını, içinden korkunç sesler duyulmaya başlandığını belirten Bahçeli, "Bu, dağılmanın, ayrılmanın, bölünmenin ve bin yıllık kardeşlik ruhunun bitmesinin narasıdır. Başbakan Erdoğan yine vahim bir yanlışın içerisine düşmüş ve ayrı kültürden bahsederek gaflet yolunda inatla ilerlediğini göstermiştir" diye konuştu. Bahçeli, üzerinde birden fazla kültürün ortaya çıkarıldığı vatanların parçalanmasının kaçınılmaz olduğunu dile getirdi. Bahçeli "Tarih, üniter yapı kapsamında bir vatan üzerinde iki milletin yaşadığına henüz şahitlik etmemiştir. İşte yolun başında 61. Hükümet’in kafası bu kadar karışık ve ektiği tohumlar bu kadar zehirlidir" dedi.
-"GEÇİCİ YÖNETİMLERİN TANINMASI KONUSUNDA ACELECİ OLUNMAMALI"-
Hükümet programının dar kalıplara sığdırıldığını savunan Bahçeli, dış politikayla ilgili programda yer alan ifadeleri de eleştirdi. Bahçeli, AB’yle müzakereleri de eleştirerek, "AKP Hükümeti, fidyecilerin eline düşmüş rehine gibi AB karşısında çaresiz ve hareketsizdir. AB üyeliği konusunda kararlılık niyetleri ise temelsiz, gündemi oyalamaya dönük siyasi fanteziden ibarettir" dedi. Ortadoğu’daki gelişmeler konusunda hükümetin izlediği politikaları eleştiren Bahçeli "Dün ‘dost’ ve ‘kardeş’ olarak ilan edilenler, bugün ‘istenmeyen kişiler’ olarak gösterilerek duruma göre çark edilmektedir. Batının suflörlüğü ile ilerleyen AKP Hükümetinin çalkantılı ülkelerdeki muhaliflerle yakın temas kurması ülkemiz için sıkıntılı bir dönemi beraberinde getirecektir. Geçici yönetimlerin tanınması konusunda aceleci olmamak başımızı kendi coğrafyamızda ağrıtacak uygulamalara fırsat verilmemesi gerekir. Müslüman ve dost ülkelerin içişlerine karışılmamalı ve taşeronluk yapılmamalıdır. Afganistan ve Irak politikaları gözden geçirilmelidir" diye konuştu