Günün Haberleri   |   Giriş sayfam yap   |   Favorilere ekle   |   Künye   |   İletişim   |   Sitene haber ekle


 
DOLAR
38,4552
EURO
43,7029
IMKB
9.078,000
ALTIN
3.977,350
 
Hava Durumu ANKARA
10 / 20 C°
Değiştir
 
     
 
Medya Spot Google
 
 
 Ana Sayfa  Gündem   Ekonomi   Dünya   Yaşam   Medya   Spor   Magazin   Polis Adliye 
 
"MAJESTELERİNİNİN YARGISI"
 MAJESTELERİNİNİN YARGISI
 
Demokrat Yargı Derneği Başkanı Osman Can, yargı mekanizmasını eleştirdi
 
10.2.2010 - 08:42

Mine şenocaklı/vatan

Biz, HSYK üyelerini parlamento, kürsü yargıçları ve savcılar seçmeli diyoruz. Bu şekilde çoğulculuğun yargıya da yansıtılması sağlansın ki, yargı majestelerinin, partilerin yargısı olmaktan çıksın, toplumun yargısı haline gelebilsin!

Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, “Bir genel başkan sultası yaşanıyor bugün. Yasamayı siz tayin edeceksiniz, yürütme zaten sizin, cumhurbaşkanını da arkadaşınız diye seçebilirsiniz. Böyle olunca yasama yürütmeyi denetleyeceğine, yürütmenin başı yasamayı denetler. Geriye kim kaldı? Yargı. Şimdi yargı da iktidara bağımlı kılınmaya çalışılıyor” diyor.

Parti içi demokrasinin yokluğu, ki bunda da kurumların ciddi katkıları var, Türkiye’de ciddi bir sorun. Biz Demokrat Yargı olarak, bu sorunun çözümlenmesinin meşruiyet açığını kapatacağını ve giderilmesi gerektiğini tüzüğümüze de yazdık. Bunun başka bir sorun yarattığını da ifade ettik. O da, hiyerarşik, yani üstün altı bütünüyle kontrol ettiği bir yapının, vesayet rejimine imkân tanıyor olmasıdır. Şimdi bu bağlamda yargıya bakalım: Bir kere yargının yetkisini Anayasa’dan alması, onun hukuksal meşruiyetini sağlar. Bu cevap, demokratik meşruiyet sorusunun cevabı değildir. Oysa demokratik meşruiyet olmaksızın, yetkinin halk adına kullanılma imkânı yoktur. Bakın, Türkiye’de devletin üç erkinden biri olan yasama, yetkisini halktan alıyor. Yürütme, yetkisini halktan alıyor. Peki, yargı yetkisini nereden alıyor? İşte bu sorunun cevabı yok Türkiye’de. Demokrasinin tanımı kısaca, “Bir karardan kim etkileniyorsa, bu kararı verenlerin, etkilenenler tarafından belirlenmesidir.” Sizi önce benim yetkilendirmem lazım, ondan sonra siz o kararı alabilirsiniz. Şimdi yargı erki, verdiği kararlarla kimi etkiliyor? Halkı. Ama Yargıtay’daki Ali veya Ayşe adlı üyelerin temyiz yetkisini kullanabileceğine halk karar veriyor mu? Hayır. Peki, halk dolaylı olarak karar veriyor mu? Hayır. Halk hiçbir şekilde karar vermiyor. İkinci olarak HSYK üzerinden bu tartışmayı yapmamız lazım. Peki, HSYK dediğimiz heyet kimin hakkında karar veriyor? Vatandaş hakkında değil. Adliyedeki savcılar ve yargıçlar hakkında karar veriyor. Yargıcı görevden atabiliyor. Hakkında disiplin soruşturmasını neticelendirebiliyor. Terfi ettiriyor... Tekrar o demokrasi tanımına dönelim, demokrasi neydi? Karardan kim etkileniyorsa, karar vericileri onun belirlemesi gerekiyor. Peki, Türkiye’de savcılar ve yargıçlar HSYK üyelerini belirleyebiliyor mu? Hayır. Kim belirliyor? Yargıtay ve Danıştay üyeleri. Peki, HSYK Yargıtay ve Danıştay üyeleri hakkında bir karar alma hakkına sahip mi? Hayır. O halde neden onlar seçsin ki? Yetkisini halktan, adliye savcı ve yargıçlarından almayan hiyerarşik bir mekanizma onlar hakkında karar veriyor. Bu demokrasi değil, aksine demokrasi karşıtlığıdır. Demokratik iradenin vesayet altına alınmasının ifadesi, aynı zamanda yargıç ve savcıların yüksek mahkemelerce vesayet altına alınmasının ifadesidir. Yüksek Mahkemede egemen olan ideolojik tutumların tüm yargıyı esir almasına imkân sağlamanın, kısaca yargı bağımsızlığının bittiğinin ifadesidir. 27 Mayıs ve 12 Eylül’ün tam da arzuladığı tablo budur. Yani “iktidar”a bağlı bir yargı. Demokratik meşruiyet ayrıca toplum ile yargı arasındaki uçurumu giderir. Yargının gerçeklikleriyle toplumun gerçeklikleri arasında hiçbir paralellik kalmadı. Toplumdan kopan Yargı, toplumsal talepleri tehdit görmeye, gittikçe içine kapanmaya ve radikalleşmeye başlar.

Somut bir örnek verir misiniz?

Türkiye’de, özellikle yüksek yargıda, politik anlam ifade eden bütün kararların genelde hep aynı eksende ortaya çıktığını görürsünüz. Din özgürlüğü hakkında, etnik farklılıklar konusunda, kurumların aşağılanması konusunda... Hrant Dink kararı bir somut örnek, ki bu konuda sayısız örnek gösterilebilir. Artık en ufak bir yargı eleştirisi bile Türkiye’de cezasız kalmıyor ve hiçbir korunma imkânınız yok. Sonra Orhan Pamuk kararı çok enteresandır. 301 konusunda dava açmaya izin verme yetkisi Adalet Bakanlığı’na, yani siyasi bir mekanizmaya aktarıldığında ancak Pamuk ve ona benzer farklı görüşleri olan insanlara karşı dava açılmamaya başlandı. Ne oldu? Bunun üzerine hukuk davaları açılmaya başlandı. Gerekçe ise, “Bunlar Türklüğe, bütün Türklere hakaret etmiştir, ben de bir Türküm o halde benim de dava açmaya hakkım vardır.” Temyiz mahkemeleri, bunu kabul edince, 71 milyon insan bu kişiye dava açabilecek hale geldi, buna dünyanın hiçbir tarafında “hukuk” denmez. Hukuk devleti, yasama ve yürütmeden önce, denetim organlarının, yani yargının hukuka bağlı olmasını gerektirir. Bu kural, pek hatırlanmaz. 27 Mayıs ve 12 Eylül ideolojisiyle çatışan toplumsal talepler yargının karşısına geldiği zaman Yargı’nın tavrı nettir, bellidir.

Yargıçlar da siyasi partilere üye olabilmeli

Yargı politikası devlet politikası mı?

Kuşkusuz 27 Mayıs ve 12 Eylül iradeleri tarafından belirlenmiş devlet politikasıdır. Ve bu devlet politikası yargıyı toplumdan izole ederek hayata geçiyor. Toplumsal çoğulculuğun ve farklılığın yargıya aktarılmasını engelleyerek, aynı zamanda yargıçları kafes içinde yaşamaya zorlayarak. Yani bütün mekanizmalar, bütün koşullar yaratılmış adeta. Bu, yargıyı yargı olmaktan çıkarır. Bizim ısrarla dile getirdiğimiz şey budur.

Peki sizin öneriniz ne?

Biz, Yargıtay ve Danıştay üyelerini ya da yargıçları doğrudan doğruya parlamento seçsin demiyoruz. Bakın Almanya’da böyledir. Almanya’nın nasyonal sosyalizmden aldığı en büyük ders, yüksek yargıçların parlamentodan seçilmesini sağlamaktır. Alman Anayasa Mahkemesi’nin tüm üyelerini parlamento seçiyor.

Hitler de demokrasi yoluyla iktidara gelmişti diyenler var...

Güya! Nasyonal Sosyalizm incelemesi yaptıklarını iddia edenler, bu sürece özellikle yargının katkısı konusunu incelememişler. Yargının katkısı özellikle 68 kuşağının sorgulamalarının ardından incelenmeye başlandı Almanya’da ve sayısız kitap yayımlandı. Eğer Hitler demokrasi yoluyla iktidara geldiyse ve Anayasa Mahkemesi’nin bulunmayışı buna imkân verdiyse, şimdi parlamentonun Anayasa Mahkemesi üzerinde hiçbir yetkiye sahip olmaması gerekirdi. Öyle değil mi? Ama bu Anayasa Mahkemesi’nin bütün üyelerini parlamento seçiyor. Üstelik bütün üyeleri partilerce aday gösteriliyor. Orada bu demokrasi dışında bir Anayasa Mahkemesinin yaratılması anlamına gelmiyor. Aksine parlamento tarafından seçilen Anayasa Mahkemesi’nin, temelde, demokratik siyaseti, bürokratik mekanizmalara, ağırlıklı olarak da yargı bürokrasisine karşı koruması olarak anlaşılıyor. Biz de Türkiye’de HSYK üyelerinin önemli bir kısmını parlamentonun seçmesi gerektiğini söylüyoruz. Ama parlamento bunu salt çoğunlukla seçmemeli. Nitelikli çoğunlukla, yani 3’te 2 oy çoğunluğuyla seçmeli. Aynı zamanda parlamento içersindeki partilere kontenjan tanınabilir diyoruz. Bu şekilde parlamentoda temsil edilebilme imkânına sahip olan görüşlerin yargı mekanizmasına yansıtılması sağlansın ki, yargı toplumun yargısı haline gelebilsin. Aksi takdirde majestelerinin yargısı olur.

Nasıl majestelerinin yargısı?

Bunu kimse görmek istemiyor. Demokratikleşme olmazsa herkesin kaybedeceği ortada. Avrupa deneyimlerinden ders almak bu kadar zor mu? Biz hiçbir siyasi duruşun değil, toplumun, yani herkesin yargısı olsun diyoruz ve bunun için mücadele etmenin tarihi bir sorumluluk olduğuna inanıyoruz.

Yargı tarafsız değil yani?

Kesinlikle, toplumsal çoğulculuğun yansıtılmadığı yargının tarafsız olması mümkün değil. Türkiye’de partizan olması amacıyla kurgulanmış bir yargı var. 27 Mayıs darbesinin hemen ardından yapılan buydu. Yargı ideolojik olarak tektipleştirildi. Bütün ayrık unsurlar meslekten atıldı ve ardından ’Buraya dokunmayın’ dendi. Toplumsal çoğulculuğun yansımasına ise, ‘yargı bağımsızlığına müdahale’ olarak bakıldı... İleride, yargıçların da siyasi partilere üye olması savunulabilir. Bir çok ülkede örnekleri var. Çünkü siyasi partiye üye yargıç toplum tarafından görünür ve denetlenebilir bir yargıçtır. Toplum beni denetleyebilir diye kararına dikkat etmek zorunda kalır. Ama şu anda Türkiye’de hiçbir yargıç siyasi partiye üye olmadığı için bu onun mutlak anlamda hiçbir siyasi görüşe sahip olmadığı yanılsamasına yol açıyor. Dolayısıyla kendi siyasi görüşünü o tarafsızlık örtüsü altında geçerli kılabiliyor.



Arkadaşına Gönder   Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
  Toplam yorum 0   Onay bekleyen 0  


Yorumunuz editörlerimiz tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

  Bu kategorideki diğer haberler


"DARBE OLURSA TANKIN ÖNÜNDE İLK BİZ DURURUZ"

BDP'YE SALDIRININ ALTINDAN YASAK AŞK ÇIKTI!

NECMETTİN ERBAKAN'DAN İRAN'A METHİYELER!
»  TEKEL'DE BÜYÜK VURGUN İDDİASI..
»  ALBAY ÇİÇEK'TEN ISLAK İMZA, İNCELEME SONUCUNA İTİRAZ
»  HANİ "DEMOKRATİKLEŞME" ADIMLARI ATIYORDUK?
»  YÜZYIL'IN DENEYİNDE TEORİ AŞILDI
»  ERDOĞAN VE BAYKAL'A BİLEK GÜREŞİ ÖNERİSİ
»  TEKEL İŞÇİLERİYLE POLİS ARASINDA ARBEDE
»  AKP'Lİ KADIN VEKİLLER İSYAN ETTİ!
»  HUKUKUN ETRAFINI DOLANIRKEN YAKALANDI!
»  DÜNYA'DAKİ TÜM BİLGİSAYARLAR ONA BAĞLANIYOR!
»  ZARARLI 46 BİN TELEFON TOPLANACAK!
»  VALİ O ÖĞRENCİYLE GURUR DUYDU
»  FLAŞ.. GÜL: 'LİDERLERLE GÖRÜŞEBİLİRİM'
»  AKP TUNCELİ'DE 4 İLÇE BAŞKANINI GÖREVDEN ALDI
»  TEKEL İŞÇİLERİNE 28 ŞUBAT DARBESİ
»  "ALLAH'A ŞÜKÜR GÜCÜM YERİNDE"
»  ARABASI OLANLAR DİKKAT!
»  ERDOĞAN'A PANKART ŞOKU!
»  BAYKAL'DAN ŞOK SARKOZY İDDİASI
»  FLAŞ.. EMNİYET MÜDÜRÜ BİLGİ SIZDIRMAKTAN AÇIĞA ALINDI
»  ŞAHİN'DEN TEKEL İŞÇİLERİNE RANDEVU
»  BAYKAL, MHP'Lİ DURMUŞ'A FENA VURDU
 
  ÇOK OKUNANLAR
  YAZARLAR

 
EMİN VAROL
 
GAZETEC? ACI S?YLER !

 
Ercan Deva
 
Hatalar Zinciri ve Ortak Akıl

 
MURAT ŞAHİN
 
Matematik Ucuzlugu

 
Cahit Saraçoğlu
 
100 Milyar Liralık Destek Alacaklar
  ÇOK YORUMLANANLAR
  ANKET
Cumhurbaşkanlığı Seçimerinde Kim Kazanır?
Recep Tayyip Erdoğan
Kemal Kılıçdaroğlu
Muharrem İnce
Diğer
 Sonuçları göster   
 
 
RSS

Add to Google
Medya Spot'ta yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz.  Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Medya Spot sorumlu tutulamaz.